Özel Yetkili İstanbul 16. Ağır
Ceza Mahkemesi, sanıkları hükümet tarafından “darbeci”, “terörist”, “tecavüzcü”
ve “banka soyguncusu” olarak nitelendirilen OdaTV davasında 13 Mart’ta sanıklar
Ahmet Şık, Coşkun Musluk, Nedim Şener ve Sait Çakır hakkında tahliye kararı
verdi. Hükümetin tahliyelere “sevindiklerini” söylemesi ise aklıma “4 tecavüzcünün
veya darbecinin tahliyesine sevinmeli miyiz?” sorusunu getiriyor...
Tahliye öncesi açıklamalar
Avrupa Birliği Bakanı ve
Başmüzakereci Egemen Bağış, 1 Mart’ta BBC World kanalında katıldığı bir
programda, hapisteki gazetecilerle ilgili olarak “Mesleği yüzünden tutuklanan hiçbir gazeteci yok. Gazeteci kimliği
taşıyan bazı kişiler var, birine tecavüz ederken yakalanan, banka soyarken
yakalanan. Bu, kişiler beğenmediğimiz yazılar yazdıklarından dolayı tutuklanmış
değiller. Çok daha kötü yazılar yazmış olan gazeteciler var ve bu kişiler bu
haklarını kullanmaya devam ediyorlar”(1) şeklinde konuşmuştu.
7 Mart’ta da Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, partisinin il başkanları toplantısında konuyla ilgili olarak; yargılanan
kişi sayısının 105 değil, 25 tanesi başka suçlardan hükümlü olmak üzere 95
olduğunu ve bu 95 kişinin içerisinde sadece 6 kişinin sarı basın kartı olduğunu
belirterek “muhasebeciler, mühendisler,
ofis elemanları, gazete dağıtıcıları gazeteci gibi gösteriliyor“
ifadelerini kullanmıştı.
Öncelikle, Erdoğan’ın
konuşmasını üzerine inşa ettiği Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları(ANGA) ve
Türkiye Gazeteciler Sendikası(TGS) tarafından hazırlanan listede(2) tutuklu
gazeteci sayısı 105 değil 104 olarak belirtilmiştir. Ayrıca hükümetin kendine
yakın sendika konfederasyonu eliyle etkisini yok etmek istediği TGS, Erdoğan’ın
başbakanlığını yürüttüğü devlet tarafından verilen sarı basın kartı ve diğer
gazeteci meslek hakları konusunda hükümetin duyarsızlıklarını en güçlü biçimde
dile getirmiştir.
Tahliye sonrası açıklamalar
Bağış ve Erdoğan’ın tahliye
kararı öncesi yaptıkları açıklamalarda daha birçok eleştirecek nokta bulmak
mümkün ama benim meselem bu değil. Ben bu yazıda, hükümet kanadının tahliye
kararından sonraki açıklamalarının ne anlama geldiği üzerinde duracağım.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
konuyla ilgili olarak, “Hayırlı olsun.
Tutuksuz yargılanmaya devam edecekler” açıklamasında bulundu.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet
Sözcüsü Bülent Arınç ise tahliye kararının ardından, “Tahliyelerden sadece memnuniyet duyulur. Özellikle gazeteci kimlikeri
olan arkadaşlarımızın 375 gündür, yani bir yıldan daha fazla içeride tutuklu
kalmış olmaları üzüntüye muciptir. Doğru olan budur. Bugüne kadar uygulanmamış
olmasını aslında sorgulamamız gerekir” şeklinde konuştu.
Aklıma gelen sorular
Hükümetin yetkin ve etkin
isimlerinin yaptığı bu açıklamalardan sonra karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Hükümet,
4 tane “darbeci”, “terörist”, “tecavüzcü” ya da “banka soyguncusu”nun tahliye
edilerek halkın içine salınmasını ve tutuksuz yargılanmasının hayırlı olmasını
diliyor, olması gerekenin bu olduğunu söylüyor, hatta neden daha önce
olmadığının sorgulanması gerektiğini söylüyor.
Tabloya bakınca sormadan
edemiyorum: Olması gereken, 4 tane “darbeci”, “terörist”, “tecavüzcü” ya da
“banka soyguncusu”nun tahliye edilerek halkın içine salınmasını ve tutuksuz
yargılanması mıdır? Böyle bir durumun neresi hayırlı olabilir?
Asıl sormak istediğim soru
ise, tahliye edilerek halkın içine çıkarılması gereken 4 kişinin aylarca hapis
yatması kişi hürriyetine indirilmiş bir darbe, bu kişilerin ruhlarına
uygulanmış bir terör, bu insanların aile ve dost çevreleri yaşamlarına edilmiş
bir tecavüz ve halkın haber alma özgürlüğüne karşı uygulanmış bir soygun değil
midir?
Takdiri “Milli irade”ye
bırakıyorum...
(1)Egemen Bağış’ın kendi resmi
sitesinde yayınlanan BBC World röportajının haber metni, http://egemenbagis.com/tr/4207
(2)ANGA – Tutuklu Gazeteciler,
http://ozgur-basin.blogspot.com/p/tutuklu-gazetecilik.html,
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder