Soruyu tam soralım: 2016’da metro ile Küçükçekmece –
Taksim neden 35 dakika?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "Eşim, çocuklarım
beni affetsinler, ben en az onlara olduğu kadar İstanbul'a ve spora sonsuz
bir aşk ile bağlandım" itirafıyla(!) başladı “olimpiyat
sevdası”(!) Hiçbir ülke bu kadar önemsemezken Erdoğan, bütün bakanlar kurulunu
toplayarak gitti 2020 Olimpiyat Oyunları Seçimleri Finali’ne. Final günü öncesi
kulislerde İspanya’nın Başkenti Madrid, Japonya’nın Başkenti Tokyo ve
İstanbul’un favoriler arasında olduğu söyleniyordu. Finale Tokyo ve İstanbul
kalmıştı. AKP Rejimi’ni bir heyecan sarmıştı. Fakat, Erdoğan’ın dilediği
olmadı, olimpiyatları Tokyo kazandı.
O andan itibaren Erdoğan’ın klasikleşen histerik yaylım
ateşleri başladı. Erdoğan Batı’yı “Adil davranılmadı. Bir yönüyle 1.5 milyarlık
İslam dünyası ile bağları da kesip atıyorlar” sözleriyle hedef aldı. Bu
sözlerin siyasi yorumlamasına hiç girmeyeceğim. Konunun iç ekonomipolitik
yönüyle ilgileneceğim.
Mimarlar Odası Genel Merkezi, 7 Ekim Dünya Mimarlık Günü
ile ilgili yaptığı yazılı açıklamada, “Kentler; ekonomik büyüme ve ekolojik
müdahaleler nedeniyle çok kapsamlı, çok katmanlı sorunları olan ‘küresel bir
şantiye’ haline gelmektedir” demişti.(1) Bu durumun Türkiye’deki örneği olan
İstanbul’un “küresel şantiye” olmasının sebebi, İktisadi İşbirliği ve Gelişme
Teşkilatı(OECD)’nın 1999 yılında yazdığı bir raporda Türkiye’ye “Bir şehrini
uluslar arası hiyerarşide yarışır hale getirmesi” tavsiyesinde bulunması.
Başbakan Erdoğan’ın bir buçuk milyarlık İslam dünyasının hamiliğine soyunmasına
neden olan “bölgesel, oyun kuran güç” hayallerini de okşayan bu tavsiyeyle,
Erdoğan, histerik bir biçimde İstanbul’un havasına, suyuna, taşına, toprağına
saldırmaya başladı.
Bu saldırıların sonuncusu da bu “Her yere metro, her
yerde metro” sevdası. İstanbul’un dört bir yanını bilmem kaç yılında bilmem
nereden bilmem nereye metroyla bilmem kaç dakika şeklinde reklamlar gözümüze
sokuluyor.
Şu an 1 buçuk saat
Bu reklamlardan somut olarak üzerinde konuşabileceğim
örnek, “2016’da metro ile Küçükçekmece – Taksim 35 dakika” yazılı ilan. 2 ay
öncesine kadar Küçükçekmece’nin merkezinde oturuyordum. Çalıştığım gazete ise
Taksim’de bulunuyor. Şu an Küçükçekmece Soğuksu’dan Taksim Tepebaşı’na
gelmek tamı tamına bir buçuk saat sürüyor. Yani 2 yıl boyunca her gün sadece
işten eve, evden işe 3 saat yolum vardı. Gazetecilik gibi hem zihin hem beden
yoğun emek gerektiren bir meslekte bunun sürdürülebilir olması pek mümkün
değildi. Ekonominin önemli unsurlarından olan emeğin yıpranma payı yoğun mesai
ve uzun yol sebebiyle yükseliyordu.
Yani gün içinde hem zihnen hem bedenen yorulan emek,
fiili nüfusu 20 milyon olmasına rağmen resmi nüfus olan 13 milyona göre
hazırlanan toplu taşımayla 3 saatlik konforsuz yolculuk yapınca fazladan bir
yıpranma yaşıyordu. Bu yıpranma ise emeğin verimini ciddi bir şekilde
düşürüyordu.
Emeğin veriminin düşmesi, üretimin kalitesinin hatta bazı
şartlarda sayısının düşmesine sebep olur. Bu durum, kapitalizmin asla kabul
edemeyeceği bir şeydir. Kapitalizm, üretimin sayıca ve kalitece düşmesini
engellemek için “olabildiğince” emeğin yıpranma payını düşürmek zorundadır.
AKP, “Cumhuriyet tarihinin en büyük metro yatırımını” yaparak, “Saatlerle
ulaşımı dakikalarla ulaşıma” çevirmeye çalışmasının sebebi 3 saatlik yol
yıpranmasını 1 saate indirerek kapitalizmin kaliteli üretim ihtiyacını
karşılamaktır. Bu ihtiyacı karşılamak için büyük reklam ve patırtıyla
başlatılan atakta ne kadar başarılı olabilecekleri ise ciddi bir soru işareti...
(1) Soner Bahadır, ‘Kentler küresel şantiye oldu’, 7 Ekim
2013, http://serbestats.blogspot.com/2013/10/kentler-kuresel-santiye-oldu.html
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder