7 tane gazetecilik öğrencisi bir
kafede aynı masada. Çünkü çay bir lira, sigara da içiliyor hem burada. Sınavdan
çıkmışlar; başarısız bir hocanın başarısız sınavı ve başarısız öğrencileri
olarak. Sınavdan, havadan sudan muhabbet devam ediyor. Herkesin mezuniyetine az
kalmış. Bölüm gazetecilik. Herkes biliyor ki sektör diplomaya bakmıyor, tecrübe
asıl olan. Hatta önüne gelen gazeteci olabildiğini biliyor hepsi. Ama bu okulu
yıllarca okuyanın işe giremediğini, iktisat, siyasal bilimler okuyanın birden
gazeteci çıkıverdiğini, babası, dayısı olanın parası, işi olduğunu, mini etek
giymenin, kalemini satmanın kariyer getirdiğini de biliyorlar okulda
öğretilenin aksine. Hatta bir konferansta duymuşlar okula gelen Anadolu Ajansı
Kemal Öztürk’ten bir öğrencinin sorusu üzerine, “İletişim fakültelerinin
eğitimini yeterli bulmuyoruz. O yüzden kendi eğitimimizi veriyoruz.”
Tecrübe dedik ya. Sonra iş
mevzusu açılıyor. Söylemeyi unuttuk, bu arkadaşların arkasında amca, dayı, baba
yok. Başlıyorlar sohbete. Ne yapabiliriz? Dinlemeye başlayayım onların
ağzından:
-
Ben x TV de işe girmeye çalışacağım. Fazla
beklentim yok. Kendimi geçindireyim yeter.
-
Geçindirmek derken? Sen gazetecisin ne
geçindirmesi!?
-
Kiramı ödeyeyim, soğan ekmek yiyeyim razıyım.
-
Kiranı ödersin de soğan ekmeği bilemem…
-
Sabah simit alırım, öğle yemeğini kanalda yerim…
-
Akşam yemeğini de verirler herhalde…
-
Orçun gibi elinde bir somun ekmekle dolaşırsın.
-
Kanala yakın bir ev tutarım. Yol param da olmaz.
-
Zaten dışarıda pek kalmazsın böyle giderse. Hiçbir
masrafın kalmaz.
!!!
Dönelim fakülte bahçesine. Bu
masadan üç arkadaş.
-
Yarın kanala gideceğim. Umarım alırlar işe.
-
… tv ye gideceğim ben de.
-
Oraya ben de girmek istiyorum.
-
400 milyon maaş bir de yemek kartı var çok iyi
aslında.
-
Maaş artıyor mu?
-
Seneden seneye artar. Tabii seneye içeri
alınmazsak.
!!!

İdealistler.
Sırf idealleri uğruna doğruları söylemek uğruna her şeyi göze alıyorlar. Çünkü
okulda en sevdikleri hocalar dürüstlüğü, basın etiğini öğretiyor.
Gazetecinin
halkın söyleyemediklerini söylemekle görevli olduğunu, kimsenin dile
getiremediğini dile getirmesi gerektiğini, şu diktatörlük çağında en büyük
görevin onlara düştüğünü biliyorlar. Bu yüzden siyasi baskı altında
eğitimlerini devam ettiriyorlar.
Ama bu
çocuklar gerçek hayatı da öğrenmeye başlamışlar. Sadece işini yapanın yıllarca
hapiste yattığını, karın tokluğuna bile çalışamayacaklarını, emeklerinin
sömürüleceğini öğrenmişler. Öğrendikleri yetiyor umutlarını kırmaya. Ne kadar
korusalar da umutlarını biliyorlar gerçekleri.
Destek
bekliyorlar. Her şeyi silen süpüren, vicdanı yok eden istemden korumak
kendilerini tek umutları. Bu yüzden hala okuyorlar, araştırıyorlar, yazıyorlar,
çiziyorlar… Korkmuyorlar dedim ya aslında tek korkuları var:
GELECEK, GELECEK Mİ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder