12 Eylül 2012 tarihinde, kendilerini devrimci olarak
nitelendiren PKK ve KCK mensubu tutuklu ve hükümlü 64 kişinin PKK Lideri
Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi ve anadille savunma ve eğitim
yasağının kaldırılması istekleriyle başlattığı açlık grevi, Öcalan’ın 17
Kasım’da yaptığı çağrının ardından 18 Kasım’da sona erdirildi.
Süreç, eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Doğan
Güreş’in kendi görev süresinde Başbakanlık görevini yürüten 28 Şubat sürecinin
“anne”si Tansu Çiller ile olan ilişkisini anlattığı sözleri hatırlattı. Güreş,
“Başbakan tak diye emreder, Ben de şak diye yaparım” demişti.
Açlık grevi, BDP ve bir takım sosyalist çevreler
tarafından ciddi destek alırken önemli bir ajitasyon ve temel siyaset malzemesi
haline getirilmişti. Öyle ki, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in
“Bizim açımızdan süreç tıkandı. Şu an 360 kadar kişi kritik aşamayı yaşıyor,
kritik süreyi aştılar. Milletvekillerimizle, belediye başkanlarımızla,
cezaevlerindekiler dahil bütün arkadaşlarımız süresiz-dönüşümsüz açlık
grevindeyiz” sözleri 18 Kasım tarihli soL Gazetesi’nin özel söyleşisinde yer
alıyordu.
Öcalan’ın, bu söyleşinin yayınlanmasından önceki gün yaptığı
çağrı üzerine grevin sona ermesiyse, 19 Aralık sayılı soL Gazetesi’nin
manşetini oluşturuyordu. Öcalan’ın ç ağrısını duyana kadar açlık grevinin
“dışarı”daki bayraktarlığını yürüten BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş
ise, çağrının geldiği akşam Twitter hesabından çağrıya destek verdikleri
açıklamasında bulundu.
“Ölürüm bak!” tehdidi
Tuncel, aynı söyleşide destek verdiği açlık grevlerini
“Bu ciddi bir mesele. Süresiz-dönüşümsüz açlık grevine gidiyorsunuz. Bunun
sonunda ölüm de olabilir” diye tanımlarken aynı cümlenin hemen arkasından “Biz
şöyle bir şey yapmıyoruz: İntihar ya da mücadeleden vazgeçmek, herşey bitti
değil. Bunu mücadelenin bir parçası olarak değerlendiriyoruz” diyordu.
Tuncel nezlinde, açlık grevine katılan ve destek veren
herkese soruyorum: Kullanmayı çok sevdiğiniz ifadeyle, toplu bir biçimde “bedenlerinizi
ölüme yatırma”nın neresi mücadelecilik, neresi devrimciliktir? Açlık grevi
yaparak herhangi bir talepte bulunmak, “İstediğimi verin yoksa ölürüm bak!”
diye tehdit etmekten başka bir şey değildir. Tuncel’in reddettiğinin aksine,
kazanım için mücadele etmekten vazgeçip, kazanımı tehditle karşısındakinin
bahşetmesini beklemektir.
30 yıldır çeşitli talepler doğrultusunda silahlı mücadele
veren ve sürekli ölümler yaşayan bir siyasi hareketin ise, nasıl böyle bir
strateji ve beklenti içerisine girdiğini anlayamıyorum.
Devrimci mücadelenin sürmesi, mücadelecilerin güçlü
olmasını gerektirmektedir. Aç kalan, hatta ölüm döşeğine gelen bir kitle devrimci
bir mücadele gösteremez. Açlığı yöntem olarak gören bir devrimci mücadele
olamaz.
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder