logo

7 Mart 2012 Çarşamba

Kadına Şiddet mi? Kadın Şiddeti mi?


Kadına şiddet olgusu, yıllardır ülkemizin sürekli gündeminde yer alan konuları arasında. Şiddeti nasıl engelleyeceğimizi tartışırken, öncelikle bu şiddetin zihniyetini tartışmalıyız. Zira, Türkiye'de olgu haline gelen bu durumun nedenlerine inmeden gerçeği göremeyiz.

8 Mart öncesindeyiz. Yüzbinlerce kadın küçük gruplar halinde farklı yerlerde sokağa dökülecek, elit kadınlara ise eşleri ve sevgilileri hediyeler alacak, bu sebeple de yüzlerce milyonana lüks restoranlarda “Kadınlar Günü” menüsü yenilecek. Ama hiçbiri bu günün sebebini bilmeyecek.

Bu yazıyı okuyacak olanlar için küçük bir hatırlatma yapalım o zaman. 8 Mart 1857, haklarını arayan onbinlerce dokuma işçisinin ABD'nin New York kentinde grev yaptığı tarih. Bu günde, polisin işçilere saldırmasıyla geneli kadınlardan oluşan işçiler fabrikaya kilitlendi ve çıkan ya da çıkartılan yangında çoğu kadın 129 işçi hayatını kaybetti. Şimdi ise biz bu günü “kutluyoruz”. Bu tarihte kadınların hak aradığı ve mücadeleleri uğruna hayatlarını kaybetti.

Bu hatırlatmanın üzerinden şimdi de biz Türk kadınlarına bakalım. Kadınlara uygulanan her türlü şiddetti tartışıyoruz yıllardır. Dövülmemiz, öldürülmemiz, tacizler, tecavüzler, zorla evlendirilmeler, baskılar, hak ihlalleri. Sırf cinsiyetimizden dolayı maruz kaldığımız her türlü uygulama.

Peki sizlere bir soru sorayım! Bize bunları yapan kim!
Erkekler mi, ataerkil toplum mu?
Aslında hiçbiri. Yalnız kadınlardır kadınlara bunları yapan.

Baştan başlayayım. Toplumumuzun yapısından gelen bir şekilde çocuklar ailede kadın tarafından yetiştirilir. Çocukların ilk sosyalleştiği yer ailedir. Rol modellerini aileden alırlar. Kız çocuklar kendilerine en yakın örnek olan anneyi, erkek çocuklar ise babayı örnek alır. Sorun burada başlar.

Kızlarımız oyuncak bebekle oynatılırlar, onları besler, altlarını temizler, hemen çocuk büyütmeye başlarlar, hediye olarak düğünlerde çocuk gelinliği! alınır; erkeklerin oyuncağı ise doğal! olarak silah ve arabadır nedense. Anneler oğullarının elini sıcak sudan soğuk suya sokmazlar, yatakları toplanır, erkeksin kadının işidir diyerek yardım etmelerine müsaade edilmez. Sofraya bir tabak dahi koyamazlar, çünkü bu kadının işidir. Kızlarımız ise hanım hanımcık olmalıdır, her işe koşmalıdırlar, toplumsal bir fikirleri, hayat mücadeleleri olamaz, hobileri bile bu sınırlar içinde olmalıdır; maça gidemezler, arabalar onları ilgilendirmez(çünkü bunlar erkek işidir). Onlar iyi bir ev kadını, iyi bir anne ! olmalıdırlar.

Hadi şimdi öykümüz üzerinden devam edelim. Kızımız biraz zekidir, üniversiteye gider. Kendine göre hanım hanımcık! Bir meslek seçmelidir.

Kadın ve erkek aile kavramının içine sıkıştırılmıştır. Birey olmak gibi bir hakları yoktur. İhtiyaçlar hiyerarşisinin en üstü olan “kendini gerçekleştirme” aşamasına hiçbir zaman ulaşamazlar. Ulaşmalarına izin verilmez.

Halbuki toplumun temeli aile değil midir? Yeterli durumda olmayan, daha birey olamamış anne baba çocuklarını nasıl başarılı bir şekilde yetiştirebilirler?

Böyle bir ailede yetişmiş çocuk nasıl bir birey olur acaba?

Asıl konumuza dönmek gerekirse, bugün haberlere, araştırmalara baktığımızda kadınlara yönelik yukarıda örneklerini verdiğimiz olayların örnekleri gün geçtikçe artıyor. Peki bu duruma kadınlarımız! nasıl bakıyor? Bunları da size örneklerle açıklayayım.

Töre cinayetlerinin katillerini yetiştirenler kim?
Cinayetlere susanlar kim?
Erkektir elinin kiri, kadının yeri evidir, kuyruk sallamasaydı diyenler kim?

Toplumda bir yer edinmek yerine sürekli şikayet edenler, hakkını aramanın sadece senenin bir kaç günü sokağa çıkıp yürümekten ibaret olduğunu zannedenler kim?

Karar verici olmak yerine karar vericinin ve zenginin eşi olmayı meziyet sayanlar kim?
Kadınlarımız.
Suçlu biziz.
Kendimizi mağdur eden de biziz.
Sorular kendi cevaplarını vermiyor mu?

Merve Çoban

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder