İnsanlık tarihinin temel ilkelerinden biridir: İcat, ihtiyaçtan doğar. Faşizanlığının dozajını arttıran AKP iktidarına karşı tepkisi de aynı oranda keskinleşmeye başlayan toplumsal muhalefetin iktidar olmaya ihtiyacı vardır.
Bu ihtiyaç doğrultusunda ortaya atılıp en çok tartışılan “icat”lardan biri de Cumhuriyet Halk Partisi(CHP), Halkların Demokratik Partisi(HDP) ve Birleşik Haziran Hareketi(HAZİRAN) arasında seçim ittifakının yapılması.
Hatta HAZİRAN’ın yerel meclislerinin hepsinde bu hafta bu konu tartışılıyor ve yerel meclislerdeki tartışmaların sonunda oluşturulacak raporlar haftasonu HAZİRAN Yürütme Kurulu tarafından değerlendirilecek ve HAZİRAN’ın merkezi seçim tavrı belirlenmiş olacak.

Baştan belirtmek gerekiyor ki; kimsenin ırkına, dinine, diline, cinsine ve mensubu olduğu örgüte bakmaksızın yan yana gelen ve siyasi kültürümüze “dayanışma” kavramını radikal bir etkinlikle sokan Haziran Direnişi’ni var eden insanları örgütlü bir çatı altında mücadele etmeye çağıran HAZİRAN, kafadan kimseyle ittifak yapmayacağız diyemez. Çünkü Haziran Direnişi tam da “5 benzemez”in yan yana geldiği bir direniştir.
Fakat karşımızda, aynı zamanda bu “5 benzemez”in herhangi birine ikna olup onun arkasında saf tutmaya yanaşmayan ciddi de bir toplam var. O zaman bu “5 benzemez”in önünde; parklarda, meydanlarda ve sokaklarda gösterilen dayanışmanın bir “ittifak”a dönüştürülmesi gibi bir görev duruyor. Bu noktada, yazının girişinde yaptığım ittifak tarifi bize yol gösterici durumunda.

Bu rehberlik doğrultusunda incelemeye tartışmada taraf olduğum HAZİRAN’dan başlayayım. HAZİRAN’ın düşmanları; küresel ve yerel sermaye egemenliği(emperyalizm ve kapitalizm) ve dinci gerici faşizmdir. İhtiyaçlarımız; emeğin, laik bir bakış açısıyla egemen olmasıdır. İlkelerimiz ise; antiemperyalizm, kamuculuk, eşitlikçilik, laiklik, aydınlanmacılık ve kardeşliktir.
CHP’ye baktığımızda ise sadece söylemsel bir Recep Tayyip Erdoğan ve kabine düşmanlığı görüyoruz. Bu göstermelik düşmanlığa karşı CHP’nin ihtiyaçlar listesinde Mustafa Sarıgül, Mansur Yavaş, Ekmeleddin İhsanoğlu, Mehmet Bekaroğlu ve Murat Özçelik’i görüyoruz. CHP’nin ilkeleri ise Adnan Menderes’in ve Turgut Özal’ın mezarlarına çiçek bırakmak ve ABD’nin yeni partnerliğini görüyoruz.
Konunun en tartışmalı tarafı ise kuşkusuz HDP. HDP konusunda baştan söylememiz gereken bir konu var. HDP, seçime parti olarak girme kararını alırken HAZİRAN’a sormamıştır. Dolayısıyla HDP’nin barajı geçememesi gibi bir durumda HAZİRAN’ın zerre kadar vebali ve sorumluluğu olmayacaktır. Bu yüzden HDP de incelemeye başlarken tarif ettiğim göstergeden bağımsız bir pozisyonda değildir.
HDP’nin düşmanı; Kürdistan coğrafyasını paylaşan 4 ülkenin –hükümetlerinden ve çoğunluk olan halklarından bağımsız olarak- ulus devletleridir. İhtiyaçları; dünya siyasetinin şekillendiği bölge olan Ortadoğu’nun kritik bir coğrafi bölgesinde yer almalarından kaynaklı, bu siyasete etkin bir aktör olarak katılma ve Kürt kimliğine bir statü kazandırma. İlkeleri ise AKP’yi islamcı gerici faşistlikle suçlamamak ve bin yıllık islam kardeşliği bayrağı altında Kürt sorununu çözmektir.

Yukarıdaki çözümleme bize gösteriyor ki, bu 3 odak arasında herhangi bir ortak düşman, ortak ihtiyaç ya da ortak ilke bulunmamaktadır. Bu yüzden bu 3 odak arasında herhangi bir ittifak zemini de bulunmamaktadır.
Bu noktada sorulması gereke bir başka soru daha mevcut. HAZİRAN, bir haftasını ayırıyor seçim gündemine. Bu bir haftanın ana ekseni de CHP ve HDP ile ittifak yapılıp yapılmaması. Biz kendi aramızda gelin güvey oluyoruz da, herhangi bir CHP ya da HDP örgütü kendi içinde HAZİRAN ile ittifak yapma ihtiyacı duyup bunun zemini üzerine bir tartışma yürütüyor mu?(Tepedeki birkaç kişiden bahsetmiyorum) Eğer HAZİRAN, böyle bir ihtiyaç olarak kendini kabul ettiremediyse zaten bu iş olmaz.

CHP ve HDP saflarından, bu ittifakın olmaması durumunda oluşabilecek kuvvetli “felaket senaryoları” da yükseliyor.
CHP saflarından yükselen “felaket senaryosu”; Recep Tayyip Erdoğan’ın 400 milletvekili çağrısı yaptığı, bunun gerçekleşmesi durumunda Anayasa’nın değiştirilerek Başkanlık Sistemi’nin getirileceği, parlamentonun feshedileceği, seçimlerin iptal edileceği ve açık faşizmin ilan edileceği.
HDP saflarından yükselen “felaket senaryosu” ise, HDP’nin baraj altı kalması durumunda açılım sürecinin sekteye uğrayacağı, Kürt sorununda “90’lı yıllara” dönüleceği.
Bugün; Recep Tayyip Erdoğan’ın adından sonra en iyi bildiği şey, AKP’nin 2015 seçimlerinden 400 milletvekili çıkaracak kadar oy alamayacak olduğudur. Bu yüzden kendi şirketleri olan Gezici Araştırma Şirketi bile AKP’nin oyunun yüzde 39 olduğunu söylemiş, bu yüzden AKP faşizminden payına düşeni almıştır.
HDP ise açılım sürecini küresel sermaye egemenliği ile uzlaşı pazarlığı olarak yürütmekte ve siyasi doğrultu olarak zaten Türkiye emekçilerinden farklı bir kader kendine tayin etmiş durumdadır. Bir “çekince” olarak sunulan, şiddetin tırmandırıldığı kaotik bir dönem olan “90’lı yıllara dönüş” ifadesi ise açık bir tehdittir. Bu tehdidin ise devrimci siyasetle bağdaşmayacağını söylemeye gerek bile duymuyorum.

Peki seçimlerde ne yapmalı? Öncelikle seçimlere, “Parlamento’nun meşruiyeti” ya da “Parlamento’nun yeterliliği” gibi kriterlerle bakıp seçimi önemsizleştirmek ve gündem dışına itmek siyasi intihar olur.
Türkiye gibi seçimlerin önemsendiği bir ülkede bu ülkenin evlatları olan devrimcilerinin seçimlere yönelik söyleyecek sözü olmak zorundadır. Kimse merak etmesin; biz o Parlamento’ya girersek kimse bizim kafamızı yarıp, merdivenlerden aşağı atamaz. Çünkü biz, “Patron vekillerin ceketli siyaseti”(1)ni yapmıyoruz. Biz siyaseti, sokaktan Meclis’e taşımayı hedefliyoruz. Türkiye İşçi Partisi(TİP)’nin 15 milletvekili ile bütün parlamentoyu sallamasının tarihsel mirası belleklerimizde duruyor.
Daha önceki bölümlerde tahlilini yaptığım üzere Parlamento’daki partilerle ittifak yapmanın mümkünatı yok. O zaman HAZİRAN kendi ilkelerini, taleplerini ve siyasetini örgütlenerek güçlendirmeye çalışmaları ve kendi adaylarını ortaya koymalıdır.
Ama bu ülkenin devrimcilerinin tek sözü de seçim olmamalıdır. Çünkü Haziran Direnişi’ni var eden Türkiye’nin aydınlık yüzünü hiçbir sandığa sığdıramazsınız. 7 Haziran 2015 tarihi HAZİRAN için, sadece önemli tarihsel bir uğraktır. 8 Haziran tarihinden itibaren ne yapması gerektiğine dair daha pratik yol gösterecek bir uğraktır.
Ama bugünden itibaren hiçbir durak dinlemeksizin yapmamız gereken Haziran Direnişi’ndeki gibi “faşizme karşı omuz omuza” olmaya çalışmaktır. İlk sureti “İç Güvenlik Paketi” olarak bilinen faşizme karşı “safları sıklaştırmak” gerekmektedir. Çünkü;
BİZİ KAVGAYA DAVET EDİYORLAR
DAVETLERİ KABULÜMÜZDÜR
BU KAVGA HÜRRİYET KAVGASI!
(1)Bu tanımlama can dostum Süha Küçük’e aittir.
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder