logo

27 Nisan 2013 Cumartesi

“Çernobil’den beri Karadeniz isyanda!”


Çernobil Faciası’nı yıl dönümünde protesto eden göstericiler “Çernobil’den beri Karadeniz isyanda” dedi.

Karadeniz İsyandadır Platformu, 26 Nisan 1986 günü Ukrayna’nın Çernobil kentinde gerçekleşen Nükleer Güç Reaktörü Faciası’nı yıl dönümünde protesto etti. Taksim Meydanı’nda toplanan göstericiler tulum, ıslık ve sloganlar eşliğinde Galatasaray Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında “Çernobil’i unutma, nükleere bulaşma”, “Nükleere inat yaşasın hayat”, “Nükleer santral istemiyoruz”, “Nükleere karşı Karadeniz isyanda” ve “Çernobil’den bu yana Karadeniz isyanda” sloganları atıldı.

Göstericiler, Emek Sineması’nın önünde geldikleri sırada Sinema’nın yıkılmasına ve AKP İktidarı’nın kentsel dönüşüm projelerine karşı olduklarını belirterek, “Emek bizim, İstanbul bizim” sloganı attı.

“1986 Nisanı’ndan beri zehirleniyoruz”

Yürüyüşün ardından Platform adına Sinop’tan gelen Songül Özkan bir basın açıklaması yaptı. Özkan, açıklamasının ilk kısmında nükleer santral kazalarının etkisinin uzun süreli olduğunu vurguladı. Özkan, “1986 Nisanı’ndan beri zehirleniyoruz, ölüyoruz. Önce çayın, fındığın, lahananın, toprağın, derenin üzerine yağan yağmurlarla zehirlendik. Tarım alanlarımız radyasyona bulandı, havyaların genetik yapısı bozuldu. Ağaçlar eskisi gibi meyve vermez oldu. Avrupa’nın radyasyon miktarı yüksek olduğu için almadığı fındıklar, sütler sağlıklı nesil parolası ile okullarda çocuklarımıza dağıtıldı. Devlet eliyle kanser vakaları hepimizin ailesine musallat oldu. Çernobil’in zehri halen akıyor, sızıntı devam ediyor. Çernobil’den yayılan plütonyumun radyoaktif etkisi 240 bin yıl sürecek!” ifadelerini kullandı.

“Üniversite raporları dikkate alınmıyor”

Özkan ayrıca, AKP İktidarı’nın üniversitelerden gelen nükleer santral raporlarına rağmen santral yapımına devam ettiğini belirtti. Açıklamanın ilgili bölümünde şöyle denildi: “Bütün ölümlere ve bilimsel verilere rağmen; tüm canlı yaşamı tehdit altındayken, Çernobil’in ve sonrasında Fukuşima’nın etkileri halen tüm dünyada sürerken ve yeni nükleer sızıntı/kaza haberleri gelirken, burnumuzun dibindeki Gaziemir nükleer atık çöplüğü örtbas edilmeye çalışılıyor. Ermenistan sınırındaki Metsamor görmezden geliniyor. Komşu ülkelerle yapılan radyasyon erken uyarı anlaşmalarına bel bağlanıyor, inanılıyor. Üniversite hocalarımızın araştırmaları, raporları dikkate alınmıyor, üzerlerinde baskı kuruluyor ama aynı raporlar yurt dışında literatüre geçiyor.”

“Şirketlere hayatımız peşkeş çekiliyor”

Son olarak Özkan, nükleer santrallerin halkın süreçten uzaklaştırılarak ve şirketlerin kâr hırsı yüzünden yapıldığını belirtti. Özkan, “Mersin Akkuyu Santrali, Çernobil felaketinin mimarı olan Rus Rosatom’a verildi. Sinop’taki santralin Japonya ve Fransa ortaklığına verilmesi kesinleşmişken nükleer dayatmasının üçünc adımının ise Mayıs ayında İğneada için açılacağı söyleniyor. Halk süreçten tamamen uzaklaştırılarak, nükleer karşıtları görmezden gelinerek, tüm itirazlara karşın talan projesi oldubittiye getirilmeye çalışıyor. Yaşamımızı yok edecek olan santrallerle gözlerini kâr hırsı bürümüş şirketlere havamız, suyumuz, toprağımız, hayatımız peşkeş çekiliyor” dedi.

Palyaço Mutlucu, "Doğanı koru"
çağrısında bulundu
“Doğanı koru”

Yürüyüş sırasında ayrıca Palyaço Mutlucu da “Palyaço Mutlucu’nun Bildirmesi” isimli bir bildiri dağıttı. Mutlucu, “İnsan kendini yenilemezse, doğa kendini yenilemek için insansız yoluna devam edecektir” uyarısında bulundu.

Mutlucu açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Hadi aramızdan birilerinin haklı olduğunu düşünelim. Biz kupkuru, radyasyonlu bir gezegende haklı haklı, böbürlenerek yürüsek, çevremize müstehzi-alaycı bakışlar atsak ne olur? Sanki doğa, hayatı sürdürmek için o zorunlu tokadı atmadan önce aramızda ayrım yapacak. ‘Ha bunlar, iyi haklı insanlar. Onları bir kenara çekeyim de tokadı öbürlerine atayım’ diyecek? Kâr-amaç-iktidar hırsı yüzünden her şeyi mubah gören belli azınlıklar gezegeni umursamıyor. Şimdi insanlar arasında bir sosyal mücadele varsa, ayrıca gezegende de insan sınıfı ile diğer canlı sınıflar arasında bir mücadele var. Esas çatışma şu anda budur. Nükleer santraller doğayı yok etmeye başladığında, bir kaza sonucu çevreye radyasyon saçtığında, çeşmelerden su akmadığında, bir virüsle karşılaştığımızda; solcusu, sağcısı, sinemacısı, dansçısı, doktoru, rahibi… bundan paniğe kapılmıyor muyuz?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder