Abdullah Öcalan, Nevruz/Newroz kutlamalarına gönderdiği
mesajda, “Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle
bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna
dayanmaktadır” dedi. “Önderlik”ten gelen bu ifadeler, PKK’nin konuya
siyasi, sosyal ve sınıfsal olarak nereden baktığını gözler önüne seriyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından kalan,
Türkiye ve dünyanın siyasi koşulları değişmesine rağmen varlığını ve ağırlığını
koruyan bir mesele Kürt meselesi. Türkiye burjuva siyaseti, her ne kadar konuyu
“iç mesele” olarak göstermeye çalışsa da aslında bugünkü siyasi durumun da gösterdiği
üzere sorun bölgesel bir sorundur.
ABD’nin Kürt
sorunu
Bu bölgesel sorun, küresel sömürgecilik için bölgesel
dinamiklere terk edilemeyecek kadar önemli bir başlıktır. Eski ABD Ankara
Büyükelçisi Morton Abromowitz de bu durumu açıklıkla dile getiriyor. Abromowitz
konuyla ilgili olarak 30 Ocak 2013’te yaptığı açıklamada, “2013 yılı Erdoğan ve Türkiye için kritik. Erdoğan olayların kendi
kontrolü dışında olduğu bir süreçte önemli kararlar vermek zorunda. Türkiye ve
bölgedeki kürtlerin geleceği şu an hareket halinde, dolayısıyla Erdoğan’ın
geleceği de. Türkiye’deki Kürt sorunu artık ABD’nin de sorunu haline geldi”(1)
ifadelerini kullamıştı.
BDP’nin
“uluslarası çaba”ları
Konunun “bölgesel tarafı(!)” PKK/BDP ise konunun küresel
sömürgeci güçlerin “çözüm(!)”üne sunmaya çok daha önceden hevesliydi. BDP,
milletvekillerinden bir heyet oluşturarak - sanki başka gün yokmuş gibi - 23
Nisan 2012 tarihinde ABD’ye gönderdi. Aynı gün, Eski Diyarbakır Milletvekili
Şerafettin Elçi’nin, Taraf’a yaptığı açıklamanın bilinçaltında ABD’ye
teslimiyet vardı. Elçi açıklamasında, “ABD
bölgesel barışın Kürt sorununun çözümünde olduğunu ve bu işin Filistin
meselesinden bile daha önemli olduğunu nihayet anladı. ABD artık bu işin
içinde. ABD, Kürt konferansının sonuç vermesinin PKK’nin de sürece dahil
olmasından geçtiğini ve bunun ilk adımının çatışmaların son bulması olduğunun
farkında” dedi.(2)
Öcalan ile yalnızca bu konuda görüşülmüyordu. Kürt
sorunun “uluslarası camia”ya açılmasıyla birlikte “bölgesel siyasi bir aktör”
olan Abdullah Öcalan, Türkiye siyasi dinamiklerinin de etkisiyle ülke
gündeminin önemli tartışma noktalarından “yeni anayasa” yazımı konusunda da bir
“bilirkişi” olmuştu. Bu “barış görüşmeleri”, küresel sömürgeci güçlerin
“takdir”ini kazanıyordu. 11 Şubat 2013’te konu hakkında açıklama yapan ABD
Başkanı Barrack Obama, “Başbakan
Erdoğan’ın Türkiye’nin insanları için 30 yılı aşkın süredir bu kadar çok acı ve
kedere neden olan bu kavgaya, barışçıl bir çözüm arama çabasını alkışlıyorum.”
dedi. (3) ABD, bu görüşmeleri yalnızla bu açıklamayla alkışlamayacaktı.
Öcalan’ın mesajı
Abdullah Öcalan bu koşullar altında 21 Mart günü
Diyarbakır’da gerçekleştirilen Nevruz/Newroz kutlamalarına “Mazlumların
Özgürlük Newrozu Kutlu Olsun” başlıklı bir “barış mesajı” gönderdi.(4) Mesaj, BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan tarafından Kürtçe, BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tarafından da Türkçe okundu. Öcalan,
başlıktan da anlaşılacağı üzere metnin genelinde adeta Bolşevik Devrimi sonrası
Sovyet Deklarasyonunu okuyan Devrim’in Önderi Lenin havasındaydı.
Selam sabah faslıyla mektubuna başlayan Öcalan, ilk önce
şu ifadelerle “binlerce yıllık kardeşlik” vurgusu yaptı: “Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle,
mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler
için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç'in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar
ve Erciyes'in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek'le hısım-akrabadır.”
Öcalan ardından mevcut durumun “tespit”ini yaptı: “Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar,
siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine
düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan
düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır. Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı
emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi,
Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark
etmeye çalışmıştır.”
Sorunu ortaya koyan Öcalan, “çözüm(!)”ü de ortaya koyuyor.
Öcalan, Türkiye çapında çözümü şöyle tarif ediyor: “Çanakkale'de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş
Savaşı'nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır. Ortak
geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız
gerektiğidir. TBMM'nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi
aydınlatmaktadır.”
Öcalan’ın Türkiye çapındaki çözümünün vizyonu ise, “Bugün kadim Anadolu'yu Türkiye olarak
yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki
ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Hz. Musa, Hz.
İsa ve Hz. Muhammed'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata
geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor” şeklinde.
Öcalan’ın bölgesel çözüm vizyonu ise “Misak-ı Milli”
üzerine kurulu(!): “Misak-i Milli'ye
aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti'nde ağır
sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri,
Asurileri ve Arapları birleşik bir ‘Milli Dayanışma ve Barış Konferansı’
temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya
çağırıyorum.”
Türkiye ve Bölge siyaseti hakkında “manifesto”sunu
yayınlayan Öcalan, “bölgesel güç(!)” olan örgütü hakkında da konuşmadan
edemezdi. Öcalan “müjde(!)”yi verdi: “Bugün
yeni bir dönem başlıyor. ‘Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler
konuşsun’ noktasına geldik. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset
sürecine kapı açılıyor.”
“Düşmanın sana
ödül veriyorsa sende bir puştluk var demektir”
Efsane sosyalist devrimci, Eski Küba Devlet Başkanı Fidel
Castro’nun bir sözü vardır: “Düşmanın sana ödül veriyorsa sende bir puştluk var
demektir.” ABD’den kendisini marksist, hatta “Marks’ı aşmış” olarak tanımlayan
Öcalan’ın “barış mesajı”na gelen ikinci “alkış” aklıma bu sözü getirdi.
Bu alkış, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria
Nuland’dan gelmişti. Nuland, 22 Mart 2013 tarihinde yaptığı açıklamada, “Türk hükümeti ve ilgili tüm tarafların,
Türkiye'de demokrasiyi ilerletecek ve Türkiye'nin tüm vatandaşlarının
yaşamlarını geliştirecek bir barışçıl çözüme ulaşmaya yönelik cesur çabalarını
alkışlıyoruz. ABD, bu meseleyi nihayet çözüme kavuşturma ve daha parlak
bir geleceğe doğru yol almaya yönelik çabalarında Türkiye halkını desteklemeye
devam edeceğiz” dedi.(5)
“Yeni Ortadoğu” ve
“Yeni Türkiye”
Her şeye rağmen, Öcalan’ın mektubundaki bir tespit
tartışmasız şekilde doğru: “Bugün artık
yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz.”
Artık, Yeni Ortadoğu’da ve Yeni Türkiye’de iki taraf var: Biri, Türkiye dahil
bütün Ortadoğu’nun ABD çıkarlarına göre yeniden dizayn edilmesini öngören Büyük
Ortadoğu Projesi ve bu bölgedeki Eşbaşkanlıkları; diğer taraftaysa bu projeyi
bertaraf etmek için çabalayan sömürgecilik karşıtı, ülke ve emek savunucuları.
Kimin ne söylediği ve kim tarafından “alkışlandığı” hangi cephede kimin yer
aldığını belli ediyor.
Üstad Nazım Hikmet ise yıllar öncesinden bize vizyon
çizmeye devam ediyor: “Safları
sıklaştırın çocuklar/ Bu kavga faşizme karşı/ Bu kavga hürriyet kavgasıdır!”
(1)Ulusal Kanal, 30 Ocak 2013, http://www.ulusalkanal.com.tr/dunya/abromowitzden-uyari-turkiyedeki-kurt-sorunu-artik-abdnin-de-sorunu-haline-geldi-h8551.html
(2)Haber Diyarbakır, 23 Nisan 2012, http://www.haberdiyarbakir.com/elci-kurt-sorununun-cozumu-icin-amerika-devrede-50908h/
(3)Zaman, 11 Şubat 2013, http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_obama-hukumetin-kurt-sorununu-cozme-cabasini-alkisliyorum_2052291.html
(4)soL Haber Portalı, 21 Mart 2013, http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/ocalandan-silahli-gucler-sinir-disina-cekilsin-mesaji-iste-ocalanin-mektubunun-tam
(5)CNN Türk, 22 Mart 2013, http://www.cnnturk.com/2013/dunya/03/21/abdden.pkk.aciklamasi.alkisliyoruz/701098.0/
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder