logo

16 Aralık 2012 Pazar

GEÇMİŞTEN GELECEĞE İNCE BİR ANEKDOT


 Bir coğrafya düşünün, bedeni her ne kadar parmaklıkların ardında olsa da ruhu tıpkı özgür bir kuş gibi denizlerin üzerinde dolaşan insan gibi… Gözlerinde umut denen ve kimilerine göre adam kayırmadan, riyakârlıktan, yalakalıktan ibaret olan fakat ona göre tertemiz Anadolu anasının pak alnı kadar temiz yetiyi hiç kaybetmemiş… Elleri yalnızlığın kölesi olsa bile dili hala bıkmadan memleket türküleri tutturabilen… İhaneti de, acıyı da sevdaları da en dibine kadar yaşamış…

Evet düşünün çünkü bu topraklar üzerindeki insanların belli dönemlerde ya kulakları sağırlaşır yada gözleri görmez nedense, üstüne bastıkları kara toprağın feryadını…

Düşünmeye en çok ihtiyaç duyulan bilmem kaçıncı zamanlardan birinde buluverdik kendimizi yine.
Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara alet olup dengesizce hareket edenlere karşın, susmayı tercih edip konuşacak yarınları umutla bekleyenler de vardı bu dönemde…

Zamanla topraklarımızda yaşamız ve acımasızca yargılananlardan ders çıkardı susanlar, konuştukları her an toplumun büyü altına girmiş büyük bir kısmının şimşeklerini üzerlerine çekeceklerinin farkındalığıyla…

Yargılanan dediysem o kelimedeki hukuk sihrine kapılmasın kimse… Belki de yargısız infazdı Mustafa Kemaller, Nazım Hikmetler ve daha nicelerinin başına gelen…

Sanki hain ilan edilmemişmiydi sürgünde, Şam’da vatanını kurtarmak için kirli dükkân köşelerinde canla başla çalışan Doktor Mustafa Elvan Cantekin, Lütfi Müfit…

Sanki sonra kendimiz alkışlamadık mı otuz yıl önce ülkemizde idam edilen üç fidanı?

Fakat bu sefer mekanizma iyi işliyor olacak ki gerçek vatanseverleri de suç işleyenlerle aynı kalıba koyup yargılamakta… Belki de otuz yıl sonra alkış almamaları için, isimlerine türküler yazılmasın diye…

Toplum olarak geçmişte gördüklerimizin çivi gibi tepemize ne zaman çakılacağını merak ettiysek de bu merak içindeyken kafamızdaki çivileri görememiş olduk… Bizi biz yapan değerlerden saptırılıp birbirimize dşürülmek istendik. Oyunlara geldik aldatıldık.

Tüm bunlardan ilerdeki aydınlık geleceklerin hep birere ders çıkarabileceğini düşündük, olmadı. Şimdi tekrar coğrafyamızda açılan satranç tahtasında bize tek seçenek sunuldu, oda piyon olmak…

Yine bu zamanlarda her ne kadar piyon oldurulmaya çalışılsak bile kilidin anahtarının bizde olduğunu bilerek ülkemizin çıkarlarını yerler altına aldırmamalıyız.

Ya herşeyi unutup tekrar tahtaya çıkacağız, ya da geçmişimize bakıp, bize karşı oynanan tüm oyunlardan sıyrılıp tahtayı bize bunu yapanların kafasına geçiren tarafta olacağız…

Adil Can KAVCAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder