logo

27 Haziran 2014 Cuma

Haziran Direnişi ve sosyalist örgütlenme

Haziran Direnişi, Türkiye’deki tüm örgütlü siyasal pratiğe bir rest çekiştir!

Türkiye’nin örgütlü sosyalist aklı Haziran Direnişi hakkında çok ciddi bir fikir tembelliği içerisinde. Türkiye’deki örgütlü sosyalist akla göre Haziran Direnişi, AKP karşıtlığının patlama yaptığı bir toplumsal refleks ve bunun yarattığı bir birliktelik.

Ortaya konan bu nitelemenin yanlış olduğu söylenemez. Fakat son derece eksik bir nitelemedir. Çünkü Haziran Direnişi, AKP’yi de kapsayan bir şekilde Türkiye’deki tüm örgütlü siyasal yapıların siyasal pratiklerine bir rest çekiştir.

Bu durumu, Haziran Direnişi’nin siyasal öncülük sorunu olduğunu vurgulayan, Direniş’in öncülüğüne soyunan hatta kendisini bu hareketin “kurmayı” olarak niteleyen örgütlerin var olmasına rağmen kimsenin bu hareketin aklı ve öncüsü olamamasından anlayabiliriz.

Ne yapmalı?   

Bu noktada kendini toplumun öncüsü olarak tanımlayan sosyalist/devrimci örgütlere çok temel bir görev düşmektedir. Bu görev, kendisiyle birlikte tüm geçmiş ve fiili örgütsel akım ve tavıra rest çekmiş ve aynı zamanda bu rest çekişle yarattığı eylemlilik ve kendi yarattığı hayatıyla Dünya tarihine geçen bu kitle ve bu kitlenin aklına ses vermektir. Çünkü, içerisine karışmadığın kitleyi hareket ettiremezsin!

Gezi zekası

Haziran Direnişi, siyasal ezberlerimizle birlikte siyasal literatürümüzü de altüst etti. Bu altüst edişin Haziran Direnişi’ne en yakışan kazanımlarından biri “Gezi zekalılık” idi. Kendine, “Türkiye toplumunun öncülüğü” payesini veren Türkiye’nin örgütlü sosyalist aklının yakalamakla yükümlü olduğu akıl, Gezi aklıdır. Gezi Aklı, Türkiye’nin aydın yüzünün çıplak gerçekliğidir.

Türkiye’nin şu anki örgütlü sosyalist aklının Gezi zekasına konumlanışını Yazar Ender Helvacıoğlu’nun şu ifadeleriyle tanımlayabiliriz:

“Biz solcular iki farklı dünyada yaşıyoruz. Bir: kendi dünyamız; iki: gerçek dünya. Aslında kendi dünyamız diye bir dünya yok; onu biz kendi kafamızda yaratmışız. Gerçek dünyaya yaklaştığımızda (veya gerçek dünya bize değdiğinde) bunu çarpıcı bir biçimde fark ediyor, şok oluyoruz.

Uzaklaştığımızda ise, daha da içe kapalı ve sınırları daha katı bir ‘kendi dünyamız’ oluşuyor.Kendi dünyamızda ‘siyaset’ yapıyoruz, kitabi devrim stratejileri çiziyoruz. Birleşiyoruz, ayrılıyoruz, iktidar oluyoruz, iktidardan düşüyoruz, birbirimize saldırıyoruz, çatışıyoruz, kavga ediyoruz vs… Birbirimize revizyonist, oportünist diyoruz, sahte solcu, maceracı, dönek, ajan… diyoruz.

Kendi dünyamızda son derece önemli ve belirleyici olan bu davranışların çoğunun gerçek dünyada bir karşılığı yok.”(1)

Siz istediğiniz kadar bir kitleyi, grubu, kesimi savunduğunuzu söyleyin. Hatta bu doğrultuda bedeller de ödeyin. Sizin savunduklarınızın ve ödediğiniz bedellerin savunduğun kesimlerde yankı uyandırmıyorsa havanda su dövüyorsunuz demektir! Aydın, yazar, çizer, deha, kalem erbabı ya da söz ehli olmanızın hiç bir anlamı yoktur!

Sizin dehanızın, bir avuç hayranınızla bir cam fanusun içine girerek kendinizi tatmin etmeniz dışında bir kıymeti de yoktur! En büyük düşmanı olduğunuz sermayeci egemen sistem(kapitalizm) için de bu şekilde hiçbir tehlikeniz yoktur!

Helvacıoğlu aynı yazıda “gerçek dünya”yı ise şu şekilde tarif ediyor: “Gerçek dünyada, ‘asla yan yana gelinmez’ dediğimiz bir ‘revizyonist’e âşık oluyoruz, okulda bir ‘sahte solcu’dan kopya alıyoruz, mahalle maçında gol attığımızda bir ‘dönek’ ile kucaklaşıyoruz, otoriter babamıza karşı biri ‘oportünist’ diğeri ‘maceracı’ iki kardeş olarak birbirimizi kolluyoruz, vb…”

İlkesizlik(!)

Türkiye’nin örgütlü sosyalistlerinin büyük bir bölümü bu tarifi “ilkesizlik” ya da “kitle kuyrukçuluğu” olarak tanımlıyor. Bu tanımlamayı yapan örgütlü sosyalist aklın kaçırdığı nokta ise, kendisinin “örgütsüz”, “cahil” ya da “yönetemez” gördüğü kitlenin, hem bu akla hem de tüm ülke siyasetine çok büyük bir tokat attığıdır!

Evet, Gezi zekası örgütlenmeye ve devrimci bir akla dönüşmeye muhtaç. Ama Gezi zekası; kendisini aptal yerine koyan, kendisiyle hiçbir şekilde temas edememiş ve her şeyin kendi tekelinde olması gerektiğini düşünen bir akılla iç içe geçemez ve bu yöntemle Gezi zekası, devrimci bir akla dönüşemez.

Gezi aklı da, Türkiye’nin örgütlü sosyalist aklı da birbirine muhtaç. Haziran Direnişi’nin en büyük kazanımı; Türkiye solcusunu gerçek dünyaya yaklaştırma, “öncü” ile “halk”ın bir araya gelme fırsatını doğurmasıdır.  

Bu birlikteliği sağlamak boynumuzun borcudur. Çünkü daha önce de söylediğim gibi, “Bu ülkenin aydınlık geleceği, kendisini kuracak aydınlık yüzleri göreve çağırıyor!” (2)

(1)Ender Helvacıoğlu, İki dünya teorisi, http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ender-helvacioglu/iki-dunya-teorisi-91819 

(2)Soner Bahadır, Bu seçim bizim seçimimiz değil!, http://serbestats.blogspot.com.tr/2014/06/bu-secim-bizim-secimimiz-degil.html 


Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder