logo

23 Eylül 2015 Çarşamba

Bozguncu komünistler ya da “Ne yapmamalıcılar”

Dünya'da komünist siyasetin güçlenememesinin sebebi komünistlerin siyaset yapmaya çekinmeleridir. Oysaki komünistler, “Ne yapmalı?” sorusuna yanıt arayıp iş yapan insanlardır.

Dünya Komünistleri, 1902'de Lenin'in devrimci partinin nasıl olması gerektiğini anlattığı “Ne Yapmalı?” kitabıyla birlikte 1902'den beri “Ne Yapmalı?” sorusunu sordu ve buna kendi topraklarının gereklilikleri doğrultusunda yanıt üretti. 1917 yılında Bolşevik Devrimi'nin Rusya'da ürettiği yanıttan feyz alan devrimciler; Balkanlar, Orta ve Doğu Avrupa, Çin ve Küba'da devrimlerle iktidara geldi.

Küba'da 1960 yılında gerçekleşen devrimden sonra o dönemki sosyalist ülkelerin önderliğini yapan SSCB yöneticileri devrim için “Ne yapmalı?” sorusundan vazgeçince reel sosyalizm önce yerinde saymaya, 1983'te iktidara gelen SSCB Genel Başkanı Mihail Gorbaçov'un “glasnost ve perestroika” siyasetleriyle çözülmeye, 1989'da önce Berlin Duvarı'nın yıkılması 1991'de ise tüm sosyalist ülkelerin dağılmasıyla birlikte yok olma sürecine girdi.

ZORUNLU SAVUNMA DÖNEMİ

Reel sosyalizmin dağılmasıyla boşluğa düşen dünya komünistleri, küresel sermayenin politik ve ideolojik karşı ataklarına karşı ise adeta sığınaklara kaçmak zorunda kaldı. Bu saldırıların ilk başladığı dönemlerde, yani 1990'lı “yenilgi” yıllarında “sığınağa çekilmek” gayet doğal bir tavırdı. Fakat küresel sermaye düzeni sürekli saldırıyor diye sürekli sığınakta kalarak ne örgüt büyütülür, ne mücadele ve bilinç taşınır, ne de siyaset yapılır.

Sığınaklarda kalmayı alışkanlık haline getirip yaşarak devrimci değil, “Kaptan Mağara Adamı” olunur. Taş Devri çizgi dizisinden gayet iyi hatırlarız: Kaptan Mağara Adamı; hiçkimseyle iletişim kuramadığı gibi, dikkat çekebilmek için başkalarının birbirleriyle iletişim kurmalarını da bozmaya çalışır. Bu yüzdendir ki bu komünist profili yüzünden insanların aklında, “bozguncu komünistler” algısı oluşmuştur. Bu algıyı yok etmenin yolu da, adı da komünizmden vazgeçmek değil, komünist siyaset yapmaktır.

SİYASET YAPMAK VE 'DOĞRUDA DURMAK'

Bu yüzden bugün sosyalistler arasında; siyaset yapmak isteyenlerle siyaset yapmaktan çekinen “ne yapmamalıcılar” arasında bir tartışma vardır. Bu tartışma ilk olarak 2014 yılında TKP içerisinde başladı. HTKP kurulurken, TKP içerisinde başlayan tartışmanın sadece TKP'yi ilgilendiren bir örgüt içi tartışma olmadığını, Türkiye sosyalistleri arasında Haziran Direnişi'nin yarattığı değişimlere ayak uydurmak isteyenlerle Haziran Direnişi yaşanmamış gibi davranmak isteyenler arasında yaşanan bir tartışma olduğunu söylemişti. HTKP, TKP içerisinde başlayan bu tartışmanın “ideolojik parti” formu ile “siyasi parti” formu arasındaki tartışma olarak bakıyor.

Kabaca tariflersek;

İdeolojik parti: Bir ideolojinin kitabi değerlerini bir amentü edasıyla savunup, o ideolojinin yaşanılan ülkedeki o günün gerçekliğine nasıl uygulanacağına dair o dönemin ihtiyaçlarına yönelik yanıt vermeyen partidir. Bu parti için “doğruda durmak” ve “savrulmamak” tek kriterdir. Bu partiler sürekli “ideolojik sapma” ararlar.

Siyasi parti: Savunulan ideolojinin hayata geçirilmesi için siyaset yapmanın yollarını arayan, kendisini siyaset arenasında görünür kılmaya çalışan partidir. İhtiyaç halinde farklı ideolojilerden ya da siyasetlerden partilerle geçici olarak birlikte hareket edebilirler. “Doğruyu söylemek” siyasi partiler için önemli olsa da siyasi partiler için esas olan doğrular için siyaset yapmaktır.

Bu tariflemeler ışığında söyleyebiliriz ki HTKP, bir ideolojik parti değil, siyasi parti olmak hedefindedir. HTKP'nin etrafında dönen tartışmaların kaynağı budur.

HDP'YE DESTEK ÇAĞRIMIZ VE KONGRE RAPORLARIMIZ

Bu tartışmanın son hali HTKP'nin de destek verdiği siyasetçi, aydın ve demokratik kitle örgütlerinin 20 Eylül 2015 tarihinde HDP'ye oy verme çağrısı üzerine yaşanmıştır.(1) Bazı okuma – yazması olmayan ne yapmamalıcı arkadaşlar bizim HDP'ye oy çağrısı yapmamız üzerine TKP 11. Kongre ve TKP 12. Kongre raporlarında Kürt Sorunu ve Kürt Hareketi üzerine yapılmış tahlilleri ve Kürt Hareketi'ne ilişkin eleştirileri paylaşılarak HTKP'nin “ideolojik-politik sapma” içerisinde olduğunu ispatlamaya çalıştılar! Okuma yazması olmayan bu arkadaşlar için HTKP MK üyesi Erkan Baş'ın, HTKP'nin seçim tavrını açıkladığı yazısındaki seçim tavrımızı tanımladığı bölümü aktarayım da tekrar okusunlar:

Sözünü ettiğimiz tutum, HDP’nin siyasal, ideolojik veya programatik hattını bir bütün olarak sahiplenmek ve desteklemek anlamına gelmiyor. Hatta aksine sözünü ettiğimiz net tutumu esas belirginleştiren yan, 'HDP’li değiliz ama HDP’ye oy vereceğiz' biçiminde özetlenebilecek bir tutumu alabilmektir. Hatta gerekiyorsa, açıkça ve ayrıntılı biçimde HDP’ye dönük eleştirilerimizi ortaya koyarak HDP’ye oy vermek de diyebiliriz.”(2)

Bu ifadelerin ardından halen HTKP'nin HDP kuyrukçuluğu yaptığı, HDP'ye eklemlendiği, ideolojik-politik sapma içerisinde olduğu gibi zırvaları seslendirmek ya okuduğunu anlamamaktır, ya da kıskançlıktan kasten yalan söylemektir. Okuduğunu anlamayanlara derdimizi anlatırız, o önemli değil; ama kasten yalan söyleyeni karşımıza alıp mücadele etmek dışında bir seçeneğimiz yok. Çünkü, “gerçekler devrimcidir!

Peki HTKP, HDP'ye oy verme çağrısı yaparken neyi hedefliyordu? HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın ifadeleriyle anlatalım. Figen Yüksekdağ, 22 Eylül 2015 akşamı Hayat TV'de katıldığı “Ne yapmalı, nasıl yapmalı?” programında, “AKP ile çözüm sürecini sürdürebilecek dinamik kalmamıştır. Bizlerin 1 Kasım'da halkların çözüm gücünü ortaya çıkarmamız gerekmektedir” dedi.

Bizim HDP'ye oy vermekteki tek hedefimiz bu sözlerin gerçekleşmesi için siyaset alanı açmaya çalışmaktır. Bunun dışında bizim için söylenen her şey laf-ı güzaftır!

LUNAPARK VE YANGIN YERİ

Bazı arkadaşlarımız Türkiye sosyalistlerine, “Önce kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçeceğiz!” çağrısında bulunmuş. Çünkü bu arkadaşlara göre, “Lunaparklarda aynalar vardır. Bazıları sizi kısa, bazıları uzun, bazıları dev gibi, bazıları ise yamuk yumuk gösterir. Bugün öncelikle aynaya baktığımızda kendimizi düzgün bir şekilde görmeye ihtiyacımız bulunuyor. Yoksa dev aynasından sonra sıra yamuk yumuk gösteren aynaya geliyor”muş.(3)

Başkaları ne yapar ya da ne der bilmiyorum ama bizim tavrımız bu siyasi akla karşı nettir. Lunaparkta siyaset yapanlar, önce dev aynalarına sonra da yamuk gösteren aynalara göre siyaset yaparlar. HTKP ise yangın yerinde siyaset yapar. Çünkü bizim için, “Yaşamak görevdir yangın yerinde insan kalarak!

Tevfik Fikret'in sözüyle bitirelim: YÜKSELMEYEN DÜŞER! YA TERAKKİ YA İNTİHAT!


(2)Erkan Baş, "1 Kasım üç görev", İleri Haber, 19 Eylül 2015, http://ilerihaber.org/yazarlar/erkan-bas/1-kasim-uc-gorev/1535/ 

(3)Kamil Tekerek, "Önce kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçeceğiz!", "Yolumuza Devam Ediyoruz, "14 Eylül 2015, http://yolumuzadevamediyoruz.org/2015/09/once-kendimizi-dev-aynasinda-gormekten-vazgececegiz/

Soner Bahadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder