logo

14 Eylül 2012 Cuma

ODATV DAVASINDA SİL BAŞTAN !

Utanç haftası hız kesmeden devam ediyor... Geçen pazartesi gününden beri Çağlayan'daki İstanbul adliyesinde adeta kamp kurdum. Hafta başı önce KCK davası sonrasında bugünde Odatv. Esasında bu ikisininde ortak tek bir yönü var. Ne mi ? O da yargılmanlarda kişiler veya örgüt değil, tamamıyla gazetecilik faaliyetleri yargılanıyor oluşu...

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava öncesin Gazeteciler Özgürlük Platformu tarafından organize edilen "Kalem Bırakma" eylemi gerçekleştirdik. Amacımız, tutuklu meslektaşlarıımzın serbest bırakılması için kamoyunun dikkatini çekebilmek. Zindanlar boşalsın, gazetecilere özgürlük parolasıyla buluştuğumuz adliye önünde kimler yoktu ki? En önde Odatv davasının tutuksuz sanıkları Nedim Şener, Doğan yurdakul, Ahmet Şık, Müyyeser yıldız. Sonrasında hemen arkasında CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, CHP milletvekilleri Oktay Ekşi, Haluk Eyidoğan, Celal Dinçer, Kadir Öğüt  hemen akabinde gazeteciler: Ahmet Hakan, Ayşenur Arslan, Uğur Dündar ve en nihayetinde koca sanat camiasından bir dev çınar Tarık Akan. Hepsi tek bir amaç için gelmiş idi o da tutsak gazetecilere özgürlük. Bu isimler hemen İstanbul Adalet(!) Sarayının önüne açılan "Gazetecilere özgürlük" pankartının önünde haklı tepkilerini dillendirirken biz ve beraberimizdeki basın ordusu gazetecilik faaliyetinin yargılandığı yerde gazetecilik yapıyor idik... 

Susmak için değil, protesto etmek için kalem bıraktık...

Derken ilk mikrofonu alan kişi pek sevdiğim gazeteci ablam Sayın Ayşenur Arslan oldu. Arslan yaptığı konuşmada, Soner Yalçın susmayayım diye içeride yatıyor. Bunun farkında olmak gazeteciliğin farkında olmak için buradayız. Dedi. Ki harfien de haklı idi. Hakikaten de Gerek Soner Ağabey gerekse içeride esaret altında olan diğer gazeteci ablalarım ve ağabeylerim bizler susmayalım diye içeride yatıyor... Ayşenur abladan sonra mikrofonu alan bir diğer gazeteci ise Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Sayın Ercan İpekçi idi. İpekçi de, Bu eylem yazmaktan vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Bu duruma sebebiyet veren kanunları ve bu kanunları uygulayanları protesto etmek için bunu yapıyoruz. Susmak için değil, protesto etmek için kalem bırakıyoruz dedi ve ardından bizlerde kalemlerimizi Ercan ağabeyin dediği üzere kanun koyucuları ve bu kanunları uygulayanları protesto etmek için hemde içerideki tutsak gazetecilerin bir an evvel tahliye edilmesi için kalem bıraktık.

Duruşma salonunda balık istifi olmak...

Hemen adliye önünde  gerçekleştirdiğimiz kalem bırakma eyleminin ardından geniş kitleler ile Adalet(!) Sarayına girdik. İstikamet belli. 1. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma salonu. Şimdi içten içe yahu Odatv duruşmasına İst. 16. Ağır Ceza Mahkemesi bakmıyor muydu? dediğinizi duyar gibiyim. Şüpheye düşmeyin halen öyle. Lakin Koskoca Avrupanın en büyük Adalet Sarayımızın en büyük duruşma salonu malumunuz 1. Ağır Ceza'ya ait. Ha bakmayın siz büyük dediğime. Aslında hikaye çünkü oturma kapasitesi 80 kişi ile sınırlı. Düşünün ki biz o 80 kişilik duruşma salonuna yeri geliyor 150 hatta 200 kişi balık istifi halinde sığmaya gayret ediyoruz. ( Bu arada hazır yeri gelmişken söyleyeyim. KCK davası bundan böyle Silivri'deki duruşma salonunda görülecek. Gerekçesi Çağlayandaki duruşma salonun yetersiz kalması)  Neyse çok uzatmayalım. en nihayetinde vardık duruşma salonunun önüne ki ne görelim. Müthiş bir kalabalık. C blok önündeki ilk geçiş kordunun önünde kimisi tutuklu yakını olduğundan içeri girmek için sıra bekliyor, kimisi haber takibi yapmak için, kimisi de duyarlılık gösterip içeride yargılanan aydınlara destek vermek için bekliyor idi. Bizler basın mensubu olduğumuzdan diğerlerine nazaran içeri girmemiz bir daha kolaydı. Ki biz o halde bile yaklaşık bir buçuk saat sıra bekledik. Gayrı varın diğer geçiş kordonu önünde bekleyen yurttaşların halini siz hesaplayın...

Duruşma salonuna girdiğimde saatler 11:36'yı gösteriyordu. İçeri girdiğimde mahkeme başkanı Mehmet Ekinci duruşmaya 5 dakikalık ara vermiş idi. Hemen bir yer kolladım kendime ve ilk boş olan müsait bir yere gidip hemen yerleştim. eşyalarımı bıraktım ve hemen tutuksuz sanıkları için ayrılan bölmenin hemen önüne gittim. İlk Barış Terkoğlu ile tokalaştım. Hal hatır sordum. Kendisi iyidi. Hatta öyle ki bizlerden daha dik ve inançlı duruyordu, duygulandım ama belli etmedim. Hemen solumda Soner Yalçın ağabey CHP Milletvekili Oktay Ekşi ile kelam ediyordu o yüzden sadece kafa selamı ile yetinemek zorunda kaldım. Tutuklu sanıkların hemen hemen hepsi gayet moralli ve iyi görünüyorlardı. Derken içeriye mahkeme heyeti geçti bende yerime.

Duruşmaya verilen 5 dakikalık aradan sonra savunmaya Yalçın Küçük devam etti. Yalçın hocayı bilen bilir. Yine tam teçhizatlı gelmişdi. Delil klasörleri, gazete kupürler ve kendi yazdığı onlaraca kitap ile gelmişdi. Savunma yaparken kullandığı meşhur mizahi üslubu ile salondaki başta mahkeme heyetini olmak üzere herkesi pür dikkat kendini dinlemeye teşvik ediyordu. Kâh sert kâh yumuşak söylemleri ile zaman zaman salonun o gergin ve kasvetli havasını silip insanların tebessüm etmesine neden oluyordu. Savunmanın detayına girmiyorum çünkü onu mesai arkadaşım Soner Bahadır değinecek.... Derken saatlerimiz 12:30'u gösterdiğinde mahkeme başkanı Mehmet Ekinci öğle arası verdi duruşmaya. Duruşma saati 13:45. Ekinci'nin ara vermesi ile ben ve beraberimdeki Soner arkadaşım önce odatv davasından daha önce tutuklanmış sonrasında tahilye edilmiş gazetecilerin yanına gittik. İlk isim Dünya basın özgürlüğü kahramanı Nedim ŞENER. Sonrasında Müyyeser Yıldız ve Sait Çakır. Bu üç isimle yaptığımız söyleşileri yine Soner arkadaşın ayrıca değinecek o yüzden detaylarına girmiyorum...

Barış Pehlivan: Sayın heyet elinizi vicdanınıza koyun....

Yaklaşık 1 saat 15 dakika süren aradan sonra tekrar duruşma salonundaki yerlerimizi aldık. Önce yine Yalçın Küçük yarım kalan savunmasını kendisine verilen 5 dakika içinde bitirdi. Sonrasında savunmasını yapmak üzere mahkeme heyetinin huzuruna Barış Pehlivan çıktı. Pehlivan, savunmasında gerek kendisine gerek ise diğer gazeteci arkadaşlarının Odatv'deki bilgisayarlarına gönderilene truva atı diye nitelendirilen zararlı yazılımın nasıl soysal mühendisler tarafından gönderildiğine değindi. Savunmasını Tübitak'ın 7 aylık araştırması sonucunda hazırlanan rapora göre yaptı. Sürekli mahkeme heyetine dönüp, " bakın bunları ben demiyorum. Sizin istediğiniz Tübitak raporuna göre konuşuyorum. Bizler burada mağduruz. 20 aydır tutukluyum. Lütfen biraz elinizi vicdanınıza koyun" dedi. Salonda sessizlik hakimdi. Kısa bir süre kimseden çıt çıkmadı. Herkes bir yerde içerlemiş, bir empati kurmuşdu sanırım... (Davaya ilişkin detayları yazı dizimizin Haber bölümünden erşişebilirsiniz)

Sonuç : Dön dolaş yine TÜBİTAK

Malumunuz herhangi bir beraat veya tahliye kararı çıkmadı. Sebep mi? Odatv  davasında 7 ay sonra mahkemeye ulaşan TÜBİTAK raporu mahkemeyi memnun etmemiş efendim. Üstelik sanık avukatlarının geçtiğimiz duruşmada  Rapor müvekkillerimizin masumiyetini ortaya koydu” demesine karşılık, mahkeme heyeti TÜBİTAK’ın yeni bir rapor yazmasını istedi... Yani bir şarkı da söylendiği üzere mahkeme heyeti sil baştan başladı... Bakalım bu rapor çok muhtarem TÜBİTAK heyetinden ne zaman geçecek. Gayrı sonra ki gelişmeleri hep birlikte yaşayıp göreceğiz...

Güncelleme(21:50)  Odatv davasında Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan tahliye edildi. Mahkeme Soner Yalçın, Yalçın Küçük ve Hanefi Avcı'nın tutukluluğunun devamına kararını verdi. Duruşma 16 Kasım'a ertelendi.


                                                                         Gökhan ÇELİK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder