Takvim yaprakları 17 Ağustos 1999 yılını gösterdiğinde Türkiye cumhuriyet devriminden bu yana tarihinin en büyük doğal afetlerinden birini yaşadı. Yerel saat gece yarısı 03 : 02 'yi gösterdiğinde merkez üssü Gölcük/Kocaeli olan 7,5 şiddetindeki o büyük affet gerçekleşdi. Yaşanan facia sonucu resmi makamlarca açıklanan sayıya göre 17. 480 ölü, 23.781 kişi yaralı ve 505 vatandaşımız ise sakat olarak geçti kayıtlara. Ancak sonradan yapılan araştırma ile resmi raporların gerçeği hiçde yansıtmadığı ortaya çıktı. Gerçek veriler açıklandığında ise afetin ne denli büyük olduğu paylaşıldı dünya kamuoyusu ile. Buna göre ölenlerin sayısı 50 bin ve yaralıların sayısı ise 100 bin civarında olduğu belirlendi. Deprem sırasında ve sonrasında yaşanan acziyet, bir doğa olayı olan depremin bir afete nasıl dönüşebileceğini hepimize çok acı bir şekilde gösterdi.
Yaşanan bu acının ardından, Ülkemizin deprem gerçeği tüm platformlarda dile getirilip tartışıldı. Özelikle bu konuya büyük hasasiyet gösteren bilim insanları, Meslek Odaları, duyarlı siyasetçiler ve gazeteciler söz konusu gerçeğe uygun politikaların geliştirilmesi ve titizlikle yaşama geçirilmesi noktasında kendi alanlarında sorumluları uyardı, raporlar hazırladı ve önerileri kamuoyu ile paylaşdı. Sonrasında Deprem Konseyi, Deprem Şurası ve Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı (KENTGES) gibi birden fazla çalışma gerçekleştirildi. İnşaat Mühendisleri Odası ve TMMOB düzenlediği Kongre ve Sempozyumlarda bilim insanlarının görüşlerinin yönetmeliklere yön vermesi için çalıştı, yapı denetim mekanizmasının daha etkin bir şekilde hayata geçirilmesi için öneriler sundu, büyük Japonya depremini yerinde inceleyerek çıkarılan sonuçları Türkiye kamuoyuyla paylaştı.
Ancak ne var ki yukarıda saydığım onca çalışmlar, geçmişde ve bugünde yürütme organını ellerinde bulunduran kişi ve kişilerce yıllardır sadece seyredildi. 12 yıldır sürekli tekrar oluşabilecek bir afete karşı rapor hazırlayan bilim insanlarının ve sivil toplum kuruluşlarının emekleri her seferinde çeşitli bahanelerle ret edilip görmezden gelindi.
Marmara Depremin 12. yıl dönümünde Türkiye
Marmara Depremi o günlerde bizleri ülke olarak dünyaya depreme karşı ne denli hazırlıksız olduğumuzu acımasız bir gerçekle gösterdi. Yıllar ilerledikçe bu gerçek unutuldu, yılda sadece bir kere hatırlanan ve basında boş gündemi doldurmak için malzeme olarak kullanıldı senelerce. Tabii Buarada sözüm meclisten dışarı... Öteden beri bu yönde çalışmalar yapan aydın bilim adamlarını, sivil toplum kuruluşlarını ve çeşitli meslek örgütlerini ayrı tutuyorum. Özelikle de Türkiye Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği'ne(TMMOB) ve buna bağlı bir çok kuruluşa şahsım olarak bu yönde yaptıkları çalışmlardan ötürü bir teşekkürü kendilerine bir borç bilirim. İşde yine TMMOB'a bağlı İnşat Mühendisleri Odası' nın (İMO) 2011 yılı itibari ile çıkardığı raporlara göre Türkiyede hali hazırdaki durumu şöyle;
Ülkemizde 100 kamu binasından(Okul, Hastane, Cezaevi, Devlet daireleri v.b ) yalnızca bir tanesi onarıldı. Yine İMO'nun verilerine göre Türkiyedeki yapıların yüzde 67 'sinin kaçak olduğu bildirildi. Bugün olası bir depremde kimi kaynaklara göre 13 milyoni kimi kaynaklara ise 16 milyon yapının denetim zafiyetinden ötürü ciddi zarar göreceği ve büyük bir kısmınında enkaz haline dönüşeceği bir gerçek. İmar ve ihale yasası ile ilgili yeni düzenlemeler yapılmadı. En başta da kamu yapıları olmak üzere yapı denetimi yapılmadı. Nüfusun yoğun olduğu öğrenci yurtları, cezaevleri, hastanelerin sadece yüzde birinde yıkım ya da onarım yapıldı. Sadece okullarda bu yüzde 10'u buldu. Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve İstanbul Konut İmar Plan Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'nin (KİPTAŞ) binaları denetim dışında yapılıyor.
Peki Sorunlarının çözüm ne ?
- Mevcut yapı stokunun durumu gerçekçi bir şekilde analiz edilmeli. Yapıların ne kadarının deprem yönetmeliği, mevzuat ve standartlara uygun olduğu biran evvel belirlenmeli ve buna göre güçlendirme, onarım ya da yeniden inşaa gibi çalışmalar yapılmalı.
- Türkiye’nin yeni konut inşaa sürecinde önemli bir yere sahip olan TOKİ ve kamu kurumlarına ait binalar yapı denetim mekanizmasına tabi tutulup denetlenmeli.
- Kaçak yapılaşmayı önleyici tedbirler alınmadı.
- İlk ve Orta öğretim okullarında Öğrencilere, Halk eğitim ve benzeri sivil toplum kuruluşlarında ise yurttaşlara olası bir deprem halinde yapılması gerekenler öğretilmeli.
-Bilim insanlarının, TMMOB, İMO ve benzeri sivil toplum kuruluşlarının raporları dikkate alınmalı, bu yönde gereken yasa ve kanun hükmünde kararnameler çıkartılmalıdır.
Uzmanlara göre Türkiye'nin depreme dayanıklı hale gelmesi için 30 milyar dolara ihtiyaç duyduğunu, ancak 7,3'lük Marmara Depremi'nde önlem alınmazsa 100 milyar dolarlık zarara uğrayacağını her fırsatta dile getiriliyor. 1999 yılından bugüne her yıl bir milyon dolar ayrılsa idi şayet, bugün 12 milyon dolar ile Türkiyede ciddi önlemler almış olacağının da altını özelikle çizmek istiyorum.
Sonuç olarak bu cennet ülkemizin deprem gerçeği; çeşitli sektörlerde rant elde etmek için deklare edilen ve sonra rafa kaldırılan planlara, fay hatları üzerine kurulan kimyasal atık çöplüklerine, mahal vermeyecek denli ciddi boyutlardadır. Durum hal böyle iken biz vatandaşlar olarak hem Ulusal Deprem Strateji ve Planı’nın, hem de Yalova’da olduğu gibi yeni felaketlere davetiye çıkaracak uygulamaların takipçisi olmalıyı bir yurttaşlık vazifesi olarak algılamalı ve benimsemeliyiz. Son olarak 17 Ağustos 1999 depreminde hayatını kaybendenlere Allahtan rahmet eyler, geride kalan eş ve dostlarına baş sağılığı dilerim...
Bu acı felaketlerin bir daha yaşanmaması dileklerimle...
Saygılarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder