Haziran Direnişi, Türkiye’deki tüm örgütlü siyasal
pratiğe bir rest çekiştir!
Türkiye’nin örgütlü sosyalist aklı Haziran Direnişi
hakkında çok ciddi bir fikir tembelliği içerisinde. Türkiye’deki örgütlü sosyalist
akla göre Haziran Direnişi, AKP karşıtlığının patlama yaptığı bir toplumsal
refleks ve bunun yarattığı bir birliktelik.
Ortaya konan bu nitelemenin yanlış olduğu söylenemez.
Fakat son derece eksik bir nitelemedir. Çünkü Haziran Direnişi, AKP’yi de
kapsayan bir şekilde Türkiye’deki tüm örgütlü siyasal yapıların siyasal
pratiklerine bir rest çekiştir.
Bu durumu, Haziran Direnişi’nin siyasal öncülük sorunu olduğunu
vurgulayan, Direniş’in öncülüğüne soyunan hatta kendisini bu hareketin “kurmayı”
olarak niteleyen örgütlerin var olmasına rağmen kimsenin bu hareketin aklı ve
öncüsü olamamasından anlayabiliriz.
Ne yapmalı?
Bu noktada kendini toplumun öncüsü olarak tanımlayan
sosyalist/devrimci örgütlere çok temel bir görev düşmektedir. Bu görev, kendisiyle
birlikte tüm geçmiş ve fiili örgütsel akım ve tavıra rest çekmiş ve aynı
zamanda bu rest çekişle yarattığı eylemlilik ve kendi yarattığı hayatıyla Dünya
tarihine geçen bu kitle ve bu kitlenin aklına ses vermektir. Çünkü, içerisine
karışmadığın kitleyi hareket ettiremezsin!
Gezi zekası
Haziran Direnişi, siyasal ezberlerimizle birlikte siyasal
literatürümüzü de altüst etti. Bu altüst edişin Haziran Direnişi’ne en yakışan
kazanımlarından biri “Gezi zekalılık” idi. Kendine, “Türkiye toplumunun
öncülüğü” payesini veren Türkiye’nin örgütlü sosyalist aklının yakalamakla
yükümlü olduğu akıl, Gezi aklıdır. Gezi Aklı, Türkiye’nin aydın yüzünün çıplak gerçekliğidir.
Türkiye’nin şu anki örgütlü sosyalist aklının Gezi
zekasına konumlanışını Yazar Ender Helvacıoğlu’nun şu ifadeleriyle
tanımlayabiliriz:
“Biz solcular iki farklı dünyada yaşıyoruz. Bir: kendi
dünyamız; iki: gerçek dünya. Aslında kendi dünyamız diye bir dünya yok; onu biz
kendi kafamızda yaratmışız. Gerçek dünyaya yaklaştığımızda (veya gerçek dünya
bize değdiğinde) bunu çarpıcı bir biçimde fark ediyor, şok oluyoruz.
Uzaklaştığımızda ise, daha da içe kapalı ve sınırları
daha katı bir ‘kendi dünyamız’ oluşuyor.Kendi dünyamızda ‘siyaset’ yapıyoruz, kitabi devrim
stratejileri çiziyoruz. Birleşiyoruz, ayrılıyoruz, iktidar oluyoruz, iktidardan
düşüyoruz, birbirimize saldırıyoruz, çatışıyoruz, kavga ediyoruz vs…
Birbirimize revizyonist, oportünist diyoruz, sahte solcu, maceracı, dönek,
ajan… diyoruz.
Kendi dünyamızda son derece önemli ve belirleyici olan bu
davranışların çoğunun gerçek dünyada bir karşılığı yok.”(1)
Siz istediğiniz kadar bir kitleyi, grubu, kesimi
savunduğunuzu söyleyin. Hatta bu doğrultuda bedeller de ödeyin. Sizin
savunduklarınızın ve ödediğiniz bedellerin savunduğun kesimlerde yankı
uyandırmıyorsa havanda su dövüyorsunuz demektir! Aydın, yazar, çizer, deha,
kalem erbabı ya da söz ehli olmanızın hiç bir anlamı yoktur!
Sizin dehanızın, bir avuç hayranınızla bir cam fanusun
içine girerek kendinizi tatmin etmeniz dışında bir kıymeti de yoktur! En büyük
düşmanı olduğunuz sermayeci egemen sistem(kapitalizm) için de bu şekilde hiçbir
tehlikeniz yoktur!
Helvacıoğlu aynı yazıda “gerçek dünya”yı ise şu şekilde
tarif ediyor: “Gerçek dünyada, ‘asla yan yana gelinmez’ dediğimiz bir ‘revizyonist’e
âşık oluyoruz, okulda bir ‘sahte solcu’dan kopya alıyoruz, mahalle maçında gol
attığımızda bir ‘dönek’ ile kucaklaşıyoruz, otoriter babamıza karşı biri ‘oportünist’
diğeri ‘maceracı’ iki kardeş olarak birbirimizi kolluyoruz, vb…”
İlkesizlik(!)
Türkiye’nin örgütlü sosyalistlerinin büyük bir bölümü bu
tarifi “ilkesizlik” ya da “kitle kuyrukçuluğu” olarak tanımlıyor. Bu tanımlamayı
yapan örgütlü sosyalist aklın kaçırdığı nokta ise, kendisinin “örgütsüz”, “cahil”
ya da “yönetemez” gördüğü kitlenin, hem bu akla hem de tüm ülke siyasetine çok
büyük bir tokat attığıdır!
Evet, Gezi zekası örgütlenmeye ve devrimci bir akla
dönüşmeye muhtaç. Ama Gezi zekası; kendisini aptal yerine koyan, kendisiyle
hiçbir şekilde temas edememiş ve her şeyin kendi tekelinde olması gerektiğini
düşünen bir akılla iç içe geçemez ve bu yöntemle Gezi zekası, devrimci bir akla
dönüşemez.
Gezi aklı da, Türkiye’nin örgütlü sosyalist aklı da
birbirine muhtaç. Haziran Direnişi’nin en büyük kazanımı; Türkiye solcusunu
gerçek dünyaya yaklaştırma, “öncü” ile “halk”ın bir araya gelme fırsatını
doğurmasıdır.
Bu birlikteliği sağlamak boynumuzun borcudur. Çünkü daha
önce de söylediğim gibi, “Bu ülkenin aydınlık geleceği, kendisini kuracak
aydınlık yüzleri göreve çağırıyor!” (2)
(1)Ender Helvacıoğlu, İki dünya teorisi, http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ender-helvacioglu/iki-dunya-teorisi-91819
(2)Soner Bahadır, Bu seçim bizim seçimimiz değil!, http://serbestats.blogspot.com.tr/2014/06/bu-secim-bizim-secimimiz-degil.html
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder