logo

1 Eylül 2011 Perşembe

Silahlı ya da Silahsız Hasım ve Vesayet

Bugün Radikal gazetesinde Dinçer Gökçe imzalı “Askeri tören ve vesayet tartışması”(1) başlıklı bir haber yayınlandı. 30 Ağustos’taki “sivil” Zafer Bayramı kutlamaları hakkındaki haberde konuyla ilgili çeşitli kişilere ait görüşlere yer verilmiş.

Gökçe’nin haberine göre Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Baskın Oran törenler hakkında, “Bu görüntüler bence bir devrim değil evrim oldu. Bu anlamda sağlam bir vesayet yıkılışından söz edebiliriz. Bu değişimin iyi olduğundan hiç şüphem yok. Yerine ‘AKP vesayeti geldi’ diyorlar. Böyle olsa bile silahlı bir hasımla silahsız hasım arasında yorum yapılamaz. Silahsız hasımla mücadele etmek rahattır. Silahlı hasımla mücadele edilmez.” demiş.

Sayın Oran’ın bu görüşünün ülkemiz gerçekliğinden uzak bir ayrıklığa dayandığına şüphe yok. Bu ayrıklık, TSK’nin Dünya ve Türkiye hegomonyasından ayrık, bağımsız bir yapı olduğu düşüncesidir.

Sanki bu ordu, 1960’da ABD’den borç isteyen fakat alamayan ve bunun üzerine Temmuz’da SSCB’den borç istemekle ABD’yi tehdit etmesi üzerine 27 Mayıs 1960 tarihinde dönemin Başbakanı Adnan Menderes’i devirip asmamış ve eskiyen ekonomik sistem yerine batının yeni sistemi olan Keynesçi Sosyal Refah Devleti’ne ülkemizi dahil etmemiş.

Sanki, 1971’de gerek kendi iç dinamikleri, gerekse 1968 gençlik hareketi sebebiyle o döneme kadarki hakim ekonomik sistem olan Bretton Woods Sistemi(2)’nin kaldırılmasına sebep olacak kadar sarpa saran hegomonyanın yeniden inşası için 12 Mart 1971 tarihinde yönetime el koyup Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asmamış.

Sanki, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren Sovyetler’in dünya üzerindeki etkisini yitirmesiyle birlikte neoliberal politikalarla yeni stratejiler izleyerek iyice saldırganlaşan kapitalist düzene ülkemizin de entegre edilmesi için 12 Eylül 1980 tarihinde yönetime el koyup ülkemizi neoliberal emperyalizme pazar haline getiren 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları(3)’nın uygulanmasını sağlamamış.

Ve yine bugün, 12 Eylül Darbesi’nin bu ülkede özgürce ülke yönetimine katılmanın önünde Çin Seddi gibi yükselen 1983 Anayasası bu özelliklerinden arınmış gibi kalkıp, “Bu anlamda sağlam bir vesayet yıkılışından söz edebiliriz. Bu değişimin iyi olduğundan hiç şüphem yok” demek tam bir iki yüzlülüktür.

Yine aynı haberde HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu’nun 12 Eylül 1980 rejiminin hegomonyanın istekleri doğrultusunda geçirmiş olduğu birkaç rötuş dışında dimdik ayakta durduğunu gösteren şu sözlerine yer verilmiş: “Gelinen aşamada vesayeti kimin yöneteceği konusu önem kazanmış durumda. Hükümetin bu noktadaki yaklaşımı problemli. Orada vesayeti kaldırmaktan çok kendisinin gelmesi hedefleniyor. Kendileri oraya geldiğinde sorun bitmiş oluyor sanki. Bunun örneklerini YÖK ve benzeri kurumlarda gördük. En son terörle mücadele konusunda bir tartışma gündemde. İşte ‘asker yapamadı biz yapacağız; biz daha iyi temiz bitireceğiz’ diye. İmhaya dayalı bu politika, güvenlik eksenli ve sorunun bu şekilde çözülemediği ortada.”

Kısacası bugün yaşananlar vesayete son vermek değil, vesayetin geçici yürütücülüğünü yapanlardan asıl sahiplerine iadesidir.

(1)Dinçer Gökçe, “Askeri tören ve vesayet tartışması”, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&VersionID=87288&Date=01.09.2011&ArticleID=1061964

(2)Bretton Woods Sistemi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Bretton_Woods_sistemi

(3)24 Ocak Kararları, http://tr.wikipedia.org/wiki/24_Ocak_Kararlar%C4%B1

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder