21 Mart, doğu toplumlarında “Yeniden
doğuş” anlamına gelen Nevruz Bayramı'dır. Doğan Medya
Grubu'nun bu bayramın dünkü yıldönümünde Erdoğan Demirören'e
satılması ise Saray Faşizmi'nin Nevruz'udur.
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Yukarıdaki satırlar, dünya şairi
Nazım Hikmet tarafından 1946 gibi İkinci Sömürgeci Paylaşım
Savaşı'nın sona erdiği, Sovyetler Birliği'nin bu savaştan
faşizmi kendi döktüğü kanda boğan muzaffer bir devlet olarak
çıktığı ve faşizmin işgal ettiği toprakların sosyalizan halk
demokrasileriyle idare edilmeye başladığı bir dönemde
yazılmıştı. O dönemde “insanın insana kulluğu” gitmekte,
“Yârin yanağındna gayrı her şeyde ortak olmak” gelmekteydi.
İnsanlık, gideni ve gelmekte olanı anlamanın bahtiyarlığı
içerisindeydi...
İçinde bulunduğumuz dönemse böylesi
güzelliklerin çoktan yok olduğu ve yenilerini daha iyi bir biçimde
inşa etme görevinin “büyük insanlık”ın omuzlarında durduğu
bir dönem olsa da yine bir şeylerin gitmekte ve gelmekte olduğu
bir dönemdir aynı zamanda.
SERMAYE DEVLETİ VE DEMOKRASİSİ
Karl Marks'tan beri biliriz ki,
“Devlet, hakim sınıfın yönetim aygıtıdır”. Bu konuda bir
değişiklik yok. Fakat geçmişte “sermaye siyasetçileri”,
dünya genelinde hakim sınıf olan sermayenin çıkarları
doğrultusunda ezilen geniş emekçi halk kesimleri nezdinde
meşruiyet sağlayacak bir biçimde sermaye devleti aygıtını
yönetirlerdi.
Bu yönetim mekanizması, sermaye
sınıfı ile emekçilerin ezen-ezilen ilişkisi içinde yaşamasını
sürdürecek asgari gereklilikleri sağlayacak “burjuva
demokrasisi” denen, özünde sermaye sınıfına ait de olsa
emekçilere de vahşet yaşatmayacak ve sömürü ve eşitsizliği
“sürdürülebilir” ölçüde frenleyen ilkeler ve kurallar
bütününü oluşturmuştu.
TEKELLEŞME EĞİLİMİ VE YENİ
TEKELLEŞME
Küresel sermaye düzeninin
(emperyalizm) 21'nci yüzyılda içine düştüğü ekonomik,
kültürel ve ideolojik kriz ortamı, sermaye sınıfı için kendi
demokratik ilke ve kurumlarını kendisi için “ayak bağı”
haline getirmiş ve sermaye sınıfı bunlara savaş açmıştır.
Türkiye'de sermaye demokrasisinin
başat iki kurumu olan Anayasa Mahkemesi'nin “ayak bağı”
görülerek 2010 referandumuyla iktidara bağlanması ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin Başbakan ve Cumhurbaşkanı makamları
nezdinde cisimleşen hükümet(siyaset) ve devlet(hizmet) dengesi, 16
Nisan referandumuyla ortadan kaldırılmış ve “tek adam rejimi”
olarak adlandırdığımız Başkanlık sistemini hileyle yürürlüğe
sokmuştur.
Yukarıdaki paragrafta, Türkiye'de
meydana gelen seyrini tariflediğimiz süreç, aslında küresel
sermaye siyasetinin yalnızca ekonomik olarak değil kültürel ve
ideolojik(siyasi) olarak da krizden çıkmak için siyasi ve ekonomik
tekelleşmeye gitme kararından kaynaklaşmaktadır.
Sermayenin -yerel ya da küresel- kriz
dönemlerinde tekelleşmeye gitmesi yine Karl Marks'tan beri
bildiğimiz bir şeydir. Günümüzde değişen ise sermaye sınıfının
artık “sermaye siyasetçileri”ni taşeron olarak kullanmak
yerine doğrudan kendilerinin devlet yönetiminde mutlak hakim olma
yönelimidir. ABD'de Donald Trump'ın, Ukrayna'da ise “Çikolata
Kralı” Peter Poroşenko'nun devletlerinin başına geçip
hükümranlık ilan etmeleri bu eğilimin göstergesidir. Teker teker
ülkelerde bu sürecin nasıl işleyeceğini ise o ülke halklarında
sermaye demokrasisi değerlerinin ne kadar güçlü olduğuna göre
değişkenlik gösteren bir şekilde işleyecek.
SARAY'IN NEVRUZ'U: TAVİZLER
KURTARMIYOR
Türkiye'de de bir tekelleşme süreci
yaşanıyor. Bu tekelleşmenin lideri pozisyonunda olan Recep Tayyip
Erdoğan'ın “Rabia”sında sembolize olan, “Tek millet, tek
devlet, tek vatan, tek bayrak” sloganı Türkiye'deki tekelleşme
sürecinin önüne perde edilen kavramları sembolize etmektedir.
Nevruz kutlamaları içerisinde gündeme dün bomba gibi düşen
Doğan Medya Grubu'nun satılması da bu tekelleşme sürecinin artık
sonlandığının mührüdür.
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan, dün yaptığı bir konuşmada “Biz tabii PKK'nın
nevruzunu değil, inananların kutladığı nevruzu kutluyoruz.
Farklı anlamlar yükleyenler var, biz ne anlam yüklüyoruz ona
bakalım” demişti. Dünden itibaren Nevruz AKP için, “Eski
Türkiye'nin manşetlerle hükümet deviren” en büyük medya
tekelinin tasfiyesi ve yerine Saray'a hizmet etmek salya sümük
ağlayan(1) Saray tüpçüsünün getirilmesi anlamına gelmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus,
Sarayla sermaye arasında tam bir iç içe geçiş durumu yaşanması
ve Saray'ın dümenini tutamadığı tek bir gruba izin vermeyen bir
hal almış olmasıdır. Aydın Doğan'ın Recep Tayyip Erdoğanla
giriştiği “Sen Kasımpaşalıysan ben de Kelkitliyim” (2) kof
dayılanması yetersiz kalmış; İrfan Değirmenci, Yılmaz Özdil,
Soner Yalçın, Ayşenur Arslan, Enver Aysever, Akif Beki gibi hiç
araştırmadan ilk elden aklıma gelen reyting/tiraj getiren isimleri
kovması, hatta Abdülkadir Selvi gibi Erdoğan'ın kişisel
kalemşörünü de neredeyse gazetenin baş köşesine oturtması
yetmemiştir. Bu kadar “taviz”e rağmen Aydın Doğan “Babayiğit”
olamadı.(3)
Kendisini var etmek için oluşturduğu
medya grubunda çeşitli tavizler verse de tam anlamıyla “Havuz
sermayesi” de olmadı. “Ver Mehteri” Türkiyesi'nde var
olabilmek için, İstanbul'u hakimiyeti altına alan Osmanlı
Padişahı 2. Mehmed'i “Bir Cihan Fatihi” olarak resmetmesi de
Saray'ı ikna etmedi. 2. Mehmed tahta geçti, ertesi gün Aydın
Doğan tahtından oldu!
KALDIK BİZ BİZE!
Kıssadan hisse: Kaldık biz bize.
Artık “bizi kurtaracak” ne bir ordu, ne patron ne de başka bir
şey kaldı.
“Restorasyon” beklentisi içinde
olan arkadaşlara da kötü bir haberim var: Türkiye'de artık
üzerine iktidar ve düzen kurulabilecek ölçüde ve Saray'dan
bağımsız bir sermaye kesimi kalmamıştır. Ayrıca, bahsedilen
türde konsolodisyonu gerçekleştirebilecek bir alternatif bir düzen
gücü de bulunmamaktadır.
Bu yüzden önceliği düzen güçleri
karşıtlığına değil, emekçi halk kesimleriyle birlikte Saray
karşıtlığına vermek şart oldu!
(1)Bakınız: 17-25 Aralık Süreci'nde
ortaya çıkan Recep Tayyip Erdoğan – Erdoğan Demirören
görüşmesi, https://www.youtube.com/watch?v=hHBJgxgDIP4
(2)Aydın Doğan'ın “Amiral Gemisi”
Hürriyet üzerinden Recep Tayyip Erdoğan'a yazdığı açık
mektup,
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/dogan-holding-onursal-baskani-aydin-dogan-ben-hic-kimseye-oyle-bir-sey-demedim-30163785
(3) Yerli otomobili üretecek
'babayiğitler' belli oldu
https://aa.com.tr/tr/gunun-basliklari/yerli-otomobili-uretecek-babayigitler-belli-oldu/954586
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder