Haziran Direnişi bir kez daha çıplak bir gerçeklik olarak önümüze koymuştur ki, sosyalist siyasetin Türkiye siyasetinde bir güç odağı olması yakıcı bir ihtiyaç haline gelmiştir. Hak ve emek mücadelelerinde, görülebilir bir ölçüde alan kaplayan sosyalistler, konu seçimler ve “büyük siyaset” olunca aynı etkiye ulaşamıyor.
Bu somut durumun gerekçelerini tartışmak ve bu soruna bir çözüm üretmek tabii ki sosyalistlerin görevidir. Fakat bu görev, içerisinde bulunduğumuz bir iç savaş kışkırtıcılığının had safhada olduğu ve tek parti faşizminin inşası için hız kesmeden adımların atıldığı bir dönemde yapılacak bir tartışma değildir. Çünkü bir sosyalist devrimci; Anadolu’daki halk deyimiyle, “sırtında yumurta küfesi olan” insandır. Sosyalist örgütler de aynı niteliktedir.
Zaten Kürt illeri fiili işgal altındayken, asker, polis ve gerilla cenazeleri sayılamaz durumdayken, 81 ilde Kürt halkına yönelik ölümlü boyuta varabilen saldırılar gerçekleşirken, HDP binaları ve Kürt yurttaşlara ait işyerlerinin yakılması gibi olağanüstü olaylar peşpeşe yaşanırken kimse sosyalistlerin neden seçim düzleminde toplumsallaşıp bir odak olamadığı sorusuyla ilgilenmek istemez.
İTTİFAK, İLTİHAK VE İLHAK
Tartışmayı politik hale getirmek ve sağlıklı bir düzleme çekebilmek için, tartışmanın üzerine döndüğü kavramların açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Tartışmanın sağlıksızlığı, tartışmanın gerçekleştiği düzlemde bulunan ittifak, iltihak ve ilhak kavramları üzerinde yaşanan yaklaşım farkından kaynaklanmaktadır. Bu kavramları açıklamaya çalışırsak kabaca;
İlhak: Bir grubun başka bir gruba, ona hiçbir hak tanımadan el koyması,
İltihak: Bir grubun başka bir gruba hiçbir koşul sunmadan teslim olması,
İttifak: Belli konularda anlaşan grupların ortak hedefler etrafında yanyana gelerek birlikte hareket etmesi
şeklinde açıklanabilir.
‘YUTULMA’ KORKUSU VE STERİL KALMA REFLEKSİ
Sosyalistlerin seçim alanında ülke genelinde bir politik güç olacak özgül ağırlığa sahip olmadığı tespitini az önce de yinelemiştim. Yazının girişinde bahsettiğim “bağımsız sosyalist hat – ittifak karşıtlığı” bu somut durum üzerine inşa edilmektedir. Bu karşıtlığı kuranlara göre sosyalistler, seçimlerde tek başlarına bir politik odak olacak özgül ağırlığa sahip olmadan başka bir özgül ağırlığı olan politik odakla seçim ittifakına girerlerse bu ittifakın içinde kaybolurlar. Yani yine Anadolu’daki ifadeyle anlatırsak “Büyük balık, küçük balığı yutar” diye düşünüyor bu düşünceyi savunanlar.
Öncelikle şunun açıklıkla bilinmesi gerekmektedir ki: Türkiye’nin sosyalistleri kimsenin yutabileceği bir balık değildir. O kadar askeri darbe, politik karalama kampanyası, filli saldırı ve yok etme girişimine rağmen halen bu ülkede sosyalistler varsa kimse sosyalistleri yutamaz!
LENİNİZM VE İTTİFAK
Kendisini Marksist-Leninist olarak tarifleyen hiçbir örgüt ya da birey, seçim ittifakına girmek için politik bir odak olacak özgül ağırlığa sahip olmayı bekleyemez. Çünkü Lenin’in kendisi, “Komünistlerin en büyük ve en tehlikeli hatalarından biri, devrimin sadece devrimcilerin eliyle yapılabileceğini sanmalarıdır. Tersine, her ciddi devrimci çalışmanın başarısı için, devrimcilerin ancak gerçekten hayatiyet sahibi ve önder bir sınıfın öncüsü olarak rollerini oynayabileceklerini kavramak ve bu kavrayışı hayata geçirme yeteneğine sahip olmak mutlak zorunluluktur. Bir öncü ancak, önderlik ettiği kitleden kopmamayı, tersine bütün kitleyi gerçekten ileriye götürmeyi bildiğinde öncünün görevlerini yerine getirmiş olur. En çeşitli faaliyet alanlarında komünist olmayanla da bir ittifak yapmadan başarılı bir komünist inşadan söz edilemez” demektedir.(1)
ÖZGÜL AĞIRLIK VE İTTİFAK
Peki seçimlerde bir odak olarak cisimleşecek bir kitleyi arkana toplamadan başka bir toplumsal politik odakla sağlıklı ve “yutulmadan”seçim ittifakı yapılabilir mi? Bunun yapılabilirliğini en son ispatlayan Emek Partisi(EMEP) olmuştur.
Geçici Meclis Hükümeti sürecinde HDP, Meclis Hükümeti’ni bir “mücadele alanı” olarak tarifleyerek kendilerine gelecek bakanlık tekliflerini kabul edeceklerini belirtmiş; HDP MYK, tüm milletvekillerine olası bakanlık teklifini kabul etme yetkisi vermişti.
Bu sürecin ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu da HDP İstanbul Milletvekili olan EMEP Kurucu Genel Başkanı Levent Tüzel’e Geçici Meclis Hükümeti’nde bakanlık teklifi yaptı. EMEP GYK ise Geçici Meclis Hükümeti’ni bir “Savaş hükümeti” olarak nitelemiş ve bu hükümette bakan olarak yer almanın AKP’nin savaş politikalarını meşrulaştırarak ona hizmet etmek olarak tariflemiş ve Levent Tüzel’in bakan olmayacağını açıklamıştı.
Yani “özgül politik ağırlık” olarak HDP’ye kıyasla çok daha sınırlı bir alana sahip olan EMEP, kendi kurucu başkanını bakan yaptırmayacak ağırlığa kendi ittifakı içerisinde sahip olabiliyor. Yani EMEP, kararlı ve net bir politik doğrultu ile ittifak kurulduğunda “küçük bileşen” olunsa da da “kendini yutturmadan” ittifak yapılabileceğini ispatlıyor.
Bu durum sonrası HDP ile EMEP arasında oluşan tartışmalar bu iki partinin kendi tartışmalarıdır. Buradan çıkarılması gereken ders; net bir politik doğrultu, meşru siyasi talepler ve kararlı bir politik önderlik olduğu zaman, talepler konusunda da anlaşma sağlanırsa; kimse kimseyi yutmadan, gayet sağlıklı bir seçim ittifakı yapılabilir.
(1) "Militan Materyalizmin Önemi Üzerine" başlıklı yazısı, "Marksizmin Bayrağı Altında" dergisinin genel görevleri hakkında" Lenin, 26 Mayıs 1909 Seçme eserler. Cilt 11 s. 85
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder