logo

20 Ocak 2015 Salı

HAZİRAN neye karşı, nerede birlikteliğe çağırıyor?

HAZİRAN, yalnızca gericiliğe, zulme ve savaşa, kısaca sermaye hakimiyetine karşıdır. HAZİRAN, bunlara karşı Haziran Direnişi birikiminin meyvesi olan Taksim Komünü pratiği etrafında birlikteliğe çağırıyor.

Küresel siyasette ve küresel siyasetin hakim güçlerinin bölgemiz üzerindeki siyasetlerinde ciddi bir yeniden yapılanmanın içerisinden geçiyoruz. Ülkemiz de bu yeniden yapılanmadan nasibini alıyor. Bu noktada Haziran Direnişi ülkemizdeki en büyük muhalefet hattını oluşturuyor.

Haziran Direnişi böylesine büyük bir güç olmasına rağmen, tek eksikliğinin örgütlü bir yapısının olmaması olduğu konusunda bugün bile herkes hemfikirdir. Bazı örgütler aksini söylese de ya da aksi yönde hareket etse de; Haziran Direnişi üzerine hemfikir olunacak bir diğer nokta da, belli başlı siyasi ilkeler belirgin bir biçimde öne çıksa da hiçbir siyasal ideolojinin, örgütün ya da toplumsal kesimin tek başına rengini çalamadığı ve hakimiyet kuramadığıdır.

İşte Birleşik Haziran Hareketi(HAZİRAN), bu renkli, dinamik ve dağınık muhalefete kendi örgütünü kurma çağrısı yaptı. Bu yüzdendir ki, fiili eylemlilik günlerde Dünya gündemine oturan ve kendi toplumsal ve siyasi kültürünü yaratan bu kitleler, bir araya gelerek ülke gündemine de geldiler.

Siyaset arenasına çıkalı kısa bir süre olmasına rağmen HAZİRAN’a yöneltilen eleştiriler, HAZİRAN’ın ses getirmeye başladığını ve amacına ulaşma yolunda emin adımlar attığını gösteriyor.

Sabah’ın AKP tetikçilerinden Engin Ardıç’ın AKP’nin HAZİRAN korkularına tercüman olan yazılarıyla başlayan saldırılar, Halkların Demokratik Partisi(HDP)’nin Kürt Siyaseti dışında kalan temsilcilerinden gelen “HAZİRAN, HDP’ye karşı kurulan ve Kürt Siyaseti’ne düşman bir yapıdır” diye özetleyebileceğimiz bir perdeden gelen söylemlerle devam etti. Konuyla ilgili HAZİRAN’ın merkezindeki isimlerden yanıt geldiği için bu konuda bir yanıt vermeyeceğim.

HAZİRAN’a yönelik eleştiri kervanına toplumun farklı bir kesimini yansıtan, Haziran Direnişi’ne fiilen katılmış ve benim de arkadaşım olan Türkiye Gençlik Birliği(TGB) İstanbul İl Başkan Yardımcısı Erkin Öncan da katıldı.(1) Gelen eleştirilerin politik temellere dayanan ve dostane bir içeriğe sahip olması bu yazıyı dikkate alınır hale getiriyor.

Taksim Komünü pratiğine göre “birliktelik”

Erkin dostumun yazısı, klasik bir siyaset teorisi girizgahı ile başlıyor. Erkin dostum daha sonra ilk sorusunu soruyor: “Birlik: Kime göre? Neye göre?” Son derece yerinde olan bu soruyu sorarken Erkin dostum şu ifadeleri kullanıyor: “Kime göre birlik? Sorusu kaçınılmaz olarak ‘kimin ideolojisinde birlik?’ şeklinde görülmektedir."

Erkin dostum, yazısının başlığında doğru kavramı kullanarak “birliktelik” ifadesini kullanmasına rağmen, Hareketimiz’e yönelik sorusunda yanlış bir kavram kullanarak “birlik” kelimesini kullanmış. Erkin dostum nezdinde tüm merak edenlere söyleyeyim ki HAZİRAN, bir “birlik” değil, “birliktelik”tir. Bu noktadan hareketle söyleyebiliriz ki Erkin dostumun “Kimin ideolojisinde birlik?” sorusu boşa düşmüştür. Çünkü birliktelikler bir ideoloji etrafında değil, siyasal ilkeler etrafında yapılır. HAZİRAN’ın hangi ilkeler etrafında toplandığı ise HAZİRAN Türkiye Meclisi 1. Toplantısı Kararları’nda  duyurulmuştur.(2) Kısaca bu soruya yanıt vermek gerekirse HAZİRAN, Haziran Direnişi’nin birikimi ve bu birikimin meyvesi olan Taksim Komünü pratiği temelinde bir birlikteliğe çağırıyor.

“Mustafa Keser’in askeri”ni ne yapacağız?

Erkin dostum, HAZİRAN’a omuz veren diğer örgütleri ve örgütsüz aydınları ve Haziran Direnişi’nde barikatlarda direnen örgütsüz yurttaşları es geçerek HAZİRAN’ı “HTKP ve ÖDP birlikteliği”ne indirgemiş. HAZİRAN’ın merkezindeki farklı siyasal örgütlerden isimleri bu tür yaklaşımları kesinkez reddeden açıklamaları çokça kez yaptığı için bu yaklaşımı reddettiğimizi net bir biçimde söyleyebiliriz. Bu söylemimizin en temel göstergesi de hiçbir parti merkezinin ya da binasının HAZİRAN için kullanılmamasıdır.

Erkin dostum bu indirgemesinin ardından, HTKP ile ÖDP’nin birbiriyle dost ve eylem birlikteliği olan partiler olduğunu belirterek “Neden HTKP – ÖDP birlikteliği değil de, yeni bir yapı ihtiyacı duyuldu?” sorusunu soruyor. Bu soruya da şu yanıtı veriyor: “Cevabını biz verelim. Böyle bir yapıyı ihtiyaç olarak bu iki siyasi partinin önüne koyan şey tam da yukarıda bahsettiğimiz, ‘yüzü sola dönük Atatürkçü, aydınlanmacı, laik kitle’ ve bu kitleyi örgütleyebilmeye yönelik karşılaşılan zorlukların üzerinden atlama çabası.

Erkin dostum, bu soru ve cevabının ardında yatan asıl niyetiyse şu siyasi tahlille ortaya koyuyor: “Kaynağını burjuva demokratik devrimlerinde bulduğumuz ‘laiklik’, sosyalist devrimcilerin ideolojisinde salt bir sahiplenmenin ötesinde program olarak yeniden yazılır. Ancak kavramın adı laiklik değil, ‘elbette ki sekülerizm’ olur. Laiklik diyememek, ya da denilse bile yeniden anlamlandırarak, ‘hala sosyalistiz’ alt metninde ifade etmek, Mustafa Kemal deme zorunluluğu korkusundandır.

Çünkü Erkin dostuma göre, “İsyanın ideolojik zemini, talepleri, ‘Akp karşıtlığı’ karakterinde ideolojik olarak 2 noktayı işaret ediyor : bağımsızlık ve laiklik. Bu iki kavramı, Haziran’da isyan eden milyonların ellerindeki Türk bayrakları ve Mustafa Kemal posterleriyle, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganıyla birleştirdiğimizde karşılaştığımız ideolojik duruşun tek bir adı var : Atatürkçülük/Ulusalcılık.” 

Erkin dostumun yukarıdaki paragrafa yönelik dayanak noktası ise kendisinin, “Ancak unutulmamalıdır, bu topraklarda Kemalizm demeden laiklik demek, milliyetçilik demeden anti-emperyalizmden bahsetmek hatalıdır” analizi.

Popüler kavramlar üzerinde siyasi tekel kurmaya çalışarak ve indirgemecilik yaparak yol almaya çalışmak bir dönemler etkili olan bir yöntemdi. Ama Haziran Direnişi sonrası Türkiye’de bunun pek etkili olma şansı kalmamıştır.

Haziran Direnişi’ne katılan ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını atan ciddi bir kitlenin olduğunu kabul etmemek, maddi gerçekliği inkardır ki bir sosyaliste bu yakışmaz. Ama bu gerçekliği ortaya koyarken “Mustafa Keser’in askerleriyiz” sloganı atan ve “Kimsenin askeri değiliz, halkız” duvar yazılarını yazan kitleyi de görmezken gelmek, Haziran Direnişi’ne yarım bakmak ve sadece hortumunu tutarak bir fili tarif etmeye kalkışmak olur.

Kemalizm ve yüzü sola dönüklük

Erkin dostum, bahsettiğim yöntemle Haziran Direnişi üzerine şöyle bir tarif yapıyor ve bize bir “kulis” bilgisi(!) aktarıyor: “Bu ideolojik zeminde ayaklanan halkımızın elbette ki ‘yüzü sola dönüktür’, ancak bu durumu meydana getiren şey Haziran İsyanının liberallerin kullandığı manada bir ‘özgürlükçülük’ ten kaynaklanıyor olması değil, tam tersine konumlanış açısından yüzü sola dönük olanın aslında Kemalizmin ta kendisi olduğu gerçeğidir. Bu gerçek, Taksim Dayanışması toplantıları da dahil olmak üzere örgütlü yapıların hepsi tarafından tespit edilmiş ve tartışılmıştır. Ancak ‘örgütsel hedefler’ ve kaygılar gereği bu durum, çoğu sol-sosyalist örgüt tarafından ilan edilmeyen bir malum olarak kalmıştır.

Bu anlatının iki boyutundan biri olan Haziran Direnişi’nin Atatürkçü/Kemalist/Ulusalcı bir direniş olarak nitelenmesinin geçersizliğini anlatmıştım. Geriye Kemalizmin yüzünün sola dönüklüğü kalıyor.

Kemalizmin, içinde solun benimsemek zorunda olduğu, hatta sola ait olan “Cumhuriyetçilik”, “Devrimcilik”, “Halkçılık” ve “Laiklik” gibi değerleri içerdiği yadsınamaz bir gerçektir. Kemalizme yönelik “yüzü sola dönük” tarifi yaptıran, Kemalistlerin de yüzünün sola dönük olmasını sağlayan bu ilerici niteliklerdir.

Kemalizm – Sol tartışmalarında en çok tartışılan başlık olan Devletçilik politikası ise, benimsendiği dönemin Türkiyesinin kalkınması için ihtiyaç duyulan pratik bir sistematik içermektedir. Kemalizmin benimsediği “mutedil devletçilik” ilkesi, devletin ekonomide temel aktör olmasını değil devletin ekonomiye ufak müdahalelerle ayar vermesini benimser. Bu durum, Kemalist Cumhuriyet’in kurucu kadrolarından olan, Mustafa Kemal’in manevi kızı ve Türk Tarih Kurumu’nun kurucularından Prof. Dr. Afet İnan’ın “Vatandaş İçin Medenî Bilgiler” kitabına da yansımıştır.  

Prof. Dr. Afet İnan bahsi geçen kitabı, Mustafa Kemal Atatürk’ün yazdıklarını birleştirerek 1930 yılında yazmıştır. Kitapta, Kemalist Devrim’in ekonomi programı hakkında şu tanımlama yapılmaktadır: “Bizim takibini muvafık gördüğümüz ‘mutedil devletçilik’ prensibi; bütün istihsal ve tevzi vasıtalarını fertlerden alarak milleti büsbütün başka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini takip eden ve hususi ve ferdi, iktisadi teşebbüs ve faaliyete meydan bırakmayan sosyalizm prensibine müstenit Kollektivizm, Komünizm gibi bir sistem değildir.”(3)

Aynı konuda bir diğer önemli başvuru kaynağı ise Kemalist Devrim Programı’nın son halini aldığı 1935 CHP Programıdır. Programda, Kemalist Devrim’in ekonomi programı için bir önceki paragrafta yaptığım tanımlama şu ifadelerle yapılıyor: “Hususi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icab ettirdiği işlerde bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar etmek mühim esaslarımızdandır. İktisadi işlerde devletin alakasını fiilen yapıcılık olduğu kadar hususi teşebbüsleri teşvik ve yapılanları tanzim ve murakabe de demektir.”(4)

Geçmişimizdeki ilerici birikimi kapsayarak daha da ileri gitmek

Peki, tüm bu veriler ışığında Kemalist Cumhuriyet’e sırtımızı mı döneceğiz? Bu soruya evet yanıtı vermek, coğrafi olarak Türkiye’de yaşadığını inkar etmektir. Kemalist Cumhuriyet; 1839’da Tanzimat Fermanı ile başlayan 1876’da 1. Meşrutiyet ve 1908’de 2. Meşrutiyet ile devam eden bu toprakların ilerici ve aydınlanmacı birikiminin yaşadığı en büyük sıçrama ve iktidara gelişidir.

Bugün yapılması gereken bu mirasın ilerici değerlerini sahiplenerek o değerleri daha da ileriye götürmek ve emekçilerin yönettiği cumhuriyeti kurmaktır. HAZİRAN da bugün bu gerekliliğin çağrısını yapmaktadır.    
  
(1)Erkin Öncan, “ ‘Haziran birlikteliği’ üzerine”, http://www.aydinlikgazete.com/politika/haziran-birlikteligi-uzerine-h61086.html
(2)HAZİRAN Türkiye Meclisi 1.Toplantısı Kararları, http://birlesikhaziranhareketi.org/turkiye-meclisinin-1-toplanti-kararlari/
(3)Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, 11. Baskı, 2008, Sayfa 318
(4)Adı geçen eser, Sayfa 319


Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder