logo

23 Ağustos 2012 Perşembe

MARAZ İNSANIN İÇİNDEYSE AYDINLIK DA NAÇARDIR!


İlk kez hayatıma girdiğimde ergenlik dönemimdi. Kanımın kaynadığı o günler olağanüstülüğü barındırana, mitolojik ve antik olana karşı konulmaz duygular taşıdığım dönemlerdi. Tam da bu dönemde Tim Burton’un 1989 yılında yönettiği sinema uyarlamasıyla kendisini en çok korktuğu uçan memeliyle özdeşleştiren maskeli kahraman dünyama girdi. Bir yandan mitolojik ilgime hitap ederken diğer yandan gizemli yönü gerçekten ilgimi çekmişti. Daha da ilginç kılansa taktığı maskenin ardında sakladıkları ve saklayamadıklarıydı.

Tim Burton’un yönettiği Batman üçleme olarak sinemada yerini aldı. Burton yönettiği üçlemenin yönettiği ilk iki filminde ince alaycı zekasını usta oyuncularla birleştirmeyi başardı. Ve de kariyerinde önemli sıçrama tahtası oldu. Tabii joker rolünde usta oyuncu Jack Nicholson ve gazeteci güzel Kim Basinger hafızalara kazındı.

Son yıllarda eski filmleri tekrar sahneye sürmeyi alışkanlık haline getiren Hollywood maskeli kahramanın yeni üçleme versiyonu içinse İngiliz yönetmen Christopher Nolan’a başvurdu. Nolan üçleme olacak filmde senaryosunu tek film üzerine kurmak yerine üç filme yayarak içinde alt senaryolar barındıran aslında tek senaryo üzerine filmleri çekti ve Dark Knight Rises (Kara Şövalye Yükseliyor)’la da bitirdi. Üçlemenin ilk filmine her ne kadar Batman Begins (Yarasaadam Başlıyor) adını vermiş olsa da aslında filmi Dark Knight (Kara Şövalye)’tı. Ve bu bilinçli bir tercihti. Nolan bir yandan kahramanının maskesine ve kişiliğine vurgu yaparken diğer yandan ona kadim özellikler ve karakter kazandırmayı amaçlamıştı. Bu kadimliği kahramanın sonunda kendini bulduğu ilk filmdeki yolculuğunda fazlasıyla gördük. Nolan’ın bundaki başarısı da şüphesiz ortada. Üçlemenin son filminde de amacını (Dark Knight Rises ın fragmanında) açıkça izleyiciyle paylaştı (The Epic Conclusion to the Dark Knight Legend/Kara Şövalye Efsanesinin Destansı Sonu).

Batman/Kara Şövalye diğer çizg roman karakterlerinden oldukça farklıdır. Farklı kılan sıradan bir insanın da aslında Olimpos tanrılarına özgü olağanüstü güçleri/özellikleri olmadan daa kahraman olabileceği hissini insanda uyandırmasıdır. Verdiği temel mesaj ise İnsanın Hayat Yolculuğunda Bir Amacı Olması Gerektiği.

Çift kişilikli kahraman maskesinin arkasında gizlediği/gizleyemediği korkusuyla, korkusuzluğuyla, ölüme özlemiyle, ölümden kaçışıyla, trajedisiyle, zenginliğiyle, yabancılaşmasıyla, şöhretiyle karanlıklardan gelen Batman ve ışıltılı hayatın simgesi Bruce Wayne’dir. Bir çok erkeğin hayal dünyasına hitap ettiği şüphesiz.

Bu özgün yanlar yalnızca maskeli kahramanın değil elbette. Düşmanları da aynı özgünlükleri taşıyor. Nasıl kahraman karakterinin arkasında herhangi bir Gothamlının olabilmesi söz konusuysa kötülük maskesinin arkasında da herhangi bir Gothamlı olabilir. Hem kahraman hem de kötü karakter, maskenin ardındaki kişiliği bulmak zorundadır birbiriyle gerçek anlamda yüzleşebilmek için. Ve de birbirleriyle yüzleşirken de maskelerinin ardındaki kendileriyle de yüzleşmek zorundadırlar. İki boyutlu tek mücadeledir bu. Kişilik savaşını kazanan tüm boyutlarda mücadeleyi kazanacaktır.

Nolan’ın Dark Knight üçlemesi de tam bu çelişkiler, ikilemler, mücadelelerin merkezindedir. İlk filmde kendini bulmak (kişiliğini çözmek, kendisiyle yüzleşmek ve barışmak, hayattakini amacını bulmak ve dünyaya karşı duruşunu kazanmak) için çıktığı yolculuğa üçüncü filmde bir kez daha sahip olduklarını, inşa ettiği/inşa etmeye çalıştığını koruma, Gothamlılar tarafından anlaşılamazlığını sona erdirme adına çıkmalıdır. Birinci yolculuk antik düşünceden modern dünyaya doğruyken ikinci yolculuk karanlıktan ışığa olmalıdır. [ışık aydınlığı, güzelliği, iyiliği, mutluluğu, sevgiyi, huzuru simgeleyen bir metaforken karanlık tam tersini barındırır içinde. (bu fikre pek katılmam söz konusu değil. Aklım bilgim ve tecrübem her ikisinin de içlerinde birbirlerini barındırdıklarını söylüyor.)].

Üçüncü filmi ilk iki filmden ayıran ve zirveye taşıyan ise bugüne kadar yapılan birçok türünden de ayıran aynı zamanda hem kahramanın hem de kötünün çıktığı yolculuğu ve hayata/dünyaya karşı duruşlarını aynı düzeyde, uzaklıkta vermesi. Asıl dikkati çeken ise bunun tabii ancak filmin sonuna doğru anlaşılabilmesi. Üçüncü filmi diğerlerinden ayıran bir nokta da aynı yerden (kuyu hapishane) aynı yolculuğa çıkan üç farklı kişinin (Bane, Miranda ve Dark Knight/Bruce Wayne) vardıkları noktadaki çıkarımları. Biri (Miranda) güzelliğinin ve iyi/olumlu söyleminin arkasında hayatın aldıklarının yanında kendisine verdiklerini/ verebileceklerini nefretin ve intikamın kör ettiği zihninde idrak edemeyerek içindeki marazla baş edemeyen/yüzleşemeyen mevcut dünyaya, değerlerine öldüresiye düşman bir kadın, diğeri (Bane) ise dev cüssesi, hayata tutunmak için zorunlu taktığı maskesi ve yüreğinde bir kıza (Miranda) karşı taşıdığı sevgisiyle sürüklenen bir garip (garip tanımlaması bilinçli bir tercih olup karanlıkta kalan (filmdeki kuyu hapishane) ruhun aslında sevdiği kızın tercihlerine bağlı olması dolayısıyladır. Kızın tercihleri farklı olsa belki de Bane gibi bir uluslararası terörist olmayacak.) Diğeri (Batman/Dark Knight) ise savcı Dent karakterinde yaşadığı hüsranla aslolanın kişiler değil değerler/ilkeler olduğunu unutmuş kendi içinde kaybolmuş bir adam. İki adam bir kadın;üç yolculuk. İkisi yitik biri belirsiz son. Maraz da mücadele de insanın içinde. Kimi ruh kurtulur, kimi kurtulmayı seçer kimi de kurtulmayı istemez. O halde maraz insanın içindeyse aydınlıklarda olmak insanlığı getirmez.

                                                                      Adem AYTEN  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder