Geçen hafta yayınladığım
yazıda, ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve siyasi durumu, “nefes darlığı”
olarak tanımlamıştım.(1) Ekonomideki durum ise adeta bir "koma" görüntüsü
veriyor...
Yeni Yıl Hediyesi: GSS
Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK),
aldığı kararla halkımıza adeta bir “yeni yıl hediyesi” veriyordu(!) Alınan
karar doğrultusunda, 1 Ocak gününden itibaren, yeşil kart uygulamasına son
verildi ve 18 yaşını doldurmuş herkes, Genel Sağlık Sigortası(GSS) kapsamına
alındı. Ne kadar “halkçı” ve sosyal sorumluluk sahibi bir uygulama değil mi?
Valla hükümet için, bundan
daha halkçı ve “sosyal sorumluluk” sahibi bir karar alınamazdı. Sermaye
sınıfının istekleri ve çıkarları doğrultusunda siyaset yapan hükümet, bütün
halkı sermayenin en iyi biçimde sömüreceği konuma getirmeliydi. Bu karar tam da
bunu sağladı. Bir kısım basın ve medya kuruluşunda “herkese sağlık güvencesi”
palavrası pompalanarak duyurulan haberlerde atlanan(bilerek söylenmeyen) bir
nokta vardı. Bu karara göre, 18 yaşını doldurmuş, eğitim almayan ve hane gelirinin hane
nüfusuna bölünmesi sonucu kendisine en az 295 TL para düşen herkes, 35 TL ile
212 TL arasında sağlık sigortası primi ödemek zorunda bırakıldı. Evrensel
gazetesinin konuyla ilgili yaptığı haberde geçen şu ifadeler, durumu daha
anlaşılır kılacaktır: “Durumu
örneklendirmemiz gerekirse; bir ailede 900 TL’lik geliri olan bir baba, diğer
masrafların yanında 19 yaşındaki işsiz çocuğu için de aylık 35 TL ödemek
zorunda kalacak.”(2)
Bu konuda atlanmaması gereken
bir husus da, okumak bu pirimlerden bir kaçış yolu değil. Eğer lisede
okuyorsanız 20, üniversitede okuyorsanız, ancak 25 yaşına kadar devlet sizin
GSS primlerinizi ödüyor. Zaten bu primlerden kaçmak mümkün değil. Aynı haberden
aynen aktarıyorum: “Bu sigortanın dışına
çıkmak, prim ödemekten kaçmak mümkün değil. Eğer ki primlerinizi ödememişseniz
sağlık kurumuna gittiğinizde ‘müstehaklık’ sorgulaması ile borcunuz çıkacak ve
‘sağlık hizmeti almaya müstehak değilsiniz’ denecek.”
GSS kapsamına girmeniz içinse
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına başvurarak, “gelir testi”ne
başvurmanız gerekiyor. Bu konudaki 16 Ocak Pazartesi gününe kadarki durumsa
şöyle: “Şu ana kadar 125 bin kişi sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına giderek kayda girdi. 5 bin yeşil kartlı
gelir testi yaptırırken bunların yüzde 80’inin gelirinin olmadığı anlaşıldı.”(3)
4 bin kişiye karşılık gelen ve bütün gelir testi yaptıranlar içerisinde
yaklaşık yüzde 2,5’a denk gelen bu rakam, komanın boyutunu gözler önüne sermeye
sanırım yeterlidir.
Sağlık ve Sosyal Hizmet
Emekçileri Sendikası(SES) İzmir Şube Denetim Kurulu üyesi Dr. Ergün Demir ise
bu testte ısınma ve yemek pişirmede tezek kullanıp kullanılmadığı gibi oldukça
rencide edici soruların bulunduğunu söylüyor: "En başta bazı sorular çok rencide edici. Tezek, belki belirli bölgelerde halen ısınma amaçlı tezek kullanılabilir ama 'yemek yapmak için kullanıp kullanılmadığını' sormak abesle iştigal. Gelir testini geçebilmeniz için oturduğunuz evin baraka olması, yemeklerinizi tezekle pişirmeniz, kullandığınız ev eşyalarının ikinci el veya bağış olması, mutfağınıza süt, meyve ve sebzenin ayda bir girmesi, faturalarınızı ödeyememeniz gerekiyor. Devlet sadece bu durumlarda GSS primlerinizi ödüyor."(4)
Dr. Demir ayrıca testin
hazırlanış biçimini de eleştiriyor: "GSS gelir testi uygulamasında halkımızın kıt kanaat oturduğu evin oda sayısından, mutfağında kaynayan aşa kadar göz dikildiği, yanıltıcı ve adam kayırmaya açık bir değerlendirme zihniyeti öne çıkmaktadır. Test, vergilendirilen gelir yerine hayatta kalmanın asgari gerekliliklerine yoğunlaşmış. Bu da tahsildar devletin sadece GSS primi peşinde olduğunu gösteriyor. Hükümet eğer vatandaşın gelirini baz alırsa, yoksullukla yüzleşeceğini ve prim tahsil edemeyeceğini biliyor."(5)
Kendileri 11 bin 250 TL'ye kendilerini ve "misafirlerini" doyuramayan ve bunun eleştirilmesini "halk dalkavukluğu" olarak yorumlayan fakat kendi meşruiyetini de sürekli olarak "milli iradeye" dayandıran başkana sahip bir meclis varken, bu verilerin "ehemmiyete haiz malumatlar"(önemli bilgiler) olduğu kanaatindeyim.
Kendileri 11 bin 250 TL'ye kendilerini ve "misafirlerini" doyuramayan ve bunun eleştirilmesini "halk dalkavukluğu" olarak yorumlayan fakat kendi meşruiyetini de sürekli olarak "milli iradeye" dayandıran başkana sahip bir meclis varken, bu verilerin "ehemmiyete haiz malumatlar"(önemli bilgiler) olduğu kanaatindeyim.
Hükümetin “Sosyal Devlet”
Anlayışı
Komünist dergisinin son
sayısında, hükümetin sosyal politikaları, “Esas
olarak sosyal hakları ortadan kaldıran ve doğrudan para yardımını ön plana
çıkaran”(6) politikalar olarak tanımlandı ve bu durumun toplumda muhtaçlık
yarattığı tespitinde bulunuldu. Bu
tespit, hükümet kanadının, Başbakanlık tarafından Kredi ve Yurtlar Kurumu(KYK)
eliyle verilen ve Ocak ayında 260 TL’ye yükseltilen yüksek öğrenim öğrenci
bursları ve kredileri 240 TL iken, “Biz iktidara gelmeden önce 40 TL
ödeniyordu, biz iktidara geldikten sonraa 240 TL ödüyoruz” sözleriyle
övünmesiyle doğrulanabilir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
her ne kadar seçilir seçilmez, “Biz, Milli Görüş gömleğini çıkarttık” dese de
siyaset değiştirmek, gömlek değiştirmek kadar kolay olmuyor. Milli Görüş
düşüncesinin temsilcisi olan Saadet Partisi, 2011 Genel Seçimleri’ne “Yeniden
maaşlara yüzde 50 zam için Milli Görüş” sloganıyla girmişti. Bu slogan, Milli
Görüş’ün 90’lı yıllardaki partisi Refah Partisi’nin, Doğru Yol Partisi ile
koalisyon kurduğu dönemde(1996-1997 yıllarını kapsayan Refah-Yol Hükümeti)
maaşlara yapılan yüzde 50 zamma atıfta bulunan bir slogandı. Ne var ki, bu
yıllarda enflasyon(paranın alım gücünün düşmesi) ortalama yüzde 83.(7) Yani
Refah-Yol Hükümeti, sadece alım gücü kayıplarının yüzde 60’ını tazmin
edebilmişti.
Tekrardan, mevcut hükümetin
öğrenci burslarına yaptığı zam konusuna dönersek karşımıza şöyle bir durum
karşımıza çıkıyor: Hükümetin sürekli daha iyi olduğunu belirttiği Demokratik
Sol Parti(DSP), Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) ve Anavatan Partisi(ANAP)’nin
üçlü koalisyon hükümeti döneminde(1999-2002) bir simit, (Bu dönem ilkokulda
okuduğum dönemdi. O yüzden simit hassas olduğum bir konu.) ortalama 7,5-10
kuruştu.(bugünün parasıyla) Bugün ise ortalama 75 kuruş-1 TL arasında değişen
fiyatlarda serbest piyasada alıcı buluyor. Yani, alım gücü kaybı 10 kat.
Öğrenciye verilen “zam(!)” ise 6 kat. Yani, alım gücü kaybının yüzde 60’ı
kadar. Ne kadar şaşırtıcı ve önemli bir değişiklik değil mi?
(1)Soner Bahadır, “Sosyal ve Siyasi Nefes Darlığı
Çekiyoruz”, http://serbestats.blogspot.com/2012/01/sosyal-ve-siyasi-nefes-darlg-cekiyoruz.html
(2)Hilal Yağız, “Dikkat! Çocuğunuz da prim ödeyecek”,
Evrensel Gazetesi, 7 Ocak 2012, sayfa 4
(3)”4 bin kişinin hiçbir
geliri yok”, Aydınlık Gazetesi, 16 Ocak 2012, sayfa 4
(4)Burcu Taner, “Tezekli ‘gelir
testi’ne tepki”, http://gundem.milliyet.com.tr/tezekli-gelir-testi-ne-tepki/gundem/gundemdetay/20.01.2012/1491244/default.htm?ref=OtherNews
(5)Burcu Taner, adı geçen eser
(6)”2. Cumhuriyet’in ideolojik
transformatörü: Fatma Şahin”, Komünist Dergisi, 13 Ocak 2012, sayfa 13
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder