Dünya'da
komünist siyasetin güçlenememesinin sebebi komünistlerin siyaset
yapmaya çekinmeleridir. Oysaki komünistler, “Ne yapmalı?”
sorusuna yanıt arayıp iş yapan insanlardır.
Dünya
Komünistleri, 1902'de Lenin'in devrimci partinin nasıl olması
gerektiğini anlattığı “Ne Yapmalı?” kitabıyla
birlikte 1902'den beri “Ne Yapmalı?” sorusunu sordu ve
buna kendi topraklarının gereklilikleri doğrultusunda yanıt
üretti. 1917 yılında Bolşevik Devrimi'nin Rusya'da ürettiği
yanıttan feyz alan devrimciler; Balkanlar, Orta ve Doğu Avrupa, Çin
ve Küba'da devrimlerle iktidara geldi.
Küba'da
1960 yılında gerçekleşen devrimden sonra o dönemki sosyalist
ülkelerin önderliğini yapan SSCB yöneticileri devrim için “Ne
yapmalı?” sorusundan vazgeçince reel sosyalizm önce yerinde
saymaya, 1983'te iktidara gelen SSCB Genel Başkanı Mihail
Gorbaçov'un “glasnost ve perestroika” siyasetleriyle
çözülmeye, 1989'da önce Berlin Duvarı'nın yıkılması 1991'de
ise tüm sosyalist ülkelerin dağılmasıyla birlikte yok olma
sürecine girdi.
ZORUNLU
SAVUNMA DÖNEMİ
Reel
sosyalizmin dağılmasıyla boşluğa düşen dünya komünistleri,
küresel sermayenin politik ve ideolojik karşı ataklarına karşı
ise adeta sığınaklara kaçmak zorunda kaldı. Bu saldırıların
ilk başladığı dönemlerde, yani 1990'lı “yenilgi”
yıllarında “sığınağa çekilmek” gayet doğal bir
tavırdı. Fakat küresel sermaye düzeni sürekli saldırıyor diye
sürekli sığınakta kalarak ne örgüt büyütülür, ne mücadele
ve bilinç taşınır, ne de siyaset yapılır.
Sığınaklarda
kalmayı alışkanlık haline getirip yaşarak devrimci değil,
“Kaptan Mağara Adamı” olunur. Taş Devri çizgi
dizisinden gayet iyi hatırlarız: Kaptan Mağara Adamı; hiçkimseyle
iletişim kuramadığı gibi, dikkat çekebilmek için başkalarının
birbirleriyle iletişim kurmalarını da bozmaya çalışır. Bu
yüzdendir ki bu komünist profili yüzünden insanların aklında,
“bozguncu komünistler” algısı oluşmuştur. Bu algıyı
yok etmenin yolu da, adı da komünizmden vazgeçmek değil, komünist
siyaset yapmaktır.
SİYASET
YAPMAK VE 'DOĞRUDA DURMAK'
Bu
yüzden bugün sosyalistler arasında; siyaset yapmak isteyenlerle
siyaset yapmaktan çekinen “ne yapmamalıcılar”
arasında bir tartışma vardır. Bu tartışma ilk olarak 2014
yılında TKP içerisinde başladı. HTKP kurulurken, TKP içerisinde
başlayan tartışmanın sadece TKP'yi ilgilendiren bir örgüt içi
tartışma olmadığını, Türkiye sosyalistleri arasında Haziran
Direnişi'nin yarattığı değişimlere ayak uydurmak isteyenlerle
Haziran Direnişi yaşanmamış gibi davranmak isteyenler arasında
yaşanan bir tartışma olduğunu söylemişti. HTKP, TKP içerisinde
başlayan bu tartışmanın “ideolojik parti”
formu ile “siyasi parti”
formu arasındaki tartışma olarak bakıyor.
Kabaca
tariflersek;
İdeolojik
parti: Bir ideolojinin kitabi değerlerini bir amentü edasıyla
savunup, o ideolojinin yaşanılan ülkedeki o günün gerçekliğine
nasıl uygulanacağına dair o dönemin ihtiyaçlarına yönelik
yanıt vermeyen partidir. Bu parti için “doğruda durmak”
ve “savrulmamak” tek kriterdir. Bu partiler sürekli
“ideolojik sapma” ararlar.
Siyasi
parti: Savunulan ideolojinin hayata geçirilmesi için siyaset
yapmanın yollarını arayan, kendisini siyaset arenasında görünür
kılmaya çalışan partidir. İhtiyaç halinde farklı
ideolojilerden ya da siyasetlerden partilerle geçici olarak birlikte
hareket edebilirler. “Doğruyu söylemek” siyasi partiler
için önemli olsa da siyasi partiler için esas olan doğrular için
siyaset yapmaktır.
Bu
tariflemeler ışığında söyleyebiliriz ki HTKP, bir ideolojik
parti değil, siyasi parti olmak hedefindedir. HTKP'nin etrafında
dönen tartışmaların kaynağı budur.
HDP'YE
DESTEK ÇAĞRIMIZ VE KONGRE RAPORLARIMIZ
Bu
tartışmanın son hali HTKP'nin de destek verdiği siyasetçi, aydın
ve demokratik kitle örgütlerinin 20 Eylül 2015 tarihinde HDP'ye oy
verme çağrısı üzerine yaşanmıştır.(1) Bazı okuma –
yazması olmayan ne yapmamalıcı arkadaşlar bizim HDP'ye oy çağrısı
yapmamız üzerine TKP 11. Kongre ve TKP 12. Kongre raporlarında
Kürt Sorunu ve Kürt Hareketi üzerine yapılmış tahlilleri ve
Kürt Hareketi'ne ilişkin eleştirileri paylaşılarak HTKP'nin
“ideolojik-politik sapma” içerisinde olduğunu ispatlamaya
çalıştılar! Okuma yazması olmayan bu arkadaşlar için HTKP MK
üyesi Erkan Baş'ın, HTKP'nin seçim tavrını açıkladığı
yazısındaki seçim tavrımızı tanımladığı bölümü aktarayım
da tekrar okusunlar:
“Sözünü
ettiğimiz tutum, HDP’nin siyasal, ideolojik veya programatik
hattını bir bütün olarak sahiplenmek ve desteklemek anlamına
gelmiyor. Hatta aksine sözünü ettiğimiz net tutumu esas
belirginleştiren yan, 'HDP’li değiliz ama HDP’ye oy vereceğiz'
biçiminde özetlenebilecek bir tutumu alabilmektir. Hatta
gerekiyorsa, açıkça ve ayrıntılı biçimde HDP’ye dönük
eleştirilerimizi ortaya koyarak HDP’ye oy vermek de
diyebiliriz.”(2)
Bu
ifadelerin ardından halen HTKP'nin HDP kuyrukçuluğu yaptığı,
HDP'ye eklemlendiği, ideolojik-politik sapma içerisinde olduğu
gibi zırvaları seslendirmek ya okuduğunu anlamamaktır, ya da
kıskançlıktan kasten yalan söylemektir. Okuduğunu anlamayanlara
derdimizi anlatırız, o önemli değil; ama kasten yalan söyleyeni
karşımıza alıp mücadele etmek dışında bir seçeneğimiz yok.
Çünkü, “gerçekler
devrimcidir!”
Peki
HTKP, HDP'ye oy verme çağrısı yaparken neyi hedefliyordu? HDP Eş
Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın ifadeleriyle anlatalım. Figen
Yüksekdağ, 22 Eylül 2015 akşamı Hayat TV'de katıldığı “Ne
yapmalı, nasıl yapmalı?” programında, “AKP ile çözüm
sürecini sürdürebilecek dinamik kalmamıştır. Bizlerin 1
Kasım'da halkların çözüm gücünü ortaya çıkarmamız
gerekmektedir” dedi.
Bizim
HDP'ye oy vermekteki tek hedefimiz bu sözlerin gerçekleşmesi için
siyaset alanı açmaya çalışmaktır. Bunun dışında bizim için
söylenen her şey laf-ı güzaftır!
LUNAPARK
VE YANGIN YERİ
Bazı
arkadaşlarımız Türkiye sosyalistlerine, “Önce
kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçeceğiz!”
çağrısında bulunmuş. Çünkü bu arkadaşlara göre,
“Lunaparklarda
aynalar vardır. Bazıları sizi kısa, bazıları uzun, bazıları
dev gibi, bazıları ise yamuk yumuk gösterir. Bugün öncelikle
aynaya baktığımızda kendimizi düzgün bir şekilde görmeye
ihtiyacımız bulunuyor. Yoksa dev aynasından sonra sıra yamuk
yumuk gösteren aynaya geliyor”muş.(3)
Başkaları
ne yapar ya da ne der bilmiyorum ama bizim tavrımız bu siyasi akla
karşı nettir. Lunaparkta siyaset yapanlar, önce dev aynalarına
sonra da yamuk gösteren aynalara göre siyaset yaparlar. HTKP ise
yangın yerinde siyaset yapar. Çünkü bizim için, “Yaşamak
görevdir yangın yerinde insan kalarak!”
Tevfik
Fikret'in sözüyle bitirelim: YÜKSELMEYEN DÜŞER! YA TERAKKİ
YA İNTİHAT!
(1)Saray yenilecek halk kazanacak, http://ilerihaber.org/saray-yenilecek-halk-kazanacak/22212/
(2)Erkan Baş, "1 Kasım üç görev", İleri Haber, 19 Eylül 2015, http://ilerihaber.org/yazarlar/erkan-bas/1-kasim-uc-gorev/1535/
(3)Kamil Tekerek, "Önce kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçeceğiz!", "Yolumuza Devam Ediyoruz, "14 Eylül 2015, http://yolumuzadevamediyoruz.org/2015/09/once-kendimizi-dev-aynasinda-gormekten-vazgececegiz/
Soner
Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder