Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçilmesi ve oluşan Parti
Meclisi, “Yeni CHP”nin galibiyetinin göstergesidir.
CHP 18. Olağanüstü Kurultayı’na gidilen süreçte Türkiye, AKP
iktidarı öncülüğünde ruhuna Fatiha okunan 1. Cumhuriyet’in üzerine inşa edilmek
istenen Yeni Türkiye(2.Cumhuriyet)’nin inşa edilememesinin kriziyle giriyordu.
Türkiye’nin aydınlanmacı dinamizmi, Haziran Direnişi ile Yeni Cumhuriyet’in
deli gömleğini kabullenmediğini ortaya koymuştu. Haziran Direnişi’nin bu kararlılığı,
kendinden önceki siyasal koşullara göre yapılanan siyasi partilerin yapılarını
ise derinden sarmıştı.
CHP, bu Yeni Türkiye sürecine Yeni Türkiye’nin ana
muhalefet partisi olma göreviyle dahil olmuş ve bu sebeple Yeni CHP olmaya
çalışıyordu. Buna direnç göstermeye çalışan, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan sözcülüğündeki “Altılı Takrir”(1), Grup Başkanvekili Muharrem İnce’yi
Kemal Kılıçdaroğlu karşısında Genel Başkan Adayı olarak çıkardı. Kemal
Kılıçdaroğlu 944, Muharrem İnce ise 177 delegenin imzasıyla Kurultay’da Genel
Başkanlık için yarıştı.
Sonun başlangıcı
Kurultay’da ilk konuşmayı yapan Muharrem İnce, yaklaşık 1
buçuk saat konuştu. “Yeni bir umut” ve “Yeni bir heyecan” profiliyle ortaya
çıkan İnce, bu heyecanı konuşurken kendisi de yaşıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu
delegesinin “Başbakan Kemal” sloganları altında konuşamaz hale gelen İnce,
ancak Kurultay Divanı’nın “Muharrem İnce, CHP’nin evladıdır. Konuşmasına müsaade
edin” düzeyinde müdahalesiyle ancak konuşmasına devam etti. Bu durum ise İnce’nin
kişiliğinde Altılı Takrir’in yenilgisinin başlangıcıydı. Bu noktadan sonra,
İnce’nin yaptığı “AKP’nin başlattığı Avrupa Birliği sürecini tamamlama” soslu “sol”
çıkış kaybolup gitti.
Keynesçi, Turgut Özal solculuğu
Kemal Kılıçdaroğlu içinse artık işler çok daha kolaydı.
Savunması düşmüş bir rakip karşısında 4 yıllık Ana Muhalefet Partisi Başkanlığı’nın
verdiği siyasal profesyonelliğini kullanan Kılıçdaroğlu, yaklaşık 55 dakikalık bir
konuşma yaptı. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ana eksenini CHP’nin sağa kaydığı eleştirilerine
“yanıt” oluşturdu.
Bu yanıt ise Kılıçdaroğlu kişiliğinde Yeni Türkiye’nin
solculuğunun nasıl bir “solculuk” olduğunu gözler önüne serdi. Kılıçdaroğlu bu eleştirilere
karşılık önce, "Hiçbir
çocuk yatağına aç girmeyecek dediğim için mi CHP sağa kaydı? İşsizlik bütün
kötülüklerin anasıdır. Şimdi biz sağcı mı olduk?" dedi.
Hızını alamayan Kılıçdaroğlu konuşmasının devamınca önce,
“Hangi CHP Genel Başkanı Deniz Gezmiş'in mezarını ziyaret etti. Ben 3
Fidan'ın mezarına karanfil bıraktım. Bizim devrimciliğimiz kağıttan devrimcilik
değil. Bizim devrimciliğimiz yürek ister” dedi. Bu “karanfil devrimciliği”nin ardından
Kılıçdaroğlu, “Ben Deniz Gezmiş'in mezarına gidip karanfil bıraktım. Ama ben
Adnan Menderes'in de Turgut Özal'ın da mezarına gittim. Çünkü bu memlekete
katkı koyan herkese saygı duyarız” sözleriyle “yüreğindekileri” dökmüş oldu.
Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarının kendisine anlatması
gereken bir tarihi süreçten bahsetmek durumundayım. 1944 yılında, 2. Dünya
Savaşı’nın yıkımının ardından kapitalizmin nasıl bir ekonomi politikasıyla
kendisini sürdüreceğinin konuşulduğu Bretton Woods Konferansı’nın ardından
İngiliz İktisatçı John Maynard Keynes tarafından ortaya konan Keynesçilik akımı
hakim oldu. Kılıçdaroğlu’nun “Bütün kötülüklerin anası” olarak tanımladığı
işsizliği Keynes, “atıl kapasite” olarak tanımlıyor ve “serbest piyasa ekonomisinin
işlemesinin önündeki en büyük engel” olarak nitelendiriyordu.
Yani Kılıçdaroğlu, Keynesçiliği bize solculuk olarak
pazarladı!
Bir Deniz Gezmiş’in, bir Turgut Özal’ın mezarına karanfil
bırakan bir siyasetin ise ilkesiz bir ölü seviciliğin ötesine geçme şansı
yoktur!
Parti Meclisi
Kurultay’ın ikinci gününde seçilen Parti Meclisi’ni
oluşturan 52 kişilik listenin tamamı, neredeyse Kılıçdaroğlu’nun istediği
isimlerden oluşuyordu. Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP için ihtiyaç duyduğu anahtar
isimler, Parti Meclisi’nde yer aldı.
İhsan Özkes, Şafak Pavey, Durdu Özbolat, Haluk Koç, Kadir
Gökmen Öğüt, Ercan Karakaş, Faik Öztrak, Gülseren Onanç, Sezgin Tanrıkulu ve
Gürsel Tekin gibi Yeni CHP’nin kilometre taşları, Parti Meclisi’nde çok rahat
kendilerine yer buldu.
Yeni CHP’nin ihtiyaç duyduğu yeni yüzlerden Eski Hürriyet
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, seçimle Parti Meclisi’ne
girerken, Kılıçdaroğlu’nun bir diğer “özel siparişi” Eski Saadet Partili Prof.
Dr. Mehmet Bekaroğlu da “kontenjan oyunları” ile Yeni CHP’nin yönetimine dahil
edilecek.
CHP Parti Meclisi’nde yer alan İlhan Cihaner, Fikri
Sağlar ve Aykut Erdoğdu isimleri ise Yeni CHP’den sola yönelik yetersiz umudu
temsil ediyor. Bu isimlerden Altılı Takrir’e yönelik bir desteğin de beyan
edilmediğini unutmamak gerekiyor. Bora Gezmiş, Efkan Bolaç ve Tarkan Konar gibi
isimlerin de bu Parti Meclisi seçiminden CHP’nin ne kadar “solculaşmak istediği”ni
anlaması gerekiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kurultay’ı 740 oyla, Muharrem İnce’nin
ise beklenmedik bir şekilde 415 oyla bitirmesi, Parti Meclisi’ne yansımadı.
Kılıçdaroğlu’ndan kopup, İnce’ye giden 204 delege, bu kopuşun Yeni CHP
içerisindeki Kılıçdaroğlu hakimiyetini aşmaya yetmeyeceğini anladığından
Kılıçdaroğlu’nun listesindeki isimlere oy verdi. Kurultay’a hiç imza vermeyen
34 delegenin İnce’ye verdiği oy ise Altılı Takrir için bir kazanım gibi gözükse
de cılız bir sayısal istatistik olmanın ötesine geçmiyor.
Bu noktada iş yine gerçek solcu, devrimci, yurtsever,
emekçi ve aydınlanmacı birikime düşüyor. Bu birikimi, Haziran Direnişi’nin
ortaya çıkardığı yeni, direnen yurttaşlık bilinciyle buluşturmak ve harmanlamanın
yanı sıra Türkiye’nin acil politik ihtiyaçlarına somut çözümler üretme yükümlülüğü
omuzlarımızda duruyor...
(1)Soner Bahadır, Düzen siyasetinin Haziran Krizi 1.1:
CHP’nin “Altılı Takrir” bildirisi, http://serbestats.blogspot.com.tr/2014/08/duzen-siyasetinin-haziran-krizi-11.html
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder