Dün, 1980 Darbesi’nin üniversitelere taktığı
Yükseköğretim Kurulu(YÖK) tasmasının kuruluş yıl dönümüydü. Her 6 Kasım’da
olduğu gibi dün de YÖK, öğrenciler tarafından protesto edildi. Dikkat çekici
nokta ise istenmeyen YÖK bir tane olmasına rağmen, Beyazıt’ta iki farklı eylem
yapılmasıydı.
Kimse kendini kandırmasın. Türkiye’de
sosyalist/solcu/ilerici muhalefetin en büyük rakibi kendisidir. Bu grupların
büyüyüp bir güç odağı haline gelememesinin en büyük sebebi, karşılaşılan ve mağdur
olunan hakim yapının tek olmasına rağmen, karşısına dikilen muhalefetin
Çarşamba Pazarı’nı andırır şekildeki çeşitliliğidir.
Kuvvetli söylem
Kitleler, her zaman kuvvetli söylemin peşine takılır.
Kuvvetli söylem ise söylemin kitlelere ulaşması ve bir hareket yaratması ile
ölçülür. Bahsettiğim muhalif grupların bu noktada iki dezavantajı var.
Bunlardan en kuvvetlisi karşı olunan hakim yapının kuvvetli çarpıtmalarıdır. Bu
duruma bir de muhalif kitlelerin söylemlerinin kitleyle buluşabilecek nitelikte
olmaktansa teknik kalması eklenince mevcut “marjinal muhalefet” görüntüsü
ortaya çıkıyor.
Geçen hafta gerçekleştirilen muhalif gösterilere bir göz
atalım: Gazetecilere Özgürlük Platformu tarafından düzenlenen “Gazetecilik için
ayağa kalk” yürüyüşü: 200 kişi. Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla yapılan
Taksim Projesi protestosu: 200 kişi, YÖK Karşıtı İnisiyatif tarafından düzenlenen
YÖK Protestosu: 200 kişi.
Türkiye’nin en yakıcı konularında düzenlenen 3 eylemin
toplam katılımcısı 600 kişi. Üstelik bu eylemler Taksim Meydanı ve Beyazıt
Meydanı gibi İstanbul’un en kalabalık meydanlarında düzenlenen eylemler. Taksim
Dayanışması’nın düzenlediği eylemde görüşlerini aldığım Tarlabaşı
fotoğraflarıyla ünlü Fotoğrafçı Ali Öz bu durumu, “Atı alan Üsküdar’ı geçti.
140 örgüt çağrı yapıyor, 200 civarı kişi geliyor. Bu durum Türk aydınının genel
aymazlığıdır. Demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri nerdeler? Bu bir
samimiyetsizlik göstergesidir. Keşke 10 binler gelebilseydi” sözleriyle
dile getirdi.
Neden böyle?
Bu kadar cılız bir muhalefetin hiçbir şeyi
değiştiremeyeceğini söylemek ne bir küstahlık ne de keramettir. Bunu söyleyene
kızmamak gerekmektedir. Gereken, bahsettiğim muhalefetin kullanmayı çok sevdiği
ifade ile “somut durumun somut tahlili”ni yapmaktır.
Somut durum ise, Türkiye’nin en yıkıcı ve can yakıcı
sorunlarında muhalefetin oluşamamasıdır. Bu durumun sebebi ise muhalefetin
kitleyle buluşamamasıdır. Kitleyle buluşamamanın sebebi ise Taksim Meydanı, Bakırköy
Meydanı ve Kadıköy Meydanı gibi sayılı mekanlara sıkışıp kalmalarıdır. Bu
meydanlara uğramayan kitleler ise haklı olarak kendileriyle buluşmayan siyasete
ilgi göstermiyor. En basitinden, 22 yıldır oturduğum ve bu yaz yenilenen Küçükçekmece
Meydanı’nda herhangi bir siyasi oluşumun bildiri dahi dağıttığına şahit
olmadım.
YÖK tek, protesto çift
Böylesine toplumdan uzaklaşmış olan muhalefet, üstüne
üstlük bir de “ortak düşman”a karşı ortak siyaset izleyemeyerek kendi kendine
rakip oluyor. Çarşamba Pazarı gibi binbir çeşit muhalefeti gören toplum, öbür
tarafa kafasını çevirdiğinde ise çok daha derli toplu bir yapıyla karşılaşıyor.
Mevcut siyasi yapının temsil ettiği ekonomik ve toplumsal yapıdan hayatını
kazanan toplum hiç de “istifini bozmak” istemiyor haklı olarak.
Son somut örnek olan YÖK protestosunda da görüleceği üzere birbirine rakip olarak gözüken bu yapılar aslında birbirlerine rakip olacak kadar farklı şey de söylemiyorlar. Beyazıt’ta biri YÖK Karşıtı İnisiyatif, diğeri ise Halkevleri, ÖDP ve TKP tarafından gerçekleştirilen iki ayrı eylemin basın bildirilerine baktığımda aklıma habercilik dilinde, internetten ve televizyondan edinilen haberlerin anlamını bozmadan, cümleleri değiştirilerek yazılması anlamına gelen “takla attırma” deyimi geliyor.
Yani iki ayrı bildiriyi yan yana koyunca sanki
birbirlerinin takla attırılmış hali gibi duruyor.
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder