logo

7 Nisan 2013 Pazar

Hiçbir Şey Yolunda Değil

       Sigaranı güzelce sararsın, deniz kenarına oturursun, çakmağı çakar ve ateşlersin. Zehiri içine şifa niyetine çekersin. Sigara çok zararlıdır. Yorulmuşsundur. Beş dakikalık bir sigara molasını bile diken üstünde geçirirsin. Çünkü sürekli bir yerlere yetişme çabasındasındır. Durmaksızın devam eden yelkovanla savaş. Ve düşünürsün; hiçbir şey yolunda değil...
       Arkadaki kaldırımda küçücük çocuklar tabletlerde oyun oynamaktadır. Zombiler gibi. Gözbebekleri ölü çocuklar. Artık çocuklar sokakta plastik futbol topuyla maç yapmıyorlardır. Üzülürsün. Yaratıcılıklarına balta yemiş, radyasyon taaruzuna uğrayan, sanal alemdeymiş gibi donuk donuk hareket eden çocukları görür ve üzülürsün. Çünkü birkaç yıl sonra onlar yüksek numaralı gözlükler takan, fiziksel bozuklukları olan, asosyal gençler olacaklardır. Senin ülkenin zehirlenen beyinleri...
       Kendini güzelce zehirledikten sonra iş yerine doğru yürümeye başlarsın. Mesai kutsaldır. Para kolay kazanılmaz. İş yerine giderken fast-food restoranlarını görürsün. Bu fast-food restoranlarından birinin Ceo'su yakın zamanda, ürünlerinde “at eti” kullandığı açıklamıştır. Ama yine de içersi tıklım tıklım doludur. Ergenlik çağındaki gençler akın etmektedir. Orta fiyatlı yapay bir lezzet için böbreklerini, karaciğerlerini, pankreaslarını, safra keselerini feda etmektedirler. Bağımlı gibi. Bunlar senin ülkenin gençleridir. Birkaç yıl sonra onlarca hormon düzenleyici ilaçlar, kortizonlar, kutu kutu haplar tüketecek, ilaç sektörüne servet kazandıracak olan, senin ülkenin zehirlenen bünyeleri...
       Yürümeye devam edersin. İş yerine iyice yaklaşmışsındır. Bakkalın gazete reyonunda bir haber: “Fukuşima'da Radyoaktif Sızıntı!”. Üzülürsün. Çünkü yakın zamanda senin ülkenin topraklarına da aynısından yapılacaktır. Oradaki insanlar tehdit altında olacaktır. Ve ne yazık ki radyasonla şaka olmaz. Senin ülkenin zehirlenen insanları... Çernobil'in mirasını hala bedenlerinde yaşayan insanların olduğu ülkenin insanları...
       Varmak üzeresindir. Kağıt toplayıcıları görürsün, elli yaşına yaklaşmış, topallayarak garsonluk yapan o amcayı görürsün, mendil satan teyzeyi görürsün. Yepyeni bir market açmış, malları ucu ucuna denkleştirip tezgaha dizen, ama sinek avlayan karı-kocayı görürsün. Umutla müşteri bekler onlar. Umutla... Baltalanmış umutla...
       Bunları canlı canlı görürsün. Ama keyfi yerinde olanları, kimin eli kimin cebinde belli olmayan cemiyet alemini, enseye tokat göze parmak magazin tanrıçalarını televizyondan izlersin. O ekranın arkasındakilere güzeldir hayat. Onlara hiçbir şey olmaz. Olan sana olur: Hayattan soğursun.
       Ve sonunda iş yerine varırsın. Vardığın yer anca budur! Üstünü değiştirir, bu moralsizlikle işine koyulursun. Yârini, dostlarını, aileni özlemişsindir. Ama ne yazık ki ekmeğinin derdindesindir. Sosyal hayatın azalır. Gündemden geri kalır, garddan düşersin. Öğretici bir kitap, hatta kitabı bırak gazete bile okuyamazsın. Çünkü hayat devam ediyordur. Ve hayat bir koşuşturmacadır. İstemeden koştuğun bi koşturmaca. Ve kötü yoldadır her şey. 
      Her geçen saniye kendi sonuna yaklaşır: İnsanın hayatı, ülkenin hayatı, dünyanın hayatı...


       Uğur Mutlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder