Çernobil Faciası’nı yıl dönümünde protesto eden
göstericiler “Çernobil’den beri Karadeniz isyanda” dedi.
Karadeniz İsyandadır Platformu, 26 Nisan 1986 günü
Ukrayna’nın Çernobil kentinde gerçekleşen Nükleer Güç Reaktörü Faciası’nı yıl
dönümünde protesto etti. Taksim Meydanı’nda toplanan göstericiler tulum, ıslık
ve sloganlar eşliğinde Galatasaray Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında
“Çernobil’i unutma, nükleere bulaşma”, “Nükleere inat yaşasın hayat”, “Nükleer
santral istemiyoruz”, “Nükleere karşı Karadeniz isyanda” ve “Çernobil’den bu
yana Karadeniz isyanda” sloganları atıldı.
Göstericiler, Emek Sineması’nın önünde geldikleri sırada
Sinema’nın yıkılmasına ve AKP İktidarı’nın kentsel dönüşüm projelerine karşı
olduklarını belirterek, “Emek bizim, İstanbul bizim” sloganı attı.
“1986 Nisanı’ndan beri zehirleniyoruz”
Yürüyüşün ardından Platform adına Sinop’tan gelen Songül
Özkan bir basın açıklaması yaptı. Özkan, açıklamasının ilk kısmında nükleer
santral kazalarının etkisinin uzun süreli olduğunu vurguladı. Özkan, “1986
Nisanı’ndan beri zehirleniyoruz, ölüyoruz. Önce çayın, fındığın, lahananın,
toprağın, derenin üzerine yağan yağmurlarla zehirlendik. Tarım alanlarımız
radyasyona bulandı, havyaların genetik yapısı bozuldu. Ağaçlar eskisi gibi
meyve vermez oldu. Avrupa’nın radyasyon miktarı yüksek olduğu için almadığı
fındıklar, sütler sağlıklı nesil parolası ile okullarda çocuklarımıza
dağıtıldı. Devlet eliyle kanser vakaları hepimizin ailesine musallat oldu.
Çernobil’in zehri halen akıyor, sızıntı devam ediyor. Çernobil’den yayılan
plütonyumun radyoaktif etkisi 240 bin yıl sürecek!” ifadelerini kullandı.
Özkan ayrıca, AKP İktidarı’nın üniversitelerden gelen
nükleer santral raporlarına rağmen santral yapımına devam ettiğini belirtti.
Açıklamanın ilgili bölümünde şöyle denildi: “Bütün ölümlere ve bilimsel
verilere rağmen; tüm canlı yaşamı tehdit altındayken, Çernobil’in ve sonrasında
Fukuşima’nın etkileri halen tüm dünyada sürerken ve yeni nükleer sızıntı/kaza
haberleri gelirken, burnumuzun dibindeki Gaziemir nükleer atık çöplüğü örtbas
edilmeye çalışılıyor. Ermenistan sınırındaki Metsamor görmezden geliniyor.
Komşu ülkelerle yapılan radyasyon erken uyarı anlaşmalarına bel bağlanıyor,
inanılıyor. Üniversite hocalarımızın araştırmaları, raporları dikkate
alınmıyor, üzerlerinde baskı kuruluyor ama aynı raporlar yurt dışında literatüre
geçiyor.”
“Şirketlere hayatımız peşkeş çekiliyor”
Son olarak Özkan, nükleer santrallerin halkın süreçten
uzaklaştırılarak ve şirketlerin kâr hırsı yüzünden yapıldığını belirtti. Özkan,
“Mersin Akkuyu Santrali, Çernobil felaketinin mimarı olan Rus Rosatom’a
verildi. Sinop’taki santralin Japonya ve Fransa ortaklığına verilmesi
kesinleşmişken nükleer dayatmasının üçünc adımının ise Mayıs ayında İğneada
için açılacağı söyleniyor. Halk süreçten tamamen uzaklaştırılarak, nükleer
karşıtları görmezden gelinerek, tüm itirazlara karşın talan projesi oldubittiye
getirilmeye çalışıyor. Yaşamımızı yok edecek olan santrallerle gözlerini kâr
hırsı bürümüş şirketlere havamız, suyumuz, toprağımız, hayatımız peşkeş
çekiliyor” dedi.
Palyaço Mutlucu, "Doğanı koru" çağrısında bulundu |
“Doğanı koru”
Yürüyüş sırasında ayrıca Palyaço Mutlucu da “Palyaço
Mutlucu’nun Bildirmesi” isimli bir bildiri dağıttı. Mutlucu, “İnsan kendini
yenilemezse, doğa kendini yenilemek için insansız yoluna devam edecektir”
uyarısında bulundu.
Mutlucu açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Hadi
aramızdan birilerinin haklı olduğunu düşünelim. Biz kupkuru, radyasyonlu bir
gezegende haklı haklı, böbürlenerek yürüsek, çevremize müstehzi-alaycı bakışlar
atsak ne olur? Sanki doğa, hayatı sürdürmek için o zorunlu tokadı atmadan önce
aramızda ayrım yapacak. ‘Ha bunlar, iyi haklı insanlar. Onları bir kenara
çekeyim de tokadı öbürlerine atayım’ diyecek? Kâr-amaç-iktidar hırsı yüzünden
her şeyi mubah gören belli azınlıklar gezegeni umursamıyor. Şimdi insanlar
arasında bir sosyal mücadele varsa, ayrıca gezegende de insan sınıfı ile diğer
canlı sınıflar arasında bir mücadele var. Esas çatışma şu anda budur. Nükleer
santraller doğayı yok etmeye başladığında, bir kaza sonucu çevreye radyasyon
saçtığında, çeşmelerden su akmadığında, bir virüsle karşılaştığımızda; solcusu,
sağcısı, sinemacısı, dansçısı, doktoru, rahibi… bundan paniğe kapılmıyor
muyuz?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder