
Demokrasiden, sadece sandıkta cisimleşen sayısal üstünlüğü anlayan AKP iktidarının, tıkandığı her konuda “biz yüzde 50’yiz, her istediğimizi yaparız” der gibi sandığa sarılması ve milli irade popülizmi yapması gayet doğaldır.
Medyasıyla, üretim araçları üzerindeki hakimiyetiyle, eğitim kurumlarında ve devletin her kademesinde hakimiyetiyle hükümetlikten hegomonyaya evrilen AKP iktidarının varlığı karşısında bu iradenin ne kadar “milli” olduğu ayrı bir tartışma noktasıdır. Benim deyineceğim konu ise milli iradelerin demokrasilerdeki “kudreti”dir.
İkinci Emperyalist Bölüşüm Savaşı öncesi Avrupa’da, “milli iradenin sandıkta tecelli etmesi” yoluyla faşist rejimlerin iktidara gelmesi ve Avrupa coğrafyası ağırlıklı olmak üzere Dünya’nın büyük bir bölümüne hayatı zindan eden 6 yıllık bir savaşın yaşanması, milli iradenin “her şeyin” de üstünde olamayacağı gerçeğini ortaya çıkardı. Bu gerçek karşısında da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve “yaşamsal haklar üzerine oylama ve pazarlık yapılamayacağı” ilkesi ortaya çıktı.
Çeşitli uzmanlarca insan yaşamına, canlı çeşitliliğine ve doğal sisteme geri dönüşü olmayan zararlar vereceği bilimsel araştırmalarla defalarca ortaya konan köprü inşaatlerinin, termik santral inşaatlerinin, hidroelektrik santrali inşaatlerinin, çılgın projelerin başlatılmasını ve otoyolların ve Boğaz Köprüsü’nün özelleştirilmesini ise varın siz “milli irade” ve “demokrasi” kavramları çerçevesinde düşünün...
Soner Bahadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder