logo

28 Mart 2013 Perşembe

Büyük resmin parçaları 4: “Mazlumların Özgürlük Newrozu” ve siyasi konumlanış


Abdullah Öcalan, Nevruz/Newroz kutlamalarına gönderdiği mesajda, “Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır” dedi. “Önderlik”ten gelen bu ifadeler, PKK’nin konuya siyasi, sosyal ve sınıfsal olarak nereden baktığını gözler önüne seriyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından kalan, Türkiye ve dünyanın siyasi koşulları değişmesine rağmen varlığını ve ağırlığını koruyan bir mesele Kürt meselesi. Türkiye burjuva siyaseti, her ne kadar konuyu “iç mesele” olarak göstermeye çalışsa da aslında bugünkü siyasi durumun da gösterdiği üzere sorun bölgesel bir sorundur.

ABD’nin Kürt sorunu

Bu bölgesel sorun, küresel sömürgecilik için bölgesel dinamiklere terk edilemeyecek kadar önemli bir başlıktır. Eski ABD Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz de bu durumu açıklıkla dile getiriyor. Abromowitz konuyla ilgili olarak 30 Ocak 2013’te yaptığı açıklamada, “2013 yılı Erdoğan ve Türkiye için kritik. Erdoğan olayların kendi kontrolü dışında olduğu bir süreçte önemli kararlar vermek zorunda. Türkiye ve bölgedeki kürtlerin geleceği şu an hareket halinde, dolayısıyla Erdoğan’ın geleceği de. Türkiye’deki Kürt sorunu artık ABD’nin de sorunu haline geldi”(1) ifadelerini kullamıştı.

BDP’nin “uluslarası çaba”ları

Konunun “bölgesel tarafı(!)” PKK/BDP ise konunun küresel sömürgeci güçlerin “çözüm(!)”üne sunmaya çok daha önceden hevesliydi. BDP, milletvekillerinden bir heyet oluşturarak - sanki başka gün yokmuş gibi - 23 Nisan 2012 tarihinde ABD’ye gönderdi. Aynı gün, Eski Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi’nin, Taraf’a yaptığı açıklamanın bilinçaltında ABD’ye teslimiyet vardı. Elçi açıklamasında, “ABD bölgesel barışın Kürt sorununun çözümünde olduğunu ve bu işin Filistin meselesinden bile daha önemli olduğunu nihayet anladı. ABD artık bu işin içinde. ABD, Kürt konferansının sonuç vermesinin PKK’nin de sürece dahil olmasından geçtiğini ve bunun ilk adımının çatışmaların son bulması olduğunun farkında” dedi.(2)

Öcalan ile yalnızca bu konuda görüşülmüyordu. Kürt sorunun “uluslarası camia”ya açılmasıyla birlikte “bölgesel siyasi bir aktör” olan Abdullah Öcalan, Türkiye siyasi dinamiklerinin de etkisiyle ülke gündeminin önemli tartışma noktalarından “yeni anayasa” yazımı konusunda da bir “bilirkişi” olmuştu. Bu “barış görüşmeleri”, küresel sömürgeci güçlerin “takdir”ini kazanıyordu. 11 Şubat 2013’te konu hakkında açıklama yapan ABD Başkanı Barrack Obama, “Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin insanları için 30 yılı aşkın süredir bu kadar çok acı ve kedere neden olan bu kavgaya, barışçıl bir çözüm arama çabasını alkışlıyorum.” dedi. (3) ABD, bu görüşmeleri yalnızla bu açıklamayla alkışlamayacaktı.

Öcalan’ın mesajı

Abdullah Öcalan bu koşullar altında 21 Mart günü Diyarbakır’da gerçekleştirilen Nevruz/Newroz kutlamalarına “Mazlumların Özgürlük Newrozu Kutlu Olsun” başlıklı bir “barış mesajı” gönderdi.(4) Mesaj, BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan tarafından Kürtçe, BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tarafından da Türkçe okundu. Öcalan, başlıktan da anlaşılacağı üzere metnin genelinde adeta Bolşevik Devrimi sonrası Sovyet Deklarasyonunu okuyan Devrim’in Önderi Lenin havasındaydı.

Selam sabah faslıyla mektubuna başlayan Öcalan, ilk önce şu ifadelerle “binlerce yıllık kardeşlik” vurgusu yaptı: “Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç'in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes'in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek'le hısım-akrabadır.

Öcalan ardından mevcut durumun “tespit”ini yaptı: “Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır. Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır.

Sorunu ortaya koyan Öcalan, “çözüm(!)”ü de ortaya koyuyor. Öcalan, Türkiye çapında çözümü şöyle tarif ediyor: “Çanakkale'de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı'nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır. Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM'nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır.”

Öcalan’ın Türkiye çapındaki çözümünün vizyonu ise, “Bugün kadim Anadolu'yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor” şeklinde.

Öcalan’ın bölgesel çözüm vizyonu ise “Misak-ı Milli” üzerine kurulu(!): “Misak-i Milli'ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti'nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir ‘Milli Dayanışma ve Barış Konferansı’ temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum.

Türkiye ve Bölge siyaseti hakkında “manifesto”sunu yayınlayan Öcalan, “bölgesel güç(!)” olan örgütü hakkında da konuşmadan edemezdi. Öcalan “müjde(!)”yi verdi: “Bugün yeni bir dönem başlıyor. ‘Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun’ noktasına geldik. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.

“Düşmanın sana ödül veriyorsa sende bir puştluk var demektir”
 
Efsane sosyalist devrimci, Eski Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’nun bir sözü vardır: “Düşmanın sana ödül veriyorsa sende bir puştluk var demektir.” ABD’den kendisini marksist, hatta “Marks’ı aşmış” olarak tanımlayan Öcalan’ın “barış mesajı”na gelen ikinci “alkış” aklıma bu sözü getirdi.

Bu alkış, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland’dan gelmişti. Nuland, 22 Mart 2013 tarihinde yaptığı açıklamada, “Türk hükümeti ve ilgili tüm tarafların, Türkiye'de demokrasiyi ilerletecek ve Türkiye'nin tüm vatandaşlarının yaşamlarını geliştirecek bir barışçıl çözüme ulaşmaya yönelik cesur çabalarını alkışlıyoruz. ABD, bu meseleyi nihayet çözüme kavuşturma ve daha parlak bir geleceğe doğru yol almaya yönelik çabalarında Türkiye halkını desteklemeye devam edeceğiz” dedi.(5)

“Yeni Ortadoğu” ve “Yeni Türkiye”

Her şeye rağmen, Öcalan’ın mektubundaki bir tespit tartışmasız şekilde doğru: “Bugün artık yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz.” Artık, Yeni Ortadoğu’da ve Yeni Türkiye’de iki taraf var: Biri, Türkiye dahil bütün Ortadoğu’nun ABD çıkarlarına göre yeniden dizayn edilmesini öngören Büyük Ortadoğu Projesi ve bu bölgedeki Eşbaşkanlıkları; diğer taraftaysa bu projeyi bertaraf etmek için çabalayan sömürgecilik karşıtı, ülke ve emek savunucuları. Kimin ne söylediği ve kim tarafından “alkışlandığı” hangi cephede kimin yer aldığını belli ediyor.

Üstad Nazım Hikmet ise yıllar öncesinden bize vizyon çizmeye devam ediyor: “Safları sıklaştırın çocuklar/ Bu kavga faşizme karşı/ Bu kavga hürriyet kavgasıdır!  






Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder