logo

16 Haziran 2021 Çarşamba

Ne yapmaya çalıştık?

A Milli Futbol Takımımızın Galler maçında hangi stratejiyle nasıl bir futbol oynamayı amaçladığını anlamadım.

Türkiye A Milli Futbol Takımı, Euro 2020 Grupları'ndaki ikinci maçında Galler'e 2-0 mağlup oldu. İlk maçında, İtalya'nın hem adından hem de rakibin kendi başkentinde turnuvanın açılış maçını oynamasından çekinerek (yanlış da olsa) makûl bir şekilde “Alın topu oynayın” stratejisiyle sahaya çıkmıştı A Milliler. İtalya A Milli Futbol Takımı da topu alıp oynamış ve A Milli Futbol Takımımızı 3-0 mağlup etmişti.

Galler maçında ise nasıl bir taktik ve stratejiyle neyi amaçlayan bir takımımız olduğunu açıkçası anlayamadım. Sahada bir başıboşluk hakimdi.


KALİTESİZ BİR KADRO DEĞİLİZ

Teknik direktöründen başlayarak kesinlikle kalitesiz bir takım değiliz. Tersine çok kaliteli bireylerden oluşan bir takımımız var. Teker teker inceleyelim;

Şenol Güneş: Son yıllarda özellikle Beşktaş'ı iki yıl üst üste Türkiye Ligi Şampiyonu yaparken Lig'in en iyi futbolunu oynatmış, başta Cenk Tosun olmak üzere birçok futbolcunun kariyerinde sıçramalara neden olmuş bir isim.

Uğurcan Çakır: Trabzonspor'un Abdullah Avcı'nın gelişinden yaşadığı sıçrama ivmesi sırasında, savunmada yaşanan aksamaları toparlayarak kendini ispatlayan ve Avrupa'nın önde gelen liglerinin kalburüstü takımlarının radarına giren bir isim.

Merih Demiral: Avrupa'nın önde gelen kulüplerinden Juventus gibi bir takımın savunmasının başlıca parçalarından biri

Çağlar Söyüncü: Premier Lig'de Şampiyonlar Ligi'ne kalma mücadelesi veren Leicester City takımının savunmasının bel kemiği

Hakan Çalhanoğlu: İtalya'nın en köklü kulüplerinden AC Milan'ın hücum hattındaki anahtar oyunculardan biri.

Cengiz Ünder: Son dönemlerde eski formunda olmasa da İtalya'nın önde gelen kulüplerinden Roma ve İngiltere'de Leicester City gibi önemli kulüplerin kadrolarında yer alabilmeyi başarmış bir isim.

Yusuf Yazıcı ve Burak Yılmaz: İlki 24, diğeri 35 yaşında Fransa'daki Paris Saint Germain hegomonyasını kırarak şampiyon olan Lille takımının hücum hattında karar veren isimler.

KAOSUN ÖRNEĞİ SAVUNMA

İlk yarının son dakikalarında yediğimiz gol, üzerinde dikkatle durmamız gereken bir konu.

Elimizde Avrupa'nın önde gelen, dergilere manşet olabilen Merih Demiral'ı oynatmamız için savunmamızın ortasında bodoslama atılan bir topla gol mü yememiz gerekirdi? Üstelik aynı pozisyonun fotokopisini ilk yarının ortasında kalemizde yaşamışken?

Almanya'da hanedanlık kurmuş, Avrupa'nın da sayılı kulüplerinden Bayern Münih'in uzun bir süre transfer etmek için peşinden koştuğu, Avrupa'nın sayılı stoperlerinden Van Dijk'ın yerini doldurması için Avrupa'nın önde gelen kulüplerinden Liverpool'un transfer ettiği Ozan Kabak'ın bu takımda oynaması için ne yapması lazım? Basın toplantısında kendisine bu soru sorulduğunda Şenol Güneş, “sakatlık” bahanesine sığındı. Tüm elemeler boyunca sakat mıydı Ozan Kabak?

Yani başarı için un, yağ ve şeker var. Usta da kötü değil ama bu malzemeye bir çekidüzen vermesi lazım.


“AĞABEY” BURAK

Maç hakkında söylenmesi gereken son söz ise Burak Yılmaz hakkında. Türkiye, turnuvanın en genç takımı. Burak Yılmaz da gerek yaşı, gerekse milli maç tecrübesi doğrultusunda bu takımın ağabeyi. Ağabeyden beklenen, kontrolü kaybeden gençlerin aklını başına getirmesini sağlayıp kontrollü davranmaya yöneltmesidir.

Bugün sahada gördüğümüz Burak Yılmaz ise bunun tam tersi pozisyondaydı. Maçın 75'inci dakikasında kendisine atılan uzun topu, rakibiyle mücadelesinin ardından alamadıktan sonra ekranda net görülecek bir şekilde galiz küfreden ve maçın son anlarında ceza sahasındaki uzun topun ardından gözlerini büyüterek kavga çıkarmaya çalışan hareketler “Ağabey” Burak Yılmaz'a yakışmadı. Birileri kendisine, “imam ve cemaat” kelimelerini içeren atasözünü hatırlatmalı...

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder