İyice şirazesinden çıkan, “Yeni Türkiye”ye ayak uydurmak
amacıyla şekilden şekile giren ve bir panayır curcunasını andıran “Yeni CHP”nin
bir türlü oturmayan idari yapısını şekillendirmek amacıyla yeni bir tüzük yazılması
çalışmalarıyla yeniden gündeme gelen bir konu “kadın kotası.”
Yeni CHP’nin yeni tüzüğü benim tartışma konum değil. Zaten
“kadın kotası” denen rezalet, bugün ortaya çıkan bir konu değildir. Dünya
çapında, kadın hareketlerinin etkisiyle ortaya çıkmış ve sol ve muhalif
kesimlerce benimsenerek uygulamaya konan bir garabettir bu.
Kadın kotasını savunanlar; kadının toplumlarda en fazla
ezilen kesim olduğu, kendini savunmasına ve ifade etmesine izin verilmediği,
kadının erkekle eşit bir yurttaş olduğu ve kadının da toplumda etkin bir rol
alarak söz sahibi olması gerektiği doğrularını savunan kesimlerdir. Fakat bu
doğru tespitleri yerine getirmenin yolu “kota” denen garabet ve rezillik
değildir. Bu garabeti ve rezaleti savunanlar farkında olmadan, kadının sahip
olması gereken söz ve yetkiyi kazanabilecek yeterlilikte olmadığını
söylemektedirler. Çünkü kota garabetini savunanlar, kadınların kendilerini
ifade edebilmeleri için, içinde bulundukları topluluğun yönetici kadrosunun
belli bir oranının “yalnızca kadın oldukları için” kadınlara ayrılması
gerektiğini savunmaktadırlar. Böyle bir savunma, kadınların o söz hakkını alabilecek
beceriye sahip olmadığını savunmaktır. Bahsi geçen söz hakkını alabilecek olan
erkek cinsinden böyle bir kota talebi duyan var mı? Üstüne üstlük bu
aşağılamayı savunanların büyük bir bölümü de kadınların kendisidir.
Kadınların sorununu çözmenin, kadınların haklarını almalarının
ve kadınların kendi kendilerine yönelttikleri bu aşağılamaya son verilmesinin
yolu, kadınların hak ettikleri söz hakkını alabilecek güce erişmeye
çalışmalarıdır. Çünkü, kendini aşağılayana kimse acımaz. Bu konuda son
söylenebilecek söz: “Hak verilmez, alınır!”
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder