PKK/DTK/BDP
siyaseti, her ne kadar kendilerini sosyalist ve bütün Türkiye'yi kapsayan bir
siyaset olarak tanımlasa da bunun inandırıcılığı kalmamıştır. Bu siyasetin tüm
Türkiye'yi kapsamadığı, 2010 yılında yapılan anayasa referandumunda aldığı
boykot kararının gerekçesiyle sabittir. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş,
boykot kararlarının gerekçesini, "Bu pakette Kürt halkının taleplerine
ilişkin bir iyileştirme yok" diyerek açıklamıştı. Karar kriteri yalnızca
"Kürt halkının taleplerine ilişkin iyileştirme" olan bir siyasetin
bütün Türkiye'yi kapsayamayacağı aşikardır.
Bu konuda o kadar
büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar ki, yanlarına işçiden çok Kürt diyen bir takım
"sosyalist parti"leri alarak Halkların Demokratik Kongresi(HDK)
ismini almaya ve sayısal tabanı genişleterek kendi meşruiyet alanını
genişletmeye çalışmaktalar. Bu konuda o kadar kararlıdırlar ki "eski tüfek
komünist"lerden Ertuğrul Kürkçü, Abdullah Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya
Önder'i HDK'den milletvekili seçtirdiler. En basitinden Önder'in Zaman Gazetesi'ne
verdiği Kürt sorunu röportajında soruna "Bedüizzaman Said-i Nursi
perspektifinde çözüm bulma" talepli röportajı, HDK'nin bu soruna ilişkin
geliştirdikleri "sınıf perspektifi"ni gözler önüne sermektedir.
Türk Devleti'nin
"soykırımcı niteliği" ve Ermeni meselesi
HDK, "Türk
Devleti, soykırımcı bir niteliğe sahip bir devlettir" argümanına sahiptir.
Bu argümana göre Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı'na girerken ve savaşın
sonunda Kuva-i Milliye birlikleri tarafından başlatılan Kurtuluş Savaşı sonucu
kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla devam eden süreçte Türk Devleti
çeşitli azınlıklara soykırım uygulamış, bu soykırımlara da 1915 yılında
Ermenilerle başlamıştır.
Bu noktada,
HDK'nin önemli bileşenlerinden Demokratik Toplum Kongresi'nin Eş Başkanı Ahmet
Türk'ün Ermeni olayları hakkında söylediği “1915'lerde Ermeniler büyük acılar
yaşadı. Burada Kürtlerin de payı var. Kürtler kullanıldı. Buradaki halk bir
zulümle karşı karşıya kalmış. Hem Süryaniler, hem Ezidilerle ilgili hem de
Ermenilerle ilgili dedelerimiz, babalarımız kullanıldı, bu halklara zulmetti,
onların eli kanlıdır dedik. Bu halkların, bu grupların kanı ile elleri
kirlidir, dedim. Biz evlatları olarak, torunları olarak özür diliyoruz. Bence
özrü kabul etmek önemlidir. Biz Kürtler olarak diyoruz ki evet irademiz dışında
kullanıldı. Propagandalarla Kürt halkı da Ermenilere zulüm etti. Bundan ızdırap
ve acı duyduğumuzu çok rahat ifade edebiliyoruz. Türkiye'nin de bu büyüklüğü
göstererek Ermenilerden, Ezidi ve Süryani halkından özür dilemesi gerekiyor. Bu
olaylar cumhuriyetten önce olmuşsa bu sıkıntıya ne gerek var?" sözleri
kilit önem arz etmektedir.
Bu sözler her ne
kadar, olayın sonunda işi yine Türk Devleti'ne ihale etse de bu sözlerin
ardından HDK artık bu konuda eskisi kadar rahat konuşamayacak. Çünkü, Kürt
sorunu haricindeki diğer kimlik sorunları hakkında yaptıkları açıklamada Türk'e
"dedesinin kanlı elleri" hatırlatılacak.
Önümüzdeki yazıda
Kürt ve Ermeni problemleri hakkında NATO ve HDK'nin tepkilerini inceleyeceğiz.
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder