Vatan gazetesi köşe yazarlarından
Mustafa Mutlu’nun, aynı gazetenin 9 Ekim 2011 tarihli kitap eki olan “Vatan
Kitap” isimli ekinde, yeni yazdığı kitabı hakkında bir söyleşisi yayınlandı. “Yazı benim kutsalım”(1)
başlıklı söyleşide, edebiyat adına okunmaya değer şeyler var.
Fakat bir bölüm var ki, kendi
içinde hoş duran bir tutarlığı olan yazının bütün tutarlılığını bozuyor. 21
yaşıma kadar işçi sınıfının perspektifinden devrimci tek bir satırına denk
gelmediğim(fakat yazılarını takdir edip, denk geldiğim zaman es geçmediğim)
Mustafa Mutlu’nun kendisini sosyalist olarak tanımlaması ve edebi akım olarak
sosyalist gerçekçiliği(2) benimsediğini söylemesi bana son derece abes geldi.
Canan Hatiboğlu’nun, “Romanlarınızda
gerçeklikten kopmama isteğiniz mesleğinizle alakalı mı?“ sorusu üzerine
yukarıda bahsettiğim açıklamayı yapan yazar Mutlu, cevabında şu ifadelere yer
veriyor:
“Ben sosyalistim. Edebi akım olarak da
sosyalist gerçekçiliğe inanırım. O yüzden toplumda olup biten her şey benim
ilgimi çeker. Elbette ki uçuk filmleri izlemeye bayılırım, farklı kitapları
okurum ama tarz olarak benim yaratı alanım dışına çıkıyor.
Ben daha çok toplumda ne kadar sevgi ne kadar öfke varsa onunla ilgileniyorum. Toplum da elbette benim gözlemlediğim toplumdan ibaret... Bu toplumun bir parçasında mafya da var ama benim mafyayla alakam olmadığına göre mafyayı yazacak halim yok. Kendim gibi insanlarla oluşturduğum bir hayat var. Doğal olarak o sınırlı çevrenin küçük fırtınalarını ve o küçük fırtınalardaki derin huzuru, o derin huzurdaki büyük fırtınaları anlatmaya çalışıyorum.”
Toplumda
olup biten herşeyin ilgisini çeken bir insanın ele aldığı toplumun yalnızca
“kendi gözlemdiği toplumdan ibaret” olması mümkün değildir. Toplumun bir
parçasında olan mafyayı yazamayan bir sosyalist gerçekçilikten söz edebilmek
mümkün değildir. Sosyalist gerçekçilik iddiası, kendisi gibi insanlarla
oluşturulan bir çevrenin küçük fırtınalarına sığmayacak kadar büyük bir
iddiadır. Çünkü sosyalist gerçekçilik, toplumu bütün parçalarıyla ele alır ve
konuya emeğiyle geçinen toplumsal kesimlerin gözünden bakar, sorunlara bu
kesimlerin çıkarları doğrultusunda çözümler önerir.
Bu bakış
açısı dışında yazılan ve “sosyalistlik” iddia eden metinler ancak, Bilimsel
Sosyalizm’in teorisyenleri olan filozoflar Karl Marx ve Friedrich Engels’in
kullandığı ifadeyle “küçük burjuva sosyalizmi”(3) sıfatı taşıyabilirler.
Türkiye’de yaygın kullanılan ifadeyle “saray sosyalistliği”...
(2)Sosyalist gerçekçilik, http://www.insanokur.org/?p=442
(3)Karl Marx & Friedrich Engels –
Komünist Parti Manifestosu
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder