logo

1 Kasım 2017 Çarşamba

Devrimci “mesaicilik”

Türkiye'de, özellikle kentli devrimcilerin yaşadığı sorunların başında "ruhsal yorgunluk" geliyor. Bu ruhsal yorgunluğun başlıca sebebi ise bilinçaltında devrimciliği adeta iş yerinde yaptığının aynısı gibi bir "mesai" olarak gören anlayış.

Geçtiğimiz günlerde, bir siyasi faaliyet sonrası oturduğumuz yoldaş sofrasında yaptığımız sohbet, Türkiye'de, özellikle kentli devrimci kadrolarının yaşadığı en büyük sorunu yeniden hatırlamama vesile oldu. Başka sohbetlerde ve toplantılarda da şahit olduğum bu sorun bir "ruhsal yorgunluğun" varlığı.

Bu sorunun başlıca nedeni ise devrimciliğin adeta işyerinde yapılanınki gibi bir "mesai" olarak algılanması. Bilinçli olarak sergilenmeyen ve sorulduğunda kesin bir dille reddedilen bu algı bilinçaltında, işyerindeki mesaisinde olduğu gibi her emek sürecinin sonunda istenilen sonucun alınması beklentisini doğuruyor. Bu beklenti karşılanmadığı zaman da doğal psikolojik süreç işliyor ve "ruhsal yorgunluk" ya da daha ileri aşamada -daha kötüsü- "ruhsal çöküntü"ye yol açıyor.

Burada üzerinde özellikle vurgulanması gereken bir nokta var. "Eski tüfekler"in sıkça dile getirdiği gibi devrimcilik, "Devrimi hiç görmeyecekmiş gibi sabırla, yarın devrim olacakmış gibi enerjik ve tetikte" yapılabilecek bir iştir. Yani devrimci, "bugün sonuç almak" için değil, "yarına yatırım yapmak" için çalışmaktadır.

EMEK SÜRECİ VE "YORGUNLUK"

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, her emek süreci yorucudur. Hele de işyerindeki emek sürecinin yorgunluğunun üzerine yapılan devrimci faaliyetin emek süreci daha da yorucudur. Özellikle de Türkiye solunun hiç alışık olmadığı bir şekilde, farklı örgütlerden ve bağımsız bireylerin bileşkesinden oluşan "cephe", "hareket" ya da "kitle örgütü" içerisinde, alışık olunandan çok daha büyük kitleler içinde, çok daha fazla farklı fikirle bir arada ortak iş yapmaya çalışılması, hem ilgilenilen kitlenin büyüklüğünden kaynaklı yarattığı "iş yükü", hem de alışık olunmayana hem alışmaya, hem öğrenmeye, hem de o yapının içinde iş yapma zorunluluğuyla çok çok daha yorucudur.

Bu sebeple devrimci kadroların yorulmasından ve dönemsel geri çekilip dinlenme ihtiyacı duymalarından daha doğal bir şey yoktur. Burada sorun olan, bu yorgunluğun "ruhsal yıpranma"ya dönüşmesi ve daha 30 yaşına gelmemiş devrimci kadroların "ruhlarının yaşlanması" ve devrimci faaliyetin isyan edilerek yerine getirilen bir "angarya"ya dönüşmesi. Bu durum hem devrimci kadrolara hem de Türkiye devrimci mücadelesine zarar vermektedir.

"24 SAAT DEVRİMCİLİK"

Bu zarar verici sorunun çözümü ise devrimciliğin bir "mesai" değil, bir kimlik ve yaşam biçimi haline getirilmesidir. Yine "eski tüfekler"in kullandığı ifadeyle "24 saat devrimci" olmasıdır. Yani devrimcinin işyerinde de, kafede de, evde de devrimci olması ve hayata devrimci bir bakışla bakması gerekliliğidir.

Burada söylenmek istenen her yerde 24 saat ketum bir tavır alıp her yerde politik ve ideolojik sloganlar savurmak değil tabii ki.

Devrimcinin yapması gereken, bulunduğu her ortamın devrimci değerler ve devrimci hukukla belirlenmesini sağlamaktır.

Bunun yapılması hem Türkiye devrimci mücadelesine katkı sağlayacak hem de özellikle kentli kadroların "ruhsal yorgunluk"larına karşı bir "terapi" işlevi görecektir.

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder