Giriş
Sinemanın temel amacının hareketli görüntülerle
anlam yaratma olduğunu söyleyebiliriz. Anlam yaratma, bir görüntünün iletilmek
istenen mesaja göre oluşturulmasıyla gerçekleşir. Örneğin, bir fotoğraf
karesinde ya da bir kameranın kadrajında aynı anda hem bir caminin hem bir
kilisenin hem de bir sinagogun gösterilmesiyle “farklı dinlerin bir arada
yaşadığı” mesajı verilmiş olur. Öte yandan bir bebeğin doğumunun
gösterilmesinin ardından bir mezar taşının gösterilmesiyle “doğum gibi ölüm de
hayatın bir parçasıdır” şeklinde bir mesaj verilmiş olur. Buradan da görüleceği
üzere sinemada anlam yaratma, farklı şekillerde gerçekleşebilmektedir.
Görüntülerle anlam yaratma işini gerçek görüntülerle anlam yaratma ve kurmaca
görüntülerle anlam yaratma olarak ikiye ayırabiliriz. Gerçek görüntülerle anlam
yaratma dendiğinde akla ilk gelen şeyin belgesel olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Çünkü belgeselin gerçeği yakalamak, gerçeğin peşinden koşmak gibi
amaçları vardır.
Sinema
veya televizyon için yapılan belgeseller göz önünde bulundurulduğu zaman
sanatsal kaygının belgesel sinemada ön planda olduğu görülmektedir. Bunun
nedeni, televizyondaki belgesellerin, işin sanatsal yönüyle pek ilgilenmemeleridir.
Ama belgesel sinema filmleri sadece gerçeği resmetmezler. İçerdiği görüntülerle
anlamlar yaratırlar. Bu makalede öncelikle belgesel film türlerinden kısaca
bahsedilip daha sonra Baraka’nın yönetmeni Ron Fricke’nin sinema üslubuna ve
eserlerine, Baraka’nın anlamına, içinde barındırdığı felsefelere, görüntülerle
anlam yaratma doğrultusunda içeriğine ve söylemine ve son olarak da toplumsal
belleğe yer verilip bir sonuca varılmaya çalışılacaktır.
Belgesel
Türleri
Belgeseller, Simten Gündeş Öngören’in
ayrımına göre temelde iki ana türe ayrılır: tarihsel gelişim açısından belgesel
türleri ve biçim ve teknik açısından belgesel türleri. Bunlar da kendi
aralarında alt türlere ayrılır. Tarihsel gelişim açısından belgesel türleri
içinde şunları barındırmaktadır: keşif yöntemli belgesel, sinema göz, İngiliz
Belge Okulu ve Grierson’un belgesel film yaklaşımı, kent gerçekçiliği, yeni
gerçekçi akım ve çağdaş akımlar.
Bu makalenin konusu olan Baraka
filmini ise tür olarak, tarihsel gelişim açısından belgesel türlerinden keşif
yöntemli belgesellere örnek olarak gösterebiliriz. Bu belgesel türünün
özelliklerine baktığımız zaman şu özellikler göze çarpmaktadır: [1]
·Gerçek insanların yaşantıları günlük
doğal çevreleri içinde incelenmelidir. Gerçek insanların davranışlarındaki
doğallığı korumak, alıcının ilk çekimde elde edeceği çekimlerle sağlanır.
·Değişik kültürleri keşfetmek amacıyla
yapılacak filmlerde önce bu ülkelerle ve kültürleriyle ilgili yazılı kaynak araştırması
yapılmalıdır.
·Önceden ayrıntılı plan yapmaktan
kaçınılmalıdır, çünkü çekim sırasında daha önceden tasarlanamayacak sahneler
ortaya çıkabilir.
·Belgesel film, yapımcının konuya karşı
duyduğu aşırı ilgi sonucunda doğar. Filmciler önceden gözlemleme sırasında değil,
çekim ve kurgu esnasında oluşturulur.
·Alıcı çok önemlidir. Yönetmen kendi gözü
yerine alıcıdan yararlanmalı, böylelikle kendi gözüyle göremediklerini görmek
için her şeyi kaydetme yoluna gitmelidir.
· Çekilen filmler birkaç kez izlenerek
keşif yoluna gidilmeli ve gerçeğin yeni görüntüsü çıkartılmaya çalışılmalıdır.
·Alıcının görevi görsel notlar almaktır.
·Filmde önceden gözlem, sonra seçme, ya
da önce gözlem sonra sanat yapılmalıdır.
·Yönetmen, her şeyden önce alıcıdır,
bunun için her şeyi alıcısıyla görüntülediği anda film yapmaya çalışmalı,
kurgudan çok alıcıyı kullanmalıdır.
Buraya kadar görüntülerle anlam
yaratma sanatından, belgesel türlerinden kısaca bahsedildi. Baraka filmine geçiş yapmadan önce konunun
daha iyi anlaşılabilmesi için yönetmeninden ve onun sinema anlayışından kısaca
bahsetmek gerekir.
Ron
Fricke
Baraka belgeselinin yönetmeni, daha
önce Chronos, Sacred Site, Atomic Artist, Koyaanisqatsi gibi filmlerle tanınan
Ron Fricke’dir. Amerikan film yapımcısı, görüntü yönetmeni ve yönetmendir.
Farklı film formatlarıyla çalışmıştır. Geniş film formatlarıyla çalışmayı seven
bir yönetmendir. Baraka filmini 70 mm Todd-AO film formatıyla çekmiştir.[2]
70 mm film formatı, yüksek çözünürlüklü
ve standart 35 mm filme göre daha üstün kalitede bir film formatıdır. Film,
kamerada kullanılırken 65 mm genişliğindeyken, perdeye yansıtıldığında üç
boyutlu ses manyetik şeritlerinin ilavesi için ham film üzerindeki deliklerin
her iki yanına da 2.5 cm eklenmesiyle 70 mm genişliğe ulaşır.[3]
Fricke bir röportajında işinin
Koyaanisqatsi, Chronos ve Baraka filmleri üzerinden gelişmiş olduğunu
hissettiğini, hem teknik hem felsefik olarak, favori teması olan insanın
sonsuzla olan ilişkisini daha derin bir şekilde araştırmaya hazır olduğunu
söylemiştir. Onun bu sözünden anlaşılacağı üzere teknik ve felsefe onun
filmlerinin vazgeçilmez öğeleridir. Bunu Baraka filminde de çok net bir biçimde
görmekteyiz. Frikce’nin görüntü yönetmeni veya yönetmen olarak yer aldığı
filmler şunlardır:[4]
Yönetmen olarak;
Chronos (1985)
Sacred Site (1986)
Baraka (1992)
Samsara (2011)
Görüntü Yönetmeni
olarak;
Koyaanisqatsi (1982)
Atomic Artist (1982)
Chronos (1985)
Sacred Site (1986)
Baraka (1992)
Samsara (2011)
Baraka
Baraka, “soluk”, “yaşamın özü”, ”dua”
gibi anlamlara gelmektedir. Tasavvufi bir sözcüktür. Baraka sözcüğün bunun
dışında anlamlarına bakıldığında, Arapçada bereket, anlamına gelmektedir. Türkçede
de geçici olarak tahta, çinko vb. malzemeden yapılan barınak, kulübe gibi
anlamları bulunmaktadır.[5]
Baraka filminde doğa bir ev olarak kabul edildiğinden, yaşamın özünün,
soluğunun doğanın kendisinde olmasından dolayı belgeselin bu adı almış olması
gayet mantıklıdır. Belgesel bir film olmasına rağmen alışılmışın dışında bir
belgesel olduğunu söyleyebiliriz. Müzik dışında doğal olmayan hiçbir ses filmde
kullanılmamıştır. Bununla birlikte sıklıkla başvurulan tekniklerden biri olan
anlatıcı ses veya tanrı ses kullanılmamıştır. Filmde hiç konuşmaya, altyazıya
yer verilmemiştir. Her şey görüntülerle anlatılmaya çalışılır. Bir belgeselin
başarılı sayılabilmesi için gerçeği olabildiğince görüntülerle verebilmesi
gerekir. Baraka filmi bu açıdan oldukça başarılı bir belgeseldir. Yapılan her belgeselin belli bir konusu
vardır. O konu çerçevesinde belgesel işlenir. Ama Baraka filmine bakıldığı
zaman belli bir konusunun olduğunu söylemek çok güç olacaktır. Çünkü içinde
insan, doğa, zaman, yaşam, din, dünya, toplum, zaman, kültür gibi birbirinden
farklı konuları barındırmaktadır. Böyle olması da Baraka’nın bir konuyla
sınırlandırılmasını pek de mümkün kılmamaktadır. Filmle ilgili illa bir konu
dile getirilecekse bu, içerdiği anlamlar bakımından filmin adı olan “Baraka”nın kendisi yani yaşamın soluğu
olur.
Yönetmenin filmlerinde teknik ve
felsefenin bir arada bulunduğundan söz ettik. Baraka filminin içinde
barındırdığı düşüncelere bakıldığında karşımıza ilk olarak mistisizm ve
egzotizm çıkar. Mysticism Yunanca μυστικός (mystikos) yani Eleusis Gizemlerine
"katılan kişi" (initiate) ve gizemlere katılım anlamına gelen
μυστήρια (mysteria) terimiyle ilişkilidir. Sözcüğün kökeni hakkındaki
görüşlerden biri Yunanca'da dudak ve gözleri kapamak anlamına gelen mueinden geldiği
yönündedir. Ancak günümüzde mistisizm sözcüğü Eleusis gizemlerinden daha çok
Neoplatoncu manevi gerçek veya Tanrı ile doğrudan deneyim, sezgi veya içe bakış
yoluyla özdeşleşme veya yeni bir idrak düzeyine varma anlamında
kullanılmaktadır.[6]
Bu deneyim yoluyla bilgeliğe ulaşılır. Belgeselde farklı dinlere, kültürlere
ait ritüellerin gösterilmesi: Budist rahipler, Mevlevi ayini, Massailerin ya da
Aborijinlerin ritüelleri, çok ağır adımlarla ve yavaş bir ritimle yürüyen bir
Şinto rahibi vb.nin yanı sıra doğanın da tekrarlayıp durduğu kendine özgü
ritüelleri vardır. Tüm bunların
gösterilmesiyle belgesele mistik bir atmosfer kazandırılmış olur.
Egzotizme bakıldığı zaman, egzotizm,
yabancı ülkelerin gelenek ve yaşama biçimlerini yansıtan, o ülkelere özgü
manzaralarla donatılmış yapıtlar için kullanılan bir tanımlamadır. Egzotizm
sözü ilk olarak XIX. yüzyılda ve uzak halkların sanat biçimlerini ve törelerini
anlatmak için kullanılmaya başlandı. Ama kavram, Yeni Dünya’nın keşfinden beri
biliniyordu.[7]
Müzikte egzotizm ritim, melodiler veya enstrümanlardaki uzak diyarlar veya
antik zamanların atmosferini oluşturan yeni biçimlerle ortaya çıkmaktadır.
Sinemada da uzak, yabancı kültürlerin, yerlerin gösterilmesiyle filmlere
egzotik bir hava kazandırılmış olur. Bunu Baraka filminde de çok net bir
biçimde görmekteyiz. Farklı kültürlere ait ritüellerin, dünyanın birbirinden
farklı yerlerinden gösterilen görüntülerin egzotizmi oluşturduğu söylenebilir.
Film, felsefik açıdan temelde bu
çerçeveye oturtulmuştur. Teknik açıdan bakıldığındaysa karşımıza şunlar çıkar:
Yönetmenin 70 mm ile bu filmi çekmiş olmasıyla, filmdeki görüntülerin çok net,
etkisinin ise diğer film ebatlarına göre çekilen filmlerden daha kuvvetli
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Belgesel, 35 mm veya daha farklı bir
formatla çekilmiş olsaydı yine de başarılı bulunabilirdi ama izleyicide
oluşturacağı etkinin de aynı olacağını söylemek yanlış olur. Filmin kurgusu da
anlam yaratma açısından oldukça başarılıdır. Filmdeki her kare bir fotoğraf
olarak tasarlandığından tek tek görüntülerin de tek başına anlamları olduğu
göze çarpar. Birbirinden farklı fotoğrafların bir araya getirilmesiyle de yeni
anlamlar elde edilir. Özellikle de zamanın nasıl da hızlı bir şekilde aktığının
ve zamanın göreceli olduğunu göstermek için şehrin ve bulutların hızlandırılmış
görüntüleriyle birlikte, rahiplerin ritüellerinin ağır ritimlerinin
gösterilmesiyle bu, izleyiciye hissettirilir.
Filmin çekimlerinin gerçekleştiği
başlıca yerler şunlardır: Himalayalar, New York ve Tokyo metroları, Hawaii
volkanları, Galapagos adaları, Ayers Kayası, Ayasofya, Angkor Watt, Mısır
Piramitleri, Arizona’daki devasa uçak mezarlığı, İguazi şelalesi, Chartres
katedrali, Auschwitz toplama kampı, Kampuçya’nın ölüm tarlaları, Güney Amerika
metropollerinin varoşları, Ganj nehri, Amazon ormanları, Ağlama Duvarı, Kabe.
Bununla birlikte filmde 6 kıtada 24 ülkede çekimler yapılmıştır. Çekimler 13 ay
sürmüştür.[8]
Görüntülerle
Anlam Yaratma Açısından Baraka’nın İçeriği ve Söylemi
Bir belgeselin başarılı sayılabilmesi
için öncelikle gerçeğin görüntülerle ifade edilebilmesinden ve Baraka filminin
bu açıdan oldukça başarılı olduğundan söz ettik. Baraka filmine bakıldığı zaman her bir
karenin ayrıca anlamları olduğu gözükmektedir. Bir görüntünün arkasından bir
başka görüntünün gelmesiyle de başka anlamlar türetilir. Örneğin insanların
yürüyen merdivenlerden inip çıkarken, yürürken, trafiğe karıştığı
hızlandırılmış görüntülerinin arasına civcivlerin nasıl işlemlerden geçirildiği
göstererek insanların da aslında o civcivlerden farksız olduğunu, insanların da
tıpkı o civcivler gibi sistem tarafından belli işlemlerden geçirilerek
hayatlarını sürdürdüklerini göstermektedir.
Film, dağların, yüksek tepelerin yamaçlarının,
bir sıcak su kaynağındaki kar maymunlarının görüntüleriyle başlar. Hemen
sonrasında da insanlar gösteriliyor. Yani ortaya şöyle bir mesaj ortaya
çıkıyor. Doğa bir uyum, düzen içindeyken bu uyumu, düzeni daha sonradan bozacak
şeyin insan olduğu mesajını vermiş oluyor. Bu bozulma, insanların doğadan
uzaklaşmasıyla, ekonomik ve sosyal adaletsizliğin yaygınlaşması sonucunda,
birbirleriyle savaşmalarıyla, katliamlarla gerçekleşeceği düşüncesi film bir
bütün olarak düşünüldüğünde vurgulanmaktadır.
Film, tapınaklardaki din adamlarının
ve farklı inanışlara sahip insanların yaptıkları ritüelleriyle devam
etmektedir. Yapılan ritüellerde şu detay dikkati çeker: öpmek. Yönetmenin
bununla vermek istediği mesaj da açıktır: Ne kadar farklı olsak da aynıyız. Bu
da toplumsal bellekle ilgilidir.
Bu mesaj filmin tamamı göz önünde
bulundurulduğunda şu şekilde ortaya konmaktadır: İnsan ve doğa da aslında
birbiriyle aynıdır. Doğanın da kendine has ritüelleri vardır. Bulutların
hareketleri; suyun, aşınmış bir kayanın içinden akması; volkanların
hareketleri; kuş sürülerinin uçuşu; şelalelerin yukardan aşağı akışı vs. tüm
bunlar da doğanın tekrarlayıp durduğu ritüellerdir denilebilir.
Daha sonra Endonezya’ya bağlı Bali
Adası’nın yerel halkı, geleneksel dansları olan Kecak Dansı’nı yaparlar.
Bununla verilmek istenen mesajı anlayabilmek için Kecak Dansı’nın ne olduğunu
bilmek gerekir. Bu dansta insan sesi dışında bir enstrüman kullanılmaz. Sahne
dışından seremoni başlar. İnsanlar teker teker gelir. Şamdanın etrafında halka
oluşturacak şekilde oturup sahnedeki yerlerini alırlar. Hindu dini motifleriyle
ve hikâyeleriyle süslenmiş dansta iyi ve kötünün savaşı anlatılır. İnsanların
yaptıkları dansta iyi ve kötünün savaşı anlatılırken filmin genelinde ise
insanların doğadan uzaklaştıktan sonra yaptıklarıyla sanki doğaya savaş
açıldığı anlatılır. Yani bu durumda, iyi olan doğa ile kötü olan, insanın
doğaya zarar vermesinin savaşımı söz konusudur.
Belgeselde, farklı kültürlere ait
geleneklerin ve doğa güzelliklerinin gösterilmesinin ardından şehre ve şehrin
sorunlarına geçiş yapılır. Kalabalık, trafik, kaos… Yer yer farklı kabilelere ait insanlar da
gösterilir. Konudan uzaklaşmamak için. Bir sigara fabrikasında çalışan
işçilerin sigara üretimini göstermesinin ardından yolda karşıya geçmek için
bekleyen bir topluluğun içinde sigara içen, iyi giyinimli bir adam gösterilir.
Burada sigara, işçilerin çalışırken harcadıkları emeklerinin sistem tarafından
nasıl tüketildiğini somutlaştırmak açısından oldukça güzel bir karedir.
Tokyo’da normal bir tempoda yürümekte
olan insanların arasında ağır adımlarla ve mistik bir ritimle yürüyen bir Şinto
rahibinin gösterilmesiyle yaşamın soluğunun kesilmiş olduğu anlatılmış olur.
Bunu fabrikalarda çalışan robotlaşmış insanların, araçların, yayaların
hızlandırılmış görüntüsü destekler niteliktedir. Bununla birlikte zamansızlık,
sonsuzluk hissi de hızlandırılmış görüntülerle anlatılmış olur. Bu da yönetmenin
favori teması olan, insanın sonsuz ile olan ilişkisiyle de uyumludur.
Bunun ardından ekonomik, sosyal
adaletsizliğin getirdiği sorunlar(yoksulluk, evsizlik, çocukların dilenmesi,
çocuk fuhuş köleleri vs.) resmedilir. Toplama kampı görüntüleriyle de
insanlığın vahşette ne kadar ileri gittikleri, gözler önüne serilir. Belgesel
tüm bunların temelinde insanın doğadan uzaklaşması yattığını görüntülerle bize
söyler. Yaşamın özü veya soluğu doğanın kendisinde gizlidir. İnsanların bunu
hissedebilmeleri için doğayla savaşmaya, onu bozmaya, düzenini değiştirmeye bir
son vermeleri gerekir. Çünkü insan da doğanın bir parçasıdır.
Toplumsal
Bellek Açısından Baraka
Toplumsal bellek açısından Baraka ile
ilgili şunları söyleyebiliriz: İnsanlar önceleri doğayla iç içe bir yaşam
sürerlerdi. Sonra insanların şehir yaşamına dâhil olmalarıyla insanın, doğanın
bir parçası olduğu gerçeği unutuldu. Şehirlere yerleşilip bu sefer de şehir
hayatının getirdiği sorunlarla karşılaşıldı. İnsanlar, doğaya zarar vermeye
başladı.
Albert Einstein: “İnsanoğlu, evren
denilen bütünün bir parçasıdır. Uzay ve zamanla sınırlanmış bu parça,
kişiliğini, düşüncelerini, duygularını geri kalandan ayrıymış gibi algılar.
Burada söz konusu olan, bilincini etkileyen bir çeşit optik yanılsamadır. Bizim
için, bu yanılsama, bize yakın bazı kişilere karşı olan sevgimiz kadar, kişisel
arzularımızı da sınırlayan bir hapis gibidir. Görevimiz, bütün canlıları ve tüm
güzelliğiyle doğayı içine alacak kadar, merhamet çemberimizi genişleterek bu
hapisten kurtulmak olmalıdır. Kimse bu noktaya tam olarak gelemeyebilir ama,
böyle bir amacın peşinden koşmak, içinde yine de, kısmen özgürlük ve temelde iç
huzuru barındırır.” diyerek insanın doğaya ait olduğunu, doğanın bir parçası
olduğunu vurgular.
Bir başka konu da Baraka’nın
“aynılığa” yaptığı vurgudur. Farklı dinlere inanan insanların yaptıkları
ritüellerde bir öpme eylemine rastlanılır. Buradan hareketle her ne kadar
yaptığımız hareketlerle birbirimizden farklı görünüyor olsak da esasında
yaptığımız şeyin aynı olduğu düşüncesi net bir biçimde ortaya konar. Dolayısıyla
farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar da yersizdir. İnsanlar yaşamın soluğunu
aynı olduklarını hissettikleri sürece hissedebilirler.
Sonuç
Sinemanın
amacının görüntülerle anlam yaratma olduğunu, bu anlam yaratımının farklı
şekillerde gerçekleştiğini ortaya koyduk. Görüntülerle anlam yaratma sanatının
güzel bir örneği olan Baraka filmi görüntüleriyle, kurgusuyla, felsefesiyle,
tekniğiyle sinemada önemli bir yere sahiptir. Hiç konuşma olmadan sinemada
neler yapılabileceğine, görüntülerin ne kadar etkileyici bir biçimde
kullanılabileceğine, mesajın, illa sözle ifade edilmeyeceğine güzel bir örnek
olduğunu söyleyebiliriz.
Baraka’nın belli bir konuyla
sınırlandırılamayacağı, belgeselin içeriğinden anlaşılmaktadır. İnsan, doğa,
zaman, kültür, din gibi konuları işleyen belgesel, bu kavramların her birine
filmde yeteri kadar yer vermiştir. Farklı kültürleri, uzak diyarları gösteren
filmin egzotik bir havası vardır. Dini ritüellere yer verilerek de izleyici
mistik bir atmosferin içine çekilir. Zaman kavramı da filmde sıklıkla
vurgulanmaktadır. Fabrikalarda çalışan insanlar adeta zamana karşı bir yarış
içindelerdir. Din adamlarının ritüellerindeki yavaşlık, hızlandırılmış
kalabalık ve trafik görüntüleri bir kontrast yaratır. Bu kontrast izleyiciye
zamansızlık hissini verir. Zamansızlık da sonsuzluk demektir. Böylelikle de
yönetmen insanın sonsuzla olan ilişkisini ortaya koymuş olur.
Yaşamın soluğunun doğanın kendisi
olduğunu görüntülerle izleyiciye söyleyen film, insanlığa dair her ne kadar
karamsar, umutsuzca bir bakış açısına sahip olsa da insanların, doğanın bir
parçası oldukları gerçeğinin farkına varmaları halinde eskiden olduğu gibi
doğayla uyumlu bir şekilde yaşamayı başarabilecekleri mesajını vermiş olur.
[2]
http://en.wikipedia.org/wiki/Baraka_(film)
[3]
http://www.enotes.com/topic/70_mm_film
[4]
http://en.wikipedia.org/wiki/Ron_Fricke
[5] D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe
Sözlük, s. 110
[6]
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mistisizm
[7] http://www.frmtr.com/sanat-tarihi-arkeoloji/1016910-egzotizm.html
[8]
http://www.karakutu.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=3763
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder