logo

14 Ekim 2012 Pazar

“Baro Meydan Muharebesi”ni Kocasakal kazandı


Adeta bir meydan muharebesini andıran İstanbul Barosu Başkanlık Seçimi’ni kullanılan oyların yaklaşık yüzde 60’ını alan Doç. Dr. Ümit Kocasakal arka arkaya ikinci kez kazandı.

Haliç Kongre Merkezi’nde dün başlayan ve bugün sona eren İstanbul Barosu Genel Kurulu Başkanlık Seçimi’ni kullanılan 22 bin 19 oyun, 12 bin 836 oyu alan Ümit Kocasakal kazandı.

Meydan muharebesi havası

Kongre, ilk anlarından itibaren soğuk savaş usulü bir meydan muharebesini andırıyordu. Dün gerçekleştirilen seçim konuşmaları sıkça karşıt grupların hararetli tartışmalar yaratmasına sebep oldu. Hatta Başkan Adayı Filiz Kerestecioğlu’nun konuşması sırasında çantasında silah bulunduğu belirlenen bir kişi kısa sürede güvenlik güçlerince etkisiz hale getirildi.

Kerestecioğlu dün parladı, bugün söndü

Dün yapılan seçim konuşmalarının starı tartışmasız Filiz Kerestecioğlu idi. Konuşması adeta bir mitinge döndü. Kerestecioğlu, kuvvetli alkışlardan ve destekten dolayı konuşmasını sık sık bölmek zorunda kaldı. Fakat seçim sonuçları bu görüntünün o an diğer grupların hazırlıksız olmasının bir sonucu olduğunu gösterdi.

Adaylar ve propaganda biçimleri

Kongre’de, Kocasakal’ın yanı sıra Kocasakal’ın da dahil olduğu Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu üyesi ve eski İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, Hukukun Üstünlüğü Platformu Üyesi Rıza Saka ve Çağdaş Avukatlar Grubu, Katılımcı Avukatlar ve Özgürlükçü Hukuk Platformu’nun birleşiminden oluşan Özgürlükçü Katılımcı Çağdaş Avukatlar üyesi Filiz Keresteci başkan adayı olarak yarıştı.

Kocasakal seçime “Baro’da Ümit var!” sloganıyla girerken, aynı gruptan Muammer Aydın “İlkeli baro-güçlü baro” sloganını kullandı. Rıza Saka seçime “Baroda değişim zamanı” geldiği vurgusuyla girerken, Filiz Kerestecioğlu ise kendisini, Kadın, genç, stajyer, işsiz, işçi, kamu avukatı ve serbest avukat yani “%99’un baro başkan adayı” olarak tanımlayarak seçime girdi.

Kocasakal’a “medyatik linç” girişimi

Dün yapılan seçim konuşmalarının –Kocasakal’ın konuşması hariç- ana temasını seçime başkan olarak giren Kocasakal’ın eleştirilmesiydi. Adaylar bu konuyu o kadar abarttı ki, bazıları “Seçilmemiz halinde yapacaklarımızı reklam broşürlerimize yazdık” diyerek kendi vaatlerini dile getirecek zaman bulamadılar.

Kocasakal’a yöneltilen eleştiriler yalnızca diğer adayların kürsü konuşmalarıyla sınırlı değildi. Kongre Merkezi’nde Genel Kurul’da oy kullanılırken dahi ücretsiz dağıtılan 4 sayfalık “Genç Baro” gazetesinin her bir milimetre karesi Kocasakal’a eleştirilerle doluydu.

Eleştiriler ters tepti

Fakat bu yoğun tepkiler ters tepti. Önceki seçimi yaklaşık 5 bin 900 oyla kazanan Kocasakal bu kez oylarını kendisine yöneltilen komplike linç girişimine rağmen yüzde 100’ün üzerinde arttırarak çıktı. Kocasakal seçim sonucunu, “Avukatlar balyozu indirdi” diyerek yorumladı.

Kongrede 4 bin 600 Rıza Saka ikinci, 3 bin 400 oyla Filiz Keresteci üçüncü, bin oyla Muammer Aydın ise sonuncu oldu.

Kimliği belirsiz “Şikesiz Baro” eylemi

Gergin bir havada geçen seçimlerin en renkli görüntüsü ise Kongre Merkezi’nin sahil kenarındaki bölümüne bir sandalla yaklaşan kimliği belirsiz dört kişinin “Şikeci Baro istemiyoruz” pankartı açmasıydı. Kimliklerini açıklamayan bu 4 kişi aynı zamanda hiçbir açıklama da yapmadı.

Seçim sonrası değerlendirmeler

Seçimler sonrası süreç hakkında ise yeniden Başkan seçilen Ümit Kocasakal’ı destekleyen Avukat Hüseyin Ersöz ve seçimlerde üçüncü olay Filiz Kerestecioğlu’nu destekleyen Avukat Can Atalay ile görüştüm.

“Hukukun tarafsızlığı için çabalayacağız”

Ersöz, tekrar seçilen Kocasakal yönetimiyle baronun yürüteceği sürece ilişkin olarak, “Türkiye çok sıkıntılı bir dönem yaşıyor. İstanbul Barosu gerek darbe dönemlerinde gerekse geçiş dönemlerinde hukukun üstünlüğünün ve tarafsızlığının savunucusu olmuştur. Yine bu noktada hukukun tarafsızlığının korunması bakımından ileri çıkışlar yapmıştır. Bunun devamı için çabalayacağız” şeklinde konuştu.

Kocasakal yönetiminin 12 Eylül’de İstanbul Barosu’nun birçok baskıya maruz kalmasına rağmen 12 Eylül Davası’na, “davayı gerçekçi bulmadıkları” gerekçesiyle müdahil olmamasının eleştirilmesi hakkında ise Ersöz, “12 Eylül döneminde her kurum gibi İstanbul Barosu da sıkıntılı bir süreç yaşadı. Bu sürecin içerisinde özellikle o dönemin baro başkanı Orhan Adli Apaydın ciddi bir baskı yaşadı. Bir süre yargılandı ve hapishanede yatmak zorunda kaldı. Bundan ciddi anlamda zarar görmüş bir kurumuz. Ancak ben şu an yürütülen yargılamanın yani dönemin Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı'nın yargılanmasının 12 Eylül döneminde yaşanan mağduriyetlerin hesabının sorulması olarak göremiyorum. Çünkü 12 Eylül ile hesaplaşmak yalnızca bu darbeyi yönetmiş olan kişilerden hesap sorulması anlamına gelmemeli. Daha alt rütbedeki askerler tarafından da insanlar ciddi zulme uğradılar. 12 Eylül'ü bir bütün olarak görmek lazım. Sadece şekli bir yargılama yapmamak lazım. Bu konuda Ümit Kocasakal'ın tespitlerine katılıyorum. Bu yargılama şekli bir yargılama görüntüsü veriyor. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen bu yargılamanın yalnızca şekli bir anlam taşıdığını düşünüyorum. 28 Şubat ve 12 Eylül darbeleri yargılamaları bu darbelere karşı birikmiş öfkeyi yatıştırma, 'darbelerle hesaplaşıyoruz' mesajı verme amaçlı yargılamalardır” şeklinde konuştu. 

“Siyaseten Kemalist, iktisaden liberal olunmaz”

Can Atalay ise Kocasakal yönetimini, “İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, mevcut hükümetin hukuk alanındaki köklü değişimlerine sadece yüzeyde, göstermelik olarak karşı çıkıyor. Kamuoyu, İstanbul Barosu Başkanı'nı büyük çıkışlarıyla görüyor ama şu an bir mevzuat değişikliği tufanı altındayız. İstanbul Barosu buna karşı neredeyse tek bir kelime söylemiyor. Mevcut Baro Yönetimi çok yüzeysel bir muhalefet yapıyor. Şöyle söyleyeyim, siyaseten Kemalist, iktisaden liberal olmak mümkün değil. Arkadaşların tercih ettiği yol budur. Bu yol, akli bir yol değil” sözleriyle eleştirdi.

Atalay, 12 Eylül Davası’na müdahil olunmaması konusunda ise “12 Eylül Davası farklı bir konumda. O soruşturmada ne olursa olsun 12 Eylül'ün kamuoyu vicdanında yarattığı tahribat başka bir şeydir. 12 Eylül'de yakınlarını kaybeden aileler konu 12 Eylül olunca her şeye kulaklarını kapatıyorlar. O davanın ne olduğunun önemi yok. Bu dava, 12 Eylül'ün kamuoyu vicdanında mahkûm olduğunun göstergesidir. Türkiye sosyalist hareketinin bir başarısıdır bu. Mahkeme salonuna getirilemeyen 2 yaşlının üzerine bütün yargılamanın yıkılmasına müsaade etmeyiz. Fakat o iki yaşlı da hesap verecekler!” şeklinde konuştu.

12 Eylül Davası’nın içeriğine ilişkin fikirlerini de aktaran Atalay, “12 Eylül İddianamesi'ni okudum. O iddianameyi yazanlar 12 Eylül'ün mahiyetini anlamamış. 12 Eylül dediğimiz şey Diyarbakır Cezaevi, Mamak, Metris Cezaevi, 600 bin tutuklama, toplumsal muhalefetin bezdirilmesi demek. İstanbul Barosu şunu söylesin bize, 12 Eylül Darbecileri'nin yargılanması için açık, görünür nasıl bir şey yapıyor? Doğru, bu hesap eksiktir. Eksik olduğu için de yanlıştır. Fakat hesabın nasıl görüleceğine dair bir önerisi var mı? Mesele budur.” şeklinde konuştu.   

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder