ABD sömürgeciliğinin uluslarası silahlı örgütü NATO, 4
Nisan 1949’da imzalanan Washington Anlaşması ile kurulmuştur ve tarihi boyunca
da ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. 12 Eylül 1980 Darbesi’nin yapıldığı dönemdeki CIA Türkiye Masası
İstasyon Şefi Paul Henze, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a darbeyi haber
verirken “Bizim çocuklar başardı” ifadelerini kullanmıştı.
AKP iktidarı kurulduğundan beri ise ABD ve Türkiye
arasında bir “model ortaklığın” var olduğu bağıra bağıra her iki ülke siyasileri
tarafından kamuoyunda dillendirilmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin
Ortadoğu’daki sömürgeci amaçlarının son hazırlığı olan Büyük Ortadoğu
Projesi(BOP)’nin eşbaşkanı olduğunu göğsünü gere gere miting meydanlarında dile
getirmiştir.
Yukarıdaki bilgiler, 4 Nisan’da Ankara 12. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde başlayan “12 Eylül Darbesi yargılaması(!)”nı değerlendirmek için son
derece önemli. AKP hükümetinin, “bugün ihtiyaç olmaktan çıkıp mecburiyet haline
geldiği”ni söylediği 2. Cumhuriyet anayasasının ipuçlarını veren bir provası
olan 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’nda kendine destek sağlamak amacıyla
diline sakız ettiği “12 Eylül Darbesi ile hesaplaşmak” söyleminin uzantılarını
yaşıyoruz.
Dava iddianamesine bakacak olursak, iddianamenin
Türkiye’nin çeşitli kesimlerinin 12 Eylül Darbesi’ne karşı haklı tepkisinin
gazını almak ve kamuoyunu oyalamak için ortaya konulan bir metin olduğunu
görüyoruz. İddianamede bugün 90 yaşını aşmış, darbenin yaşayan uygulayıcıları
dönemin Milli Birlik Komitesi Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve
dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya fişlemeler, işkenceler, kitap
yasaklamaları ve insanların kamu ve özel sektördeki işlerinden edilmesi gibi 12
Eylül 1980 Darbesi’nin kurumsal yapısıyla zerre alakası olmayan kişisel sorunlarından
mesul tutulmaktadır.
12 Eylül Darbesi ile böyle hesaplaşılmaz
Oysa 12 Eylül Darbesi, kurumsal niteliği olan ve devlet
şekline son derece ciddi müdalalelerin yapıldığı bir projenin ürünüdür.
Dolayısıyla 12 Eylül’le yalnızca yarattığı kişisel sorunlar çerçevesinde
hesaplaşılamaz.(1)
12 Eylül Darbesi, “siyasi istikrarı sağlamak adına
yürütme erkini kuvvetlendirmek için” yüzde 10 “demokrasi ayıbı”nı(ülke geneli
seçim barajı) getiren, üniversitelerin bilim üreten özerk yapılarını ortadan
kaldıran Yüksek Öğretim Kurulu’nu kuran, en önemlisi bu ülke emekçilerinin
dişinden tırnağından arttırdığı vergilerle kurulan ve işletilen devlet
yatırımlarının bir bir yabancı sermayedarlara satıldığı, yerli üretimin yok
edildiği, Anadolu’nun yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin Batı sermayedarlarına
peşkeş çekildiği bir kurumsal niteliğe sahiptir. Bunlarla yüzleşilmeden, 12
Eylül Darbesi ile hesaplaşılamaz.
Darbecileri yargılayamazsınız
Bu bölüme kadar konunun ekonomi-politik boyutuna
değindik. Konunun hukuki boyutuna gelince, 12 Eylül 1980 darbecilerinin
darbeyle ilgili yaptıkları herhangi bir işten dolayı yargılanıp ceza almaları evrensel
hukuk kuralları gereği mümkün değildir. Eski Cumhurbaşkanı ve Eski Anayasa
Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat
Turgut Kazan, İstanbul Barosu Başkanı Avukat Doçent Doktor Ümit Kocasakal ve
Eski CHP Manisa Milletvekili ve Eski Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri
Avukat Şahin Mengü gibi önemli hukukçular da aynı fikirdeler. Anayasa
referandumu sürecinde yayınladığım “12 Eylül’de 12 Eylül’le Hesaplaşmak” isimli
kitapçıkta da belirttiğim üzere yüzde 93
civarı halk oyu meşruiyetine sahip 1982 Anayasası’nın geçici 15. maddesi
darbecileri, darbe ile ilgili yaptıkları bütün fiiler hakkında her türlü yargı
mekanizmasına karşı muaf tutuyor. AKP hükümeti, 2010 referandum sürecinden başlayarak
aylardır dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka yalan söylemektedir. Ceza
Hukuku’nda “Yasaların Geriye İşlemezliği İlkesi” vardır. Bu ilkeye göre
kişiler, suçu işledikleri dönemin ilgili yasa hükümlerine göre yargılanabilir.
Bu durumun bir tek istisnası vardır, o da “yargılananın” yani davalının lehine
bir düzenleme yapılırsa eski suç, yeni kanuna göre yargılanır. 9 Kasım 1982
tarihinde yaklaşık yüzde 93 halk oyuyla kabul edilen ve bugün yargılanmakta
olan 12 Eylül darbesi uygulayıcılarını her türlü yargılama mekanizmasından muaf
1982 Anayası’nın geçici 15. maddesini ,
12 Eylül 2010 tarihli referandumda yüzde 60 oyla kaldırarak “darbecilerin
yargılanmasının önünü açmak” mümkün değildir. Çünkü yeni yapılan düzenleme
yargılananların lehine bir düzenleme değildir, dolayısıyla bu yargılama bu
düzenlemeye göre yapılamaz.
İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmaz geyiği
İstanbul Barosu Başkanı Avukat Doç. Dr. Ümit Kocasakal,
bugün AKP’nin ideologluğunu yapan “aydın”ları “genetiği değiştirilmiş
aydınlar(GDA)” olarak tanımlar. Bu GDA’ların ortaya sürdüğü son moda geyik de
“İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmaz. Darbe de insanlık suçudur. Darbecileri
insanlığa karşı suç işlemekten yargılayalım” geyiğidir. Üstteki paragrafta
anlattığım üzere zaten konunun zaman aşımıyla ilgili bir durumu yok. 12 Eylül
1980 Darbecileri her türlü yasama mekanizmasından muaflar.
Zaten yukarda da anlattığım yasaların geriye işlemezliği
ilkesi gereği 12 Eylül 1980
Darbecilerini insanlık suçundan da yargılayamazsınız. Avukat Şahin Mengü,
Aydınlık Gazetesi’nde yazdığı yazısında durumu şöyle anlatıyor:
“Türk Hukukuna, ‘İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz’ ilkesi
2004 yılında girdi. Elbette artık 2004 yılından sonra bu ülkede işlenen ve
insanlığa karşı suç kavramına giren fiiller, üstünden kaç yıl geçmiş olursa
olsun, zaman aşımına uğramayacaktır.
Bir an için Türkiye’nin de altında imzası bulunan BM
antlaşmalarında tarif edilen bazı fiillerin İnsanlığa karşı işlenen suçlar
kapsamına girdiğini düşünsek bile bu antlaşmalara dayanarak da, bu fiilleri
işleyenleri yargılayamazsınız.
Zira temel hak ve özgürlüklere ilişkin, usulüne göre
yürürlüğe girmiş olan uluslararası antlaşmaların iç hukukumuzda uygulanabilir
olması da Anayasamızın 90. maddesinin 5. fıkrasının sonuna ilave edilen,
uluslararası sözleşmelere üstünlük tanıyan cümle de 2004 yılında Anayasamıza
girmiştir.
Bu Anayasa Maddesine dayanarak da BM antlaşmaları
insanlığa karşı suçları korumuyordu onun için ben buna dayanarak cuntacılar
yargılayabilirim diyemezsiniz. Bu da usul hukuku hükümlerinin sanık aleyhine
değiştirilemeyeceği ilkesini ihlal eder”(2)
Zaten 12 Eylül’ün Siyasi Partiler Kanunu ile lider
sultası süren, demokrasi engelli seçim sistemini tepe tepe kullanan, genç
zihinleri iğdiş etme makinesi YÖK’ü layıkı veçile kullanan, memleketin bütün
yer altı ve yer üstü zenginliklerini, hatta insan kaynaklarını ABD
sömürgeciliğine gözünü kırpmadan peşkeş çeken sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın da “12 Eylülle hesaplaşmak” gibi bir derdi olduğunu düşünmek,
kendisinden böyle bir beklenti içine girişmek kurulan bu sirke en ön sıradan
bilet almaktır.
İyi seyirler...
(1)Bu kişisel sorunların önemsiz olduğunu asla
söylemiyorum.
(2)Şahin Mengü, “Siyasi gösteri”, Aydınlık Gazetesi, 5
Nisan 2012, sayfa 6
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder