Haziran Direnişi’nin yalnızca AKP’ye yönelik bir tepki olmadığını, tüm örgütlü siyasal akla bir rest çekiş olduğunu daha önce söylemiştim.(1) Bu rest çekişin ilk hesaplaşmasını Türkiye Komünist Partisi(TKP) yapmış ve bölünme kararı almıştı.
Bu hesaplaşmanın yalnızca TKP ile sınırlı kalmayacağı aşikardı. Bunun en önemli göstergeleri de AKP ve CHP’de parti içi kanatlar arası yaşanan tartışmalar.
CHP’deki tartışmalar son derece alevlendi. Mevcut CHP yönetimine muhalif 6 milletvekilinin TBMM’de yayınladığı manifesto niteliğindeki eleştiriyle başlayan süreç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiyi kurultaya götürme kararıyla sonuçlandı.
Uzunca bir süredir CHP’nin, Çankaya Köşkü Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kurmaya çalıştığı ama bir türlü yerleştiremediği “Yeni Türkiye”ye adapte olmak için ciddi bir çaba içerisinde olduğu bilinen bir gerçek. Hatta bu yüzden, Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminin “Yeni CHP” sloganını kullanması da tesadüf değildir.
Her yenilik kalkışması, niteliğinden bağımsız olarak mutlaka bir karşı koyuşla karşılaşır. Hatta CHP gibi devlet kuran bir geleneğe sahip partide bu karşı koyuşun olmayışı imkansızdır. Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği liberal sol yönetimin Parti’yi bütünüyle Yeni Türkiye’ye adapte etmeye çalışması, CHP’nin klasik Kemalist ve sol tarafı tarafından bir süredir eleştirilen bir noktaydı. Haziran Direnişi ve Çankaya Köşkü Başkanlığı seçiminde umut bağlanan CHP’ninn toplumsal muhalefet dalgasına sırt dönerek yaşadığı hezimet, CHP içindeki bu homurdanmanın artık yüksek sesli bir itiraza dönüşmesine sebep oldu.

Bahsi geçen muhalif kanat CHP’yi Cumhuriyet’e yapılan saldırılara sessiz kalmak hatta işbirliği yapmak, Haziran Direnişi’ne sırt dönmek ve “sol şeridi boş bırakmak” ile suçladı. Yapılan bu suçlamalar sonuna kadar haklıdır, fakat boşunadır. Kod tescilli CIA ajanını Genel Başkan Yardımcısı yapan Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi tam da bu eleştirilen şeyleri yapmak için göreve getirildi.
CHP kazanılamaz mı?
Nedeni başka bir yazı konusu olmakla birlikte, kazanılamaz. Çünkü hem Siyasi Partiler Kanunu, hem CHP’nin kadro yapısı hem de uluslarası hakim güçlerin CHP’yi soktuğu kılıf buna izin vermemektedir. 30 yılı aşkın süredir CHP’nin temel yaptığı iş, Türkiye’de solun önünü tıkamaktır. Bu değiştirilemez mi? 30 yılı aşkın süredir bu yönde gösterilen çabanın sonucu ortadadır.
Yukarıdaki paragrafta tarif ettiğim durumun bütününü çok iyi farkında olan Kılıçdaroğlu, 14 Temmuz’da Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı konusunda sarf ettiği, “Tıpış tıpış gidip Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vereceksiniz” cümlesiyle edindiği pervasız, kibirli ve buyurgan tavrını, partisini kurultaya götüreceğini açıklarken de sürdürdü. Kendisinin küstahça sarf ettiği, “Basın toplantısı yapan arkadaşlara şunu söyledim: ‘Kurultayı toplamak istiyorsanız imzaları getirin ben hemen kurultayı toplayacağım’ diye. Ama anlaşılıyor ki imza toplamakta biraz zorluk çekecekler. Meraklanmasınlar ben kurultayı toplayacağım. Hiçbir delegeden bana oy vermesini istemeyeceğim” ifadeleri bu durumun göstergesidir.
Bu yüzden CHP kurultayından ne sonuç çıkacağının toplumsal muhalefet ve sol açısından hiçbir önemi yoktur!
(1)Soner Bahadır, Haziran Direnişi ve Sosyalist Örgütlenme, http://serbestats.blogspot.com.tr/2014/06/haziran-direnisi-ve-sosyalist-orgutlenme.html
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder