logo

28 Haziran 2018 Perşembe

“Kaybettik” diye üzülen dostlar okusun

Kaybetmek için önce bir şeylere sahip olmak gerekir. Elinizde bir şey yoksa kaybedemezsiniz.

Seçim sonuçları açıklandığında farklı siyasi görüş ve aidiyetten Saray karşıtı çok sayıda dostumuzda “Kaybettik” üzüntüsü oluştu. Ülkenin tarihinin en karanlık dönemini yaşadığı bu dönemde, bu karanlığın sebebi olanların siyasi iktidarını sürdürmeleri(gerçekte ne kadar iktidar olup hükmedebilecekleri tartışmalı olsa da) tabii ki hepimizin üzülmesi gereken bir durumdur. Fakat bu üzüntünün dayanak noktasına çok özen gösterilmelidir. Bu üzüntünün kaynağı “kaybetme” olamaz.

Öncelikle herhangi bir şeyi kaybedebilmeniz için önce o şeyi kazanmış olmanız gerekmektedir. “Kaybettik” diye üzülen dostlar, acaba neye sahiptiler de neyi kaybettiler? Biz kaybettiysek, rakibimizin “kazanmış” olması gerekmektedir. Kazanılan şeye ise sevinilir. Peki herhangi bir kimse Saray Faşizmi'nin 16 Nisan referandumu sonuçlarında olduğu ölçekte bir “zafer kutlaması” yaptığını söyleyebilir mi? Söylenemez. Çünkü onların da “kazandığı” bir şey yok. 2014 Ağustos'undan beri fiilen yaptıklarını resmiyete kavuşturmuş oldular sadece. Bu da kazanılan yeni bir şey değildir.

Ama bizim için kazanılan ve hedef konulabilecek bir şeyler var.

Türkiye'de Saray Faşizmi'ne karşı kitlesel tepki ve toplumsal muhalefet süreci Cumhuriyet Mitingleri ile başlar. Bu süreçte yalnızca 1923 Cumhuriyeti'ni özleyen ve oraya dönüşü hedefleyen burjuva bir cumhuriyet talebi yükselmişti. Sonraki toplumsal refleks; sosyalist, sosyal demokrat, Kemalist, Alevi, Kürt, kadın, genç hatta çocuk tüm toplumsal kesimlerin sol bir bakışla günlerce yan yana geldiği Haziran Direnişi idi. Haziran Direnişi'nin ardından tek adam faşizmine karşı herkesin kendi rengiyle kendi mahallesine seslendiği “HAYIR” süreci geldi. Bu sürecin ardından ise CHP öncülüğünde “Hak, hukuk, adalet” denilerek başlatılan ve yalnızca solun bir kısmının destek verdiği ve milyonların Maltepe’de yan yana gelmesini sağlayan Adalet Yürüyüşü vardı. Son olarak Muharrem İnce’ye etrafında toplumun çok geniş kesimleri tarafından paylaşılan “Barışma, büyüme ve bölüşme” umudu yeşerdi.

Bu sürece baktığımızda en geniş anlamıyla Saray karşıtı muhalefetin kararlılığından hiçbir şey kaybetmediğini görsek de bir araya gelen ve birbirinden uzaklaşan bir döngü görüyoruz. Bu döngünün bugün bir araya gelen kısmındayız. Hiç kimse seçimin son haftasında İzmir'de toplanan 2 milyon, Ankara’da toplanan 1 milyon ve İstanbul Maltepe’de toplanan 5 milyon kişinin Muharrem İnce'nin özgül gücü olduğunu söyleyemez. Muharrem İnce'nin miting otobüsünde HDP bayraklarının açılması bunun en somut göstergesidir. HDP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık'ın seçimden önce yaptığı “Köprüden 'İnce' son çıkış” tarifi, daha sonra da HDP Eş Genel Başkanları'nın tek adam rejimine karşı birlikte olma çıkışı ise “barışma, büyüme ve bölüşme” talebinin CHP'yi çoktan aştığını ve toplumsal bir tabana sahip olduğunu gösteriyor. Hatta burada İYİ Parti Cumhurbaşkanı Adayı Meral Akşener'in, Muharrem İnce'nin ikinci tura kalması durumunda koşulsuz destekleyeceklerini açıklaması, “ortacı”ların bile “barışma, büyüme ve bölüşme” talebinin yanına gelmek zorunda kaldıklarının ispatıdır.

Biz kaybetmedik. Tersine, milyonların meydanlarda irade beyanında bulunduğu bir “barışma, büyüme ve bölüşme” ortaklığı kazandık. Şimdi önümüzde nasıl barışıp, nasıl büyüyeceğimizi ve nasıl bölüşeceğimizi belirleme görevi duruyor. Bu ortaklığı sağlamışken bu talepleri gerçekleştiremezsek işte o zaman kaybetmiş oluruz...

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder