logo

13 Şubat 2016 Cumartesi

“Ben komünistim” deyince Fransa Komünist Parti'li olur muyum?

5 HDP milletvekiline yönelik “PKK üyeliği” fezlekesi hazırlandığını ve HDP Milletvekili Aysel Tuğluk'a “PKK propagandası” suçlamasından hapis cezası verildiğini duyunca aklıma bu soru geldi.

HDP'nin eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın yanı sıra Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve Hakkari Milletvekili Selma Irmak hakkında “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamalarının da bulunduğu suçlamalarla fezleke hazırlandı. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan fezlekenin sebebi ise 26 Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen ve özyönetim kararı açıklanan Demokratik Toplum Kongresi(DTK) Olağanüstü Genel Kurulu'nda yaptıkları konuşmalar. (2)

HDP Milletvekili Aysel Tuğluk'a verilen hapis cezasının sebebi ise 3 yıl önce katıldığı Nevruz kutlamaları. Aysel Tuğluk'un ceza almasına ise 17 Mart 2013 tarihinde düzenlenen kutlamada yaptığı konuşmada, “30 yıldır büyük bir mücadele verdik. Bu halk direndi” sözleri vesile oldu. Bu ceza daha sonra 6 Bin TL para cezasına çevrildi.(3)

Bu haberi okuyunca aklıma şu soru geldi: Bir ülkenin yasal genel seçiminde ülke çapında en çok oy alan dördüncü partisinin milletvekili(yani milli iradenin sonucu)nin savunduğu taleple, devletin “teröröist” olarak nitelediği bir silahlı örgütün savunduğu talep aynı diye, bir milletvekili silahlı örgüt üyesi olarak nitelendirilebiliyorsa; Ben de komünist olduğum için farz-ı misal Fransa Komünist Parti'li olur muyum? Yazıya konu olan fezlekeyi hazırlayabilen akıl, kolaylıkla beni de Fransa Komünist Parti'li olarak görebilir! (4)

Hakeza bu görüş bizim için yabancı sayılmaz. Özellikle Soğuk Savaş yılları(1945 – 1991) boyunca, bu fezlekeyi yazan ve bu cezayı veren aklın o dönemdeki temsilcileri tüm Türkiyeli komünistleri “Moskof piçi” ya da “Moskof ajanı” ilan etmişti!

ÜZÜM YEMEK Mİ, BAĞCIYI DÖVMEK Mİ?

Burada ciddiyetle sorulması gereken soru şudur: Saray Faşizmi'nin derdi üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek midir? Sorunun cevabının bağcıyı dövmek olduğu kesindir.

Çünkü Saray Faşizmi, kendine meşruiyet kanalı olarak gösterdiği seçimlerin aynısından seçilerek gelen ve dolayısıyla en az kendisiyle aynı meşruiyete sahip olan bir milletvekilini siyasi beyanı sebebiyle ya da Beyaz Show gibi Türkiye sermayesinin toplumu siyasetten arındırma projesi olan programa çıkan bir kadını “Çocuklar ölmesin” cümlesinden ötürü mahkeme eliyle “terör örgütü üyesi” olarak gösterebiliyor.

Ama aynı mahkemeler birçok Saray Divanı üyesinin hırsız olduğunu söylediğinde mahkemeler “Paralel ihanet çetesi” oluveriyor.

Bu tavrı ancak bağcıyı dövme derdi olanlar takınabilir!

SİLAHLI ÖRGÜT SAVUNUYOR DİYE FİKİRLERDEN VAZ MI GEÇMELİ?

Bu konuda ciddiyetle sorulması gereken bir diğer soru da şu: İnsanlar fikirlerinden sadece, silahlı bir örgüt de aynı fikri savunduğu için vaz mı geçmeli?

Bugün Türkiye halklarına, PKK'nin silahlı olması bahane edilerek eşit ve onurlu bir barışı savunmaktan vazgeçmeli dayatılıyor. Bu konuda PKK'nin silahlarının bahane edildiği; asıl sorunun Türkiye halklarının eşit ve onurlu bir barış talebi olduğunu, bu talebi silahsız bir biçimde dile getirenlerin de bir silahlı örgütle ilişkilendirmeye çalışılması tartışmasız bir biçimde ortaya koyuyor.

Her “çocuklar ölmesin” diyeni ya da özyönetimi/özerkliği savunanı PKK'li diyerek hedef tahtasına koyan Saray Faşizmi, acaba her Müslümanı IŞİD'li diye hedef tahtasına koyup kendi “Dininin, kininin ve ilminin bekçisi nesil yaratma” hedefinden vazgeçer mi!

DEMOKRATİK SİYASETE DOĞRULTULAN SİLAH!

HDP milletvekillerine yönelik bu fezleke ve hapis cezası, Türkiye'de barışçıl ve demokratik siyasete doğrultulan bir silahtır. Bu fezlekenin amacı yasal ve sivil siyasi alanda eşit ve onurlu bir barışın talep edilmesini engellemektir. Bu fezlekenin amacı eşit ve onurlu bir barış talebini silahların alanına itmeye çalışmaktır. Bu kabul edilemez ve edilmeyecek!

Eğer; 32 senedir bu ülkenin yoksul emekçi çocuklarının kiminin asker ya da polis, kimininse gerilla sıfatıyla ölmesinden rahatsızsak; bu ölümlere sebebiyet veren siyasal talep ve fikirlerin silahsız bir biçimde konuşulabileceği ortamı sağlamak boynumuzun borcudur. Çünkü silah seslerinin yankılandığı bir ortamda insanın sesi duyulmaz!

İnsanın sesinin duyulmadığı noktada akan kanlar da yiten canlar da bizim kanlarımız ve bizim canlarımızdır!

Kendi canına kurşun sıkmak, kimsenin sorununu çözmez, tersine daha çok sorun yaratır...

(1) Parti adının bu konuda herhangi bir önemi yok. Polemik konusu olmaması için Türkiye'den bir partinin adını vermedim. Fransa Komünist Partisi de farazi bir örnektir. Bahsi geçen Parti hakkında herhangi bir bilgim olmadığı için, haklarında olumlu ya da olumsuz bir fikrim bulunmamaktadır.

(2) “Demirtaş ve Yüksekdağ'a 'silahlı terör örgütü üyeliği'nden fezleke”, Cumhuriyet Gazetesi İnternet Sitesi, 4 Şubat 2016

(3) “HDP İnsan Hakları Eş Başkanı Tuğluk'a 10 ay hapis cezası verildi”, Yarın Gazetesi İnternet Sitesi, 13 Şubat 2016

(4) Komünistler, bütün ülkelerin komünist partileri arasında ideolojik, siyasal ve taktiksel olarak fikir birliğine varılmasını arzu eder. Böyle bir durumun sağlanması durumunda bir ülkenin komünist partilisi, başka bir ülkenin komünist partilisi gibi olur ve bundan asla gocunmazlar.

Hatta dünyadaki komünist siyasette bir akıl ortaklaşması sağlamak amacıyla çeşitli ülkelerden komünist partilerin toplanmasıyla oluşan Üçüncü(Komünist) Enternasyonal(1919 - 1943), tüm ülkelerde komünistlerinin tek bir partide toplanmasını ve bu şekilde oluşan komünist partilerin ülkelerini temsil etmesini hedeflemiştir.

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder