logo

25 Mart 2012 Pazar

Güçlü devletin bedelini güçlü siyasetçiler öder


Hükümet, Afganistan’da NATO emrinde tatbikat yaparken 12 askerin hayatını kaybetmesini “güçlü devlet olmanın bedeli” olarak tanımladı. Peki, güçlü devlet kimler tarafından nasıl kurulur? Güçlü devlet olmanın göstergeleri nelerdir? En önemlisi, “güçlü devlet olmanın bedelini kimler öder?”

16 Mart Cuma günü Türk Silahlı Kuvvetleri ekiplerinin Afganistan’da NATO’nun Uluslarası Güvenlik Destek Gücü(ISAF)’nün görevlendirmesiyle askeri tatbikat yaparken, görev bölgesi olan Kabil Bölge Komutanlığı’nın 5 km güneyinde teknik bir arıza sonucu helikopterin düşmesiyle 12 asker hayatını kaybetti.

Konuyla ilgili olarak 19 Mart Pazartesi günü AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik,  “ ‘Efendim bizim orada ne milli menfaatimiz var?’ şeklindeki bir sorgulamayı muhalefet yapabilir. Buna saygı duyarım ama AKP kesinlikle bu düşüncede değildir. Biz artık bir dünya ülkesiyiz. Kendi içine kapanan, kendi kabuklarının içine sıkışan bir ülke değiliz. Dünyanın 16. büyük ekonomisiyiz. G-20’ler arasındayız. Dünyadaki siyasi gelişmelerde de Türkiye’nin adı var, izi var. Sadece yönlendirilen, yönetilen bir ülke değiliz. Yöneten ve yönlendiren iradede bizim de sözümüz var. Dolayısıyla bu konumda olduğunuz zaman bunun bir bedeli var. Bu bedeli de vermek zorundasınız. Türkiye’nin şu andaki konumu budur” açıklamasında bulundu.

Aynı gün konuşan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ise benzer ifadeleri kullanarak şunları söyledi: ”Biz tek başımıza, Robinson gibi adada yalnız yaşayan bir devlet değiliz. Yükümlülüklerimiz var, sözleşmelerimiz var, üzerimize düşen görevler var ve bu görevleri de askerlerimiz, bazen de polislerimiz yerine getirebiliyor.

Tartışmaya, ertesi gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da şu sözlerle katıldı: “ ‘Afganistan’da, Solmali’de, Bosna’da, Kosova’da, Lübnan’da Türk askerinin ne işi var?’ diyenler, bunu sorgulayanlar; Sivas’ın ötesine, ufukları İstanbul’un ötesine geçmeyenlerdir. Bu ülkenin tarihini okumuş olan herkes, bizim yurtdışındaki askeri varlığımızdan gurur duymalıdır. Büyük iddialarınız olursa büyük ülke olursunuz. Küçük iddialarla büyük ülke olunmaz. Türkiye’de siyaset yapan ya da kenarda köşede bir şeyler yazanlar bir butik devlet mi istiyorlar? Türkiye bir butik devlet değildir. Güçlü bir devlettir. Birilerinin söylediği veya kendine göre oluşturduğu rol haritasına Türkiye Cumhuriyeti uymaz. Biz olması gereken neyse onu yaparız. Atılması gereken adım neyse bu adımları atarız. Hiçbir zaman küçük düşünmeyiz. Büyük düşünmeye mecburuz.”

Açıklamaları inceleyebilmek için öncelikle yazımın ilk paragrafındaki 3 soruyu yanıtlamamız gerekiyor:

1)Güçlü devlet, kimler tarafından nasıl kurulur: Güçlü devletler, güçlü siyasetçiler tarafından kurulur. Tarih boyunca devletlerin güçlü devlet statülerine girişlerinde Cengiz Han, Kanuni Sultan Süleyman, Napoleon Bonaparte, Lenin, Mustafa Kemal Atatürk, Adolf Hitler gibi son derece güçlü, “karizmatik lider”lerin(1) önderliğini veya kurucu iradelerini görüyoruz. Bu devletlerin kuruluş biçimleri insanlık tarihinin başından küreselleşme dönemine kadar askeri temelli olduğunu, küreselleşmeyle birlikte güçlü devlet olmanın ekonomik temelli olduğunu görüyoruz.

2)Güçlü devlet olmanın göstergeleri nelerdir: Yukarıdaki sorunun “nasıl?” kısmından da anlaşılacağı üzere, bugün güçlü devlet olmanın göstergesi güçlü bir ekonomiye sahip olmaktır.

3)Güçlü devlet olmanın bedelini kimler öder: İlk soruda örnek verdiğim güçlü siyasetçilerin siyasi hayatlarına bakarsak güçlü devletlerde bedeli güçlü siyasetçiler ödemiştir. Askeri güce dayalı başarılarla güçlü devletler oluşturmuş bu liderler askeri mücadelelerde cephelerde yer almıştır ve birçoğunun savaş meydanlarında yaraları vardır.

Bu sorular ve bu cevaplar ışığında soralım: Türkiye, güçlü bir devlet midir? Güçlü devlet olmanın iki kriteri vardır: 1)Güçlü ekonomi 2)Güçlü askeriye. Hüseyin Çelik, Türkiye’nin güçlü ekonomiye sahip güçlü bir devlet olduğu tezini ortaya atarken Recep Tayyip Erdoğan da askeri gücü yüksek bir güçlü devlet olduğumuz iddiasında.

Peki durum gerçekten öyle mi? Hüseyin Çelik’in ekonomik referansları son derece parlak ve iddialı: “Dünyanın 16. büyük ekonomisiyiz. G-20’ler arasındayız.” Sayın Çelik yalan söylemiyor. Yalnız Sayın Çelik’in atladığı nokta şu ki bu “başarılı” verilerin oluşmasını sağlayan kaynaklar yerli kaynaklar değildir. Yani bu “başarı” bizim değil. Ekonomisindeki paranın kabaca 2/3’ü yabancı sermaye olan bir ülkenin ekonomik durumundan gurur duymaya ya yerinmeye hakkı yoktur. Çünkü üzerine söz söyleyecek kadar bu ekonomiye hakim değildir. Yarın bir sorunla karşılaşılsa ve bu yabancı sermaye kendini geri çekse bugünkü ülke ekonomisi 1/3 boyutuna inecek. Böyle bir duruma hükümet acaba nasıl bir cevap verirdi?

Gelelim Başbakan’ın askeri dayanaklı güçlü devlet olduğumuz iddiasına: Yazının geri kalanında, güçlü devlet olmanın askeri ve ekonomik olmak üzere iki kriteri olduğunu fakat esas kriterin ekonomi olduğunu söylemiştim. Ekonomik durum, önceki paragrafta anlattığım gibi olunca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Afganistan’da, Solmali’de, Bosna’da, Kosova’da, Lübnan’da” diye saymaya başladığı ve Hüseyin Çelik’ten edindiğimiz bilgiye göre 28 ülkeye yayılan askeri varlığımız pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü 28 ülkedeki askeri varlığımız NATO çatısı altında ve NATO’nun karar verici merciilerinde ülkemizden tek bir asker dahi yoktur. Bu şartlar altında nasıl oluyor da “yöneten yönlendiren iradede sözümüz var” oluyor anlayabilmiş değilim... (28 ülkede kimlerin yanında ne amaçla olduğumuz konusuna hiç girmiyorum...)   

Yazının geri kalanında “güçlü devletlerin bedeli güçlü siyasetçiler öder” demiştim. Peki Türkiye’de durum böyle midir? 12 askerin hayatını yitirmesini “güçlü devlet olmanın bedeli” olarak tanımlayan bir iktidarın olduğu ülkede böyle birşeyden söz etmek mümkün değil. Peki siyasetçilerin bedel ödemediği bir güçlü devlet olabilir mi? Tarihte böyle bir örnek bulan olursa lütfen bana da bildirsin...

(1)Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, sayfa 129, 11. Baskı, Ocak 2008, Remzi Kitabevi, İstanbul

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder