Kitaplar…
Kimi insanların en kadim, en sadık dostu, kimi insanın da ilk sayfalarında
sıkılıp tövbe ettiği ciltlenmiş, birbirine iliştirilmiş sayfalar. Herkesin
mutlaka parkesinde yürümesi gereken bir aydınlanma koridoru.
Yüzlerce
dünya klasiği, yüzlerce baskı rekoru kırmış kitap biliyoruz. Kimini okumuş,
kimini okumamışızdır. Ama önemini okuyan da bilir, okumayan da. Kitap okumak
genel kültürü arttırır, hayal gücünü geliştirir, kişinin konuşmasını ve
hitabetini akıcı hale getirir, ufku genişletir, insanın zihnini geliştirir
vesaire vesaire. Bunlar bilinen şeyler. Ancak benim bugün dillendirmek
istediğim yazı ise kitabın faydaları yahut zararları değil; fiyatları!
Güzel
bir kitapevine girdiniz, muhteşem bir kitap gördünüz, ilginizi çekti, elinize
aldınız, içeriği hakkında bilgi almak için arka yüzüne baktığınızda gözünüz alt
tarafta fiyata iliştiğinde ne yazık ki afallayabiliyorsunuz bu ülkede. Kitabı almaktan vazgeçebiliyorsunuz… Ve
bu durum elit-entelektüel tabakayı değil ancak, öğrenciyi çok çok zorluyor.
Fiyat aralığı ortalama kalitede, ortalama yayınevinde ve ortalama uzunlukta bir
kitapta 15 TL ila 25 TL arasında değişiyor. İlk intibada “Eee ne var ki bunda bence normal.” diyeniniz mutlaka olacaktır. Ama
bir düşününün; haftada bir kitap bitiren bir öğrenci ayda ortalama dört kitap
aldığında maliyeti ortalama 80 TL’yi buluyor. Tabii korsan almazsa… Sizce az mı?
Bu o
kadar basit gibi görünen ama bir o kadar da dallı budaklı bir sorun ki. Bakın
bu:
- Korsan satışı arttırıyor. Eser sahibinin emeğine ve yayınevinin basım-dağıtım harcamalarına zarar.
- Öğrenciyi orijinal kitap almamaya teşvik ediyor. Öğrenci bir kitap parasıyla okul yemekhanesinde 15 öğün(!) (İstanbul Üniversitesi Yemekhanesi örnek olarak baz alınarak.) yemek yiyebilir. Haliyle o kitabı alacağıma karnımı doyururum, ıvır alırım zıvır alırım diyor. O kadar fiyata karşı haksız da sayılmaz zaten. Türlü türlü maddiyat sıkıntısı çeken öğrenci kardeşlerimiz var çevremizde. Haklı olarak ya “korsanını alırım” ya da “ne yapalım çok para okumayıveririm.” diyor. Ki zaten çağımızda okuma oranı düşük.
- Yayınevlerini kitap basma konusunda çekimserliğe sürüklüyor ve bunun görünmeyen ve en kötü yanı da yeni yetişen yazarların kitaplarının basılmaması, umutlarının kararması. Hevesle ilk eserini icra etmiş çiçeği burnunda yazarlarımız, yayınevleri tarafından reddediliyorlar. Sebep ise orijinal kitap satışının düşüklüğü… Haliyle yazılı ve basılı edebiyatımızın önü kesiliyor.
Sonuç olarak
yazarlık, şairlik ve okuyuculuk yavaş yavaş ölüyor. Zira halkımız öyle atılıp tutulan kadar zengin değil. Özellikle de
okul yüzünden herhangi bir işte çalışamayan öğrenciler. Ekonomide dünya bilmemkaçıncısı olduk denmesiyle bazı şeyler
kapanmıyor. Maddi bakımdan refahta olmayan halkımız ve öğrenci kardeşlerimiz,
ya korsan kitap almaya ya da kitap almamaya meylediyor. Kaçımız kitap okuyor?
Azımız okuyor…
Ve bana kimse
sahaflar var, sahaflar ucuz okumak
isteyen gitsin oradan alıp okusun demesin lütfen. Evet, sahaflar muhteşem
yerler. Lakin sahafın safı farklıdır. Sahaflar daha çok koleksiyoncular, eski
kitapları arayan nostaljik insanlar ve daha önce başkası tarafından okunmuş
kitapları okumaktan hoşlanan yurttaşlarımız için birebir yerlerdir. Öğrenciler
için de öyle. Amma velakin sahaflarda istediğin kitabı bulamama ihtimalin azımsanamayacak
kadar çoktur. Daha da önemlisi yeni basılmış ve anında başucu eseri olmuş bir
kitabı orada da ucuza bulamazsın. Hatta yeni çıkmış kitabı geçtim aradığın
kitabı bile bulamayabilirsin çünkü sahafın işleyişi kitapevinden veya mağazadan
farklıdır.
Son olarak, bence bir çözüm yolu var! O da
kitapları öğrenciye en az %50 indirimle satmak. Öğrenci kimliğini gösterip, mağazada
yahut kitapevinde öğrenci olunduğu bu yolla onaylatıp, kitap en az %50 indirimle alabilmeli!
Ve bence bu,
Türk eğitim sistemine ve gençliğe 4+4+4’ten(!) çok çok çok daha faydalı olur.
Uğur Mutlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder