Adeta bir meydan muharebesini andıran İstanbul Barosu
Başkanlık Seçimi’ni kullanılan oyların yaklaşık yüzde 60’ını alan Doç. Dr. Ümit
Kocasakal arka arkaya ikinci kez kazandı.
Haliç Kongre Merkezi’nde dün başlayan ve bugün sona eren
İstanbul Barosu Genel Kurulu Başkanlık Seçimi’ni kullanılan 22 bin 19 oyun, 12
bin 836 oyu alan Ümit Kocasakal kazandı.
Meydan muharebesi havası
Kongre, ilk anlarından itibaren soğuk savaş usulü bir
meydan muharebesini andırıyordu. Dün gerçekleştirilen seçim konuşmaları sıkça
karşıt grupların hararetli tartışmalar yaratmasına sebep oldu. Hatta Başkan
Adayı Filiz Kerestecioğlu’nun konuşması sırasında çantasında silah bulunduğu
belirlenen bir kişi kısa sürede güvenlik güçlerince etkisiz hale getirildi.
Kerestecioğlu dün parladı, bugün söndü
Dün yapılan seçim konuşmalarının starı tartışmasız Filiz
Kerestecioğlu idi. Konuşması adeta bir mitinge döndü. Kerestecioğlu, kuvvetli
alkışlardan ve destekten dolayı konuşmasını sık sık bölmek zorunda kaldı. Fakat
seçim sonuçları bu görüntünün o an diğer grupların hazırlıksız olmasının bir
sonucu olduğunu gösterdi.
Adaylar ve propaganda biçimleri
Kongre’de, Kocasakal’ın yanı sıra Kocasakal’ın da dahil
olduğu Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu üyesi ve eski İstanbul Barosu Başkanı
Muammer Aydın, Hukukun Üstünlüğü Platformu Üyesi Rıza Saka ve Çağdaş Avukatlar
Grubu, Katılımcı Avukatlar ve Özgürlükçü Hukuk Platformu’nun birleşiminden
oluşan Özgürlükçü Katılımcı Çağdaş Avukatlar üyesi Filiz Keresteci başkan adayı
olarak yarıştı.
Kocasakal seçime “Baro’da Ümit var!” sloganıyla girerken,
aynı gruptan Muammer Aydın “İlkeli baro-güçlü baro” sloganını kullandı. Rıza
Saka seçime “Baroda değişim zamanı” geldiği vurgusuyla girerken, Filiz
Kerestecioğlu ise kendisini, Kadın, genç, stajyer, işsiz, işçi, kamu avukatı ve
serbest avukat yani “%99’un baro başkan adayı” olarak tanımlayarak seçime
girdi.
Kocasakal’a “medyatik linç” girişimi
Dün yapılan seçim konuşmalarının –Kocasakal’ın konuşması
hariç- ana temasını seçime başkan olarak giren Kocasakal’ın eleştirilmesiydi.
Adaylar bu konuyu o kadar abarttı ki, bazıları “Seçilmemiz halinde
yapacaklarımızı reklam broşürlerimize yazdık” diyerek kendi vaatlerini dile
getirecek zaman bulamadılar.
Kocasakal’a yöneltilen eleştiriler yalnızca diğer
adayların kürsü konuşmalarıyla sınırlı değildi. Kongre Merkezi’nde Genel
Kurul’da oy kullanılırken dahi ücretsiz dağıtılan 4 sayfalık “Genç Baro”
gazetesinin her bir milimetre karesi Kocasakal’a eleştirilerle doluydu.
Eleştiriler ters tepti
Fakat bu yoğun tepkiler ters tepti. Önceki seçimi
yaklaşık 5 bin 900 oyla kazanan Kocasakal bu kez oylarını kendisine yöneltilen
komplike linç girişimine rağmen yüzde 100’ün üzerinde arttırarak çıktı. Kocasakal
seçim sonucunu, “Avukatlar balyozu indirdi” diyerek yorumladı.
Kongrede 4 bin 600 Rıza Saka ikinci, 3 bin 400 oyla Filiz
Keresteci üçüncü, bin oyla Muammer Aydın ise sonuncu oldu.
Kimliği belirsiz “Şikesiz Baro” eylemi
Gergin bir havada geçen seçimlerin en renkli görüntüsü
ise Kongre Merkezi’nin sahil kenarındaki bölümüne bir sandalla yaklaşan kimliği
belirsiz dört kişinin “Şikeci Baro istemiyoruz” pankartı açmasıydı.
Kimliklerini açıklamayan bu 4 kişi aynı zamanda hiçbir açıklama da yapmadı.
Seçim sonrası değerlendirmeler
Seçimler sonrası süreç hakkında ise yeniden Başkan
seçilen Ümit Kocasakal’ı destekleyen Avukat Hüseyin Ersöz ve seçimlerde üçüncü
olay Filiz Kerestecioğlu’nu destekleyen Avukat Can Atalay ile görüştüm.
“Hukukun tarafsızlığı için çabalayacağız”
Ersöz, tekrar seçilen Kocasakal yönetimiyle baronun
yürüteceği sürece ilişkin olarak, “Türkiye çok sıkıntılı bir dönem yaşıyor.
İstanbul Barosu gerek darbe dönemlerinde gerekse geçiş dönemlerinde hukukun
üstünlüğünün ve tarafsızlığının savunucusu olmuştur. Yine bu noktada hukukun
tarafsızlığının korunması bakımından ileri çıkışlar yapmıştır. Bunun devamı
için çabalayacağız” şeklinde konuştu.
Kocasakal yönetiminin 12 Eylül’de İstanbul Barosu’nun
birçok baskıya maruz kalmasına rağmen 12 Eylül Davası’na, “davayı gerçekçi
bulmadıkları” gerekçesiyle müdahil olmamasının eleştirilmesi hakkında ise
Ersöz, “12 Eylül döneminde her kurum gibi İstanbul Barosu da sıkıntılı bir
süreç yaşadı. Bu sürecin içerisinde özellikle o dönemin baro başkanı Orhan Adli
Apaydın ciddi bir baskı yaşadı. Bir süre yargılandı ve hapishanede yatmak
zorunda kaldı. Bundan ciddi anlamda zarar görmüş bir kurumuz. Ancak ben şu an
yürütülen yargılamanın yani dönemin Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri
Komutanı'nın yargılanmasının 12 Eylül döneminde yaşanan mağduriyetlerin
hesabının sorulması olarak göremiyorum. Çünkü 12 Eylül ile hesaplaşmak yalnızca
bu darbeyi yönetmiş olan kişilerden hesap sorulması anlamına gelmemeli. Daha
alt rütbedeki askerler tarafından da insanlar ciddi zulme uğradılar. 12 Eylül'ü
bir bütün olarak görmek lazım. Sadece şekli bir yargılama yapmamak lazım. Bu
konuda Ümit Kocasakal'ın tespitlerine katılıyorum. Bu yargılama şekli bir
yargılama görüntüsü veriyor. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
yürütülen bu yargılamanın yalnızca şekli bir anlam taşıdığını düşünüyorum. 28
Şubat ve 12 Eylül darbeleri yargılamaları bu darbelere karşı birikmiş öfkeyi
yatıştırma, 'darbelerle hesaplaşıyoruz' mesajı verme amaçlı yargılamalardır” şeklinde
konuştu.
“Siyaseten Kemalist, iktisaden liberal olunmaz”
Can Atalay ise Kocasakal yönetimini, “İstanbul Barosu
Yönetim Kurulu, mevcut hükümetin hukuk alanındaki köklü değişimlerine sadece
yüzeyde, göstermelik olarak karşı çıkıyor. Kamuoyu, İstanbul Barosu Başkanı'nı
büyük çıkışlarıyla görüyor ama şu an bir mevzuat değişikliği tufanı altındayız.
İstanbul Barosu buna karşı neredeyse tek bir kelime söylemiyor. Mevcut Baro
Yönetimi çok yüzeysel bir muhalefet yapıyor. Şöyle söyleyeyim, siyaseten Kemalist,
iktisaden liberal olmak mümkün değil. Arkadaşların tercih ettiği yol budur. Bu
yol, akli bir yol değil” sözleriyle eleştirdi.
Atalay, 12 Eylül Davası’na müdahil olunmaması konusunda
ise “12 Eylül Davası farklı bir konumda. O soruşturmada ne olursa olsun 12
Eylül'ün kamuoyu vicdanında yarattığı tahribat başka bir şeydir. 12 Eylül'de
yakınlarını kaybeden aileler konu 12 Eylül olunca her şeye kulaklarını
kapatıyorlar. O davanın ne olduğunun önemi yok. Bu dava, 12 Eylül'ün kamuoyu
vicdanında mahkûm olduğunun göstergesidir. Türkiye sosyalist hareketinin bir
başarısıdır bu. Mahkeme salonuna getirilemeyen 2 yaşlının üzerine bütün
yargılamanın yıkılmasına müsaade etmeyiz. Fakat o iki yaşlı da hesap
verecekler!” şeklinde konuştu.
12 Eylül Davası’nın içeriğine ilişkin fikirlerini de
aktaran Atalay, “12 Eylül İddianamesi'ni okudum. O iddianameyi yazanlar 12
Eylül'ün mahiyetini anlamamış. 12 Eylül dediğimiz şey Diyarbakır Cezaevi,
Mamak, Metris Cezaevi, 600 bin tutuklama, toplumsal muhalefetin bezdirilmesi
demek. İstanbul Barosu şunu söylesin bize, 12 Eylül Darbecileri'nin
yargılanması için açık, görünür nasıl bir şey yapıyor? Doğru, bu hesap
eksiktir. Eksik olduğu için de yanlıştır. Fakat hesabın nasıl görüleceğine dair
bir önerisi var mı? Mesele budur.” şeklinde konuştu.
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder