logo

7 Ağustos 2012 Salı

Aynı Terane, Aynı Ke...

       Hakkari'de, dün (5 Temmuz 2012 tarihinde) sekiz askerimiz öldürüldü. Bunu hepimiz biliyoruz. Çünkü sürekli aynı hüsran, aynı üzüntü, aynı terane. Bu öldürülen kaçıncı masum insan? Artık saymıyorum, sayamıyorum. Bu konuya daha fazla girmiyorum. Çünkü “iki taraf için de büyük üzüntü duyuyorum” demem duygularımı ve düşüncelerimi anlatmak için yeterli olacaktır. Bu kan kaybının biteceğini de düşünmüyorum. Kusura bakmayın hayalperest olmayacağım.
Sayın Başbakan, olayın yaşandığı gün, bir televizyon kanalında açıklamalarda bulundu. O kadar güzel(!), o kadar çözümcü(!), o kadar faydalı(!), o kadar değişik(!) şeyler söyledi ki, büyük heyecana kapıldım!
       Sekiz askerimiz öldürülmüş, iç savaşımız devam ediyor, Sayın Başbakan ise tarif edilemez bir yaratıcılıkla, “Mübarek” Ramazan Ayı'nda bu büyük kalleşliktir diyor. Vicdansızlıktır diyor. Sizi temin ederim ki geçen sene bu zamanda da aynı şeyi söylüyordu. “Ramazan Ayı şerefi hürmetine dayanıyoruz” demişti, tam geçen sene bu zamanlar. Ne değişti? Hiçbir şey. Yine iki taraftan da insanlar hayatını kaybediyor. Değişmeyecek de. Bu devran böyle gidecek. Nereye kadar bilinmez ama gidecek.
       Her zaman olduğu gibi basına çatıyor ve çanak tutmakla suçluyor. Sayın Başbakan basını ne zaman suçlamadı ki?
       Üstün siyaset bilgisinden olacak ki (ciddiyim, nükte yapmıyorum) CHP'ye sataşıyor, çamur atıyor. Sekiz askeriniz ölmüş, siz CHP üzerinden prim yapıyorsunuz. CHP bize çözüm önerisi sunmadı diyorsunuz. Onu suçluyorsunuz, bunu suçluyorsunuz. Bize ne ki CHP'den? Halkın dilinden anlamak işte budur. Programda vermek istediği mesaj açıkça ve özetle şuydu:
       “Biz bu ülkenin bir numaralı partisiyiz. Mübarek Ramazan Ayı'nda bile bize zulmediliyor. Bizden sonraki en iyi parti olan ana muhalefet partisi, hiçbir şey beceremiyor. Onlar iktidar olsa da beceremezdi. Biz en azından terörist öldürebiliyoruz. Allah bizim yanımızda, ölenlerimiz cennete gidecek. Üzülmeyin PKK'yı bitireceğiz.”
       Üstüne üstlük temmuz ayından itibaren 115 teröristi etkisiz hale getirdik diyerek övünüyor. İsterseniz 11.115 kişiyi öldürün Sayın Başbakanım. Bu işin böyle çözülmeyeceğini artık hepimiz biliyoruz. Yok yere iki dost halkın birbirini katletmesinden başka bir şey değil bu yaşananlar. Ama sayı fazla ya, halkımız sevinir tabi bu işe. Yalan yazıyorsam söyleyin lütfen: Yıllardır bunları duymuyor muyuz? Yıllardır öldürülen gerilla sayısı öldürülen asker sayısından fazla değil miydi zaten? E ne değişti? Boşu boşuna insanlar öldü. Bu kadar..! Boşu boşuna...
       Kısaca aynı terane...
       Gel gelelim kendi ülkemizdeki sorunda yıllardır ne politik ne de askeri anlamda kayda değer hiçbir ilerleme kaydedilmemişken, iki taraf birbiriyle anlaşamamışken, Suriye'nin meselesini kendimize dert etmiş bulunmaktayız. Tamam, Esad sivillere ateş açmış olabilir, bu düpedüz vahşet. Ama bizim bu kadar içerlememiz bana çok saçma geliyor. Kendi meselemiz olmasa eyvallah. Lakin daha kendi evimizde huzur yok. Düşünün, kendi evinizde eşiniz ve çocuklarınızla, canınız ciğerinizle anlaşamıyorsunuz, komşunuzun sorunlarını kendinize dert ediyorsunuz. Komşunuzu tehdit ediyorsunuz, “eşinle, çocuğunla aranı düzelt, yoksa kötü yaparım, mahallenin muhtarı da arkamda...”
Oldukça samimi. Oldukça içten. Uyumaya devam edelim. Ne de olsa televizyonda hep aynı haberler. “Şu kadar askerimiz şehit oldu, Esad sivilleri taradı, Olimpiyatlarda yine madalya alamadık, iftarda yememeniz gerekenler...”

       Uğur Mutlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder