logo

31 Temmuz 2011 Pazar

Türkiye’de Öğrenci Olmak (İlkokul)


Yazıma başlamadan önce gerçek öğretmen ve aile olduğuna inanan insanların üzerine alınmamasını rica ederim.
Türkiye nüfusu itibariyle dünyanın genç ülkelerinden biridir. Otoriteler şu an Türk gençliğinin % 89’unun çeşitli dallarda eğitim görmekte olduğunu belirtmektedir. İlkokul serüveni ile başlayan macera belki lise kapısında belki de üniversite kapısında son bulur. Tabii unutulmaması gereken noktalar vardır, ilkokulda öğrencinin durumu ne olursa olsun ne son bulur nede sene tekrarı yaptırılır. 8 yıllık zorunlu eğitim kapsamında yapılan bu uygulama birçok ilkokul öğretmenini sonsuz rahatlatmakta ve hatta Matematik, Hayat Bilgisi ve Güzel Yazı gibi dersler maalesef Beden Eğitimi dersine döndürülmektedir. Neredeyse bu rahatlık ülkemiz gençlerinin öğrenmeye en aç olduğu zamanlarda, başka eğilimler altına girmelerini sağlamaktadır. 8 yılda sadece okuma yazma öğrenen çarpım tablosunu bile doğru düzgün ezberinde tutamayan, bölünen bir sayıyı tekrar aynı sayı ile çarparak birleştiremeyen gençlik ileriki dönemde ülkesini nasıl birleştirecek buda bir merak konusu?Deminde bahsettiğim üzere bu gençlik hayatının en güzel zamanlarında güzel alışkanlıklar edinemeyip sigaraya, alkole, serseriliğe ve hatta madde bağımlılığına kadar değişik alışkanlıklar edinebilmektedir. Onlara hayatın sürekli boş veya boşluk noktalarını göstermek yerine kitap okumayı, gezmeyi, güzelce eğlenmeyi, pratik ile öğrenmeyi empoze edemeyen ailelerin, öğretmenlerin ve maalesef çevrenin etkisinde kalan genç beyinler, öğretmeni gibi yere tükürmeyi, babası gibi sigara içmeyi, küfür etmeyi, şiddet uygulamayı, annesi gibi hayatın her alanında çözüm üreteceğine sadece yakınmayı öğrenmiştir.

 Ben bir öğretmen tanırım, kendisi benim ilkokul öğretmenimdir. Allah uzun ömürler versin, benim gelişimimde o kadar büyük rol oynamıştır ki anlatamam. Ben matematiği oyunla, görsel olarak ondan öğrenmiş ve hayatımın hangi alanında olursa olsun zor bir durumdan sıyrılmayı yine onun sayesinde kavramıştım. İdealist ve iyimser İlkokul Öğretmenim Sayın Hayrettin İnanlı Bey’e selamlar olsun…

 İdealleri bulunmayan öğretmenler genç de olsa yaşlı da olsa verecek birşeyleri olmadığından ötürü yalnızca aldıkları üç kuruş maaşın yakınması peşine düşmektedirler. Hayat onlar için zaten başlamadan bitmiş olduğundan dolayı, kendi öğrencilerine sadece yitik hayatlarından birer kesit sunmaktan başka yapacakları bir şeyleri bulunmamaktadır.

 Öğretmen umursamazlığı, aile sorumsuzluğu ile birleştiğinde, öğrenci bunun bunalımı içinde kalıp bu bataklıktan kurtulmak amacıyla zehirli de olsa bulduğu ağaca tutunmak zorunda kalıyor. Daha hayatının baharında olan bu genç fidanlar, bir taraftan kişilik bulamama sıkıntısının bir taraftan ise kötü alışkanlıkların verdiği etki ile ne Ülkesine ne de kendisine faydası olabiliyor. Özellikle varlıklı ailelerin çocuklarında daha çok görülen bu travmadan bir yol gösterici bulunamadığı takdirde kurtulmak imkânsız bir hal alıyor.

Üstüne üstlük çocuklarına gereken ilgi ve alakayı gösteremeyen ve bunları örtmek için onun önüne bir takım dayatmalar koyan aile ile sorumsuzluğunu örtmek için öğrenciye bol not dağıtan hocaların, hiç bir şey vermediği öğrencilerden çok şeyler beklemeleri öğrenciyi iyiden iyiye hayata küstürüyor.
Uzun lafın kısası sorunu sürekli olarak öğrencide arayan bir sistem, çocuğa sürekli dayatmalarla yol gösterdiğini sanan bir öğretmen, onun kişisel özgürlüklerine saygı duymaksızın ne istediğini bilmeden sürekli başarı isteyen bir anne baba ve sadece okuma yazma öğrenildiği onun dışında bol küfür ve kötü alışkanlık edinilen 8 yıl…
     
Acaba onların öğrenmeye aç oldukları bu dönemde, neden öğretenleri, anlayanları ve dinleyenler yok!!!....   

             Saygılarımla                                                                                      Adil Can Kavcar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder