
BDP Grupbaşkanı Selahattin Demirtaş, 11 Ağustos günü Akşam gazetesinde yayınlanan röportajında, Kürtlere pozitif ayrımcılık yapılması fikriyle ilgili görüşlerini dile getirdi.
Demirtaş, “Sadece Kürtlere pozitif ayrımcılığı desteklemem. Türkiye’de sadece Kürtler yaşamıyor. Mesele ezenlerle ezilenler arasında. Türkiye'de ezilenler ve ezenler vardır. Ezilenlerin içinde Kürtler de vardır. Evet, Kürtler görece olarak daha fazla eziliyor olabilir. Kültürel haklarıyla ilgili büyük sorunları var. Ama Türkler, Aleviler, Ermeniler, Museviler, başörtülüler, eşcinseller işçiler, kadınlar, yoksullar da var. Bütün bu gruplar Türkiye'nin ezilenleridir. İşte bu gruba giren herkes pozitif ayrımcılığı hak ediyor. Mesela işçi deyince Türk-Kürt ayrımı mı yapıyorsun? İşçi, işçidir. Tersanede can verdiğinde Türk ya da Kürt olmasına mı bakılıyor? Hayır. Ezenler kimlerdir? Bir avuç siyasetçi, bir avuç dolar milyarderi sermayedar, elinde medya gücünü bulunduran elitler. Bunlar Türkiye'de geri kalan kesimin hak ve özgürlüklerinden çok fazlasına sahip“ dedi.
Selahattin Demirtaş, somut durumu çok iyi tahlil etmiş. Fikirlerine ve önerilerine katılmamak elde değil. Ama bu sözleri duyunca sormadan edemiyorum: Peki Selahattin Demirtaş, 11 Ağustos 2011 tarihine kadar aklın nerdeydi? 38 yaşında mı öğrendin Türkiye’de sadece Kürtlerin yaşamadığını? 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’nda partiniz, “Bu değişiklik paketinde Kürt halkının haklarına yönelik birşey yok” diyerek boykot kararı alırken bilmiyor muydun Türkiye’de sadece Kürtlerin yaşamadığını? O Anayasa paketinde grev hakkı elinden alınan işçiler arasında Türk – Kürt ayrımı mı vardı? Yine bu pakette, o döneme kadar özelleştirme adı altında bütün Türkiye emekçilerinin alın teriyle kurulan ve işletilen devlet yatırımlarının ucube fiyatlarla özelleştirilmesine karşı çıkarak iktidara “takozluk” yapan yüksek yargıyı bütünüyle iktidarın insafına terk eden madde varken ve bu özelleştirmeler sonrası binlerce işçi işsiz kalırken o işçiler arasında ayrım mı vardı?
Soruları çoğaltmak mümkün ama bu kadarı yeter. Türkiye sosyalist hareketinin içinde büyüyen ve 12 Eylül 1980 Darbesi sonrası sosyalist hareketin yok edilmesiyle milliyetçiliğe evrilerek tek başına bir odak olan Kürt siyaseti, tekrar toplumcu bir bakışa kavuşmuş gözüküyor. Bu durum herhalde, 12 Haziran 2011 Milletvekili Genel Seçimleri’ne kendi görüşlerine yakın bir kısım sosyalist örgütlerle birleşerek oluşturdukları “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku”nun bir sonucu. Umarım bu bloğun kurmaya hazırlandığı “Çatı Partisi” de bu doğrultuda, bütün Türkiye’yi gözeten ve sosyalizan bir yol izler ve biz de bu bloğun “esbab-ı mucize”lerini görürüz...
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder