logo

10 Nisan 2012 Salı

NATO’nun doğum gününde “bizim çocuklar”ı yargılayamazsınız


ABD sömürgeciliğinin uluslarası silahlı örgütü NATO, 4 Nisan 1949’da imzalanan Washington Anlaşması ile kurulmuştur ve tarihi boyunca da ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. 12 Eylül 1980 Darbesi’nin  yapıldığı dönemdeki CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a darbeyi haber verirken “Bizim çocuklar başardı” ifadelerini kullanmıştı.

AKP iktidarı kurulduğundan beri ise ABD ve Türkiye arasında bir “model ortaklığın” var olduğu bağıra bağıra her iki ülke siyasileri tarafından kamuoyunda dillendirilmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin Ortadoğu’daki sömürgeci amaçlarının son hazırlığı olan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)’nin eşbaşkanı olduğunu göğsünü gere gere miting meydanlarında dile getirmiştir.

Yukarıdaki bilgiler, 4 Nisan’da Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan “12 Eylül Darbesi yargılaması(!)”nı değerlendirmek için son derece önemli. AKP hükümetinin, “bugün ihtiyaç olmaktan çıkıp mecburiyet haline geldiği”ni söylediği 2. Cumhuriyet anayasasının ipuçlarını veren bir provası olan 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’nda kendine destek sağlamak amacıyla diline sakız ettiği “12 Eylül Darbesi ile hesaplaşmak” söyleminin uzantılarını yaşıyoruz.

Dava iddianamesine bakacak olursak, iddianamenin Türkiye’nin çeşitli kesimlerinin 12 Eylül Darbesi’ne karşı haklı tepkisinin gazını almak ve kamuoyunu oyalamak için ortaya konulan bir metin olduğunu görüyoruz. İddianamede bugün 90 yaşını aşmış, darbenin yaşayan uygulayıcıları dönemin Milli Birlik Komitesi Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya fişlemeler, işkenceler, kitap yasaklamaları ve insanların kamu ve özel sektördeki işlerinden edilmesi gibi 12 Eylül 1980 Darbesi’nin kurumsal yapısıyla zerre alakası olmayan kişisel sorunlarından mesul tutulmaktadır.

12 Eylül Darbesi ile böyle hesaplaşılmaz

Oysa 12 Eylül Darbesi, kurumsal niteliği olan ve devlet şekline son derece ciddi müdalalelerin yapıldığı bir projenin ürünüdür. Dolayısıyla 12 Eylül’le yalnızca yarattığı kişisel sorunlar çerçevesinde hesaplaşılamaz.(1)

12 Eylül Darbesi, “siyasi istikrarı sağlamak adına yürütme erkini kuvvetlendirmek için” yüzde 10 “demokrasi ayıbı”nı(ülke geneli seçim barajı) getiren, üniversitelerin bilim üreten özerk yapılarını ortadan kaldıran Yüksek Öğretim Kurulu’nu kuran, en önemlisi bu ülke emekçilerinin dişinden tırnağından arttırdığı vergilerle kurulan ve işletilen devlet yatırımlarının bir bir yabancı sermayedarlara satıldığı, yerli üretimin yok edildiği, Anadolu’nun yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin Batı sermayedarlarına peşkeş çekildiği bir kurumsal niteliğe sahiptir. Bunlarla yüzleşilmeden, 12 Eylül Darbesi ile hesaplaşılamaz.

Darbecileri yargılayamazsınız

Bu bölüme kadar konunun ekonomi-politik boyutuna değindik. Konunun hukuki boyutuna gelince, 12 Eylül 1980 darbecilerinin darbeyle ilgili yaptıkları herhangi bir işten dolayı yargılanıp ceza almaları evrensel hukuk kuralları gereği mümkün değildir. Eski Cumhurbaşkanı ve Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut Kazan, İstanbul Barosu Başkanı Avukat Doçent Doktor Ümit Kocasakal ve Eski CHP Manisa Milletvekili ve Eski Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Avukat Şahin Mengü gibi önemli hukukçular da aynı fikirdeler. Anayasa referandumu sürecinde yayınladığım “12 Eylül’de 12 Eylül’le Hesaplaşmak” isimli kitapçıkta da belirttiğim üzere  yüzde 93 civarı halk oyu meşruiyetine sahip 1982 Anayasası’nın geçici 15. maddesi darbecileri, darbe ile ilgili yaptıkları bütün fiiler hakkında her türlü yargı mekanizmasına karşı muaf tutuyor. AKP hükümeti, 2010 referandum sürecinden başlayarak aylardır dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka yalan söylemektedir. Ceza Hukuku’nda “Yasaların Geriye İşlemezliği İlkesi” vardır. Bu ilkeye göre kişiler, suçu işledikleri dönemin ilgili yasa hükümlerine göre yargılanabilir. Bu durumun bir tek istisnası vardır, o da “yargılananın” yani davalının lehine bir düzenleme yapılırsa eski suç, yeni kanuna göre yargılanır. 9 Kasım 1982 tarihinde yaklaşık yüzde 93 halk oyuyla kabul edilen ve bugün yargılanmakta olan 12 Eylül darbesi uygulayıcılarını her türlü yargılama mekanizmasından muaf  1982 Anayası’nın geçici 15. maddesini , 12 Eylül 2010 tarihli referandumda yüzde 60 oyla kaldırarak “darbecilerin yargılanmasının önünü açmak” mümkün değildir. Çünkü yeni yapılan düzenleme yargılananların lehine bir düzenleme değildir, dolayısıyla bu yargılama bu düzenlemeye göre yapılamaz.      

İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmaz geyiği

İstanbul Barosu Başkanı Avukat Doç. Dr. Ümit Kocasakal, bugün AKP’nin ideologluğunu yapan “aydın”ları “genetiği değiştirilmiş aydınlar(GDA)” olarak tanımlar. Bu GDA’ların ortaya sürdüğü son moda geyik de “İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmaz. Darbe de insanlık suçudur. Darbecileri insanlığa karşı suç işlemekten yargılayalım” geyiğidir. Üstteki paragrafta anlattığım üzere zaten konunun zaman aşımıyla ilgili bir durumu yok. 12 Eylül 1980 Darbecileri her türlü yasama mekanizmasından muaflar.

Zaten yukarda da anlattığım yasaların geriye işlemezliği ilkesi gereği  12 Eylül 1980 Darbecilerini insanlık suçundan da yargılayamazsınız. Avukat Şahin Mengü, Aydınlık Gazetesi’nde yazdığı yazısında durumu şöyle anlatıyor:

“Türk Hukukuna, ‘İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz’ ilkesi 2004 yılında girdi. Elbette artık 2004 yılından sonra bu ülkede işlenen ve insanlığa karşı suç kavramına giren fiiller, üstünden kaç yıl geçmiş olursa olsun, zaman aşımına uğramayacaktır.
  
Bir an için Türkiye’nin de altında imzası bulunan BM antlaşmalarında tarif edilen bazı fiillerin İnsanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına girdiğini düşünsek bile bu antlaşmalara dayanarak da, bu fiilleri işleyenleri yargılayamazsınız.

Zira temel hak ve özgürlüklere ilişkin, usulüne göre yürürlüğe girmiş olan uluslararası antlaşmaların iç hukukumuzda uygulanabilir olması da Anayasamızın 90. maddesinin 5. fıkrasının sonuna ilave edilen, uluslararası sözleşmelere üstünlük tanıyan cümle de 2004 yılında Anayasamıza girmiştir.

Bu Anayasa Maddesine dayanarak da BM antlaşmaları insanlığa karşı suçları korumuyordu onun için ben buna dayanarak cuntacılar yargılayabilirim diyemezsiniz. Bu da usul hukuku hükümlerinin sanık aleyhine değiştirilemeyeceği ilkesini ihlal eder”(2)

Zaten 12 Eylül’ün Siyasi Partiler Kanunu ile lider sultası süren, demokrasi engelli seçim sistemini tepe tepe kullanan, genç zihinleri iğdiş etme makinesi YÖK’ü layıkı veçile kullanan, memleketin bütün yer altı ve yer üstü zenginliklerini, hatta insan kaynaklarını ABD sömürgeciliğine gözünü kırpmadan peşkeş çeken sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da “12 Eylülle hesaplaşmak” gibi bir derdi olduğunu düşünmek, kendisinden böyle bir beklenti içine girişmek kurulan bu sirke en ön sıradan bilet almaktır.

İyi seyirler...

(1)Bu kişisel sorunların önemsiz olduğunu asla söylemiyorum.
(2)Şahin Mengü, “Siyasi gösteri”, Aydınlık Gazetesi, 5 Nisan 2012, sayfa 6

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder